HUKUKÇULAR “ÇADIR TİYATROSU”NUN FİGÜRANI MIDIR?
Baro seçimleri olduğunu baro organlarına aday olanlardan gelen “SMS” mesajlarından öğrendim. Mesaj içeriği, bolca serpiştirilmiş “milli”, “tercih”, “temsil”, “demokrasi”, “hukuk” soslarıyla dolu. Bu kavramlar neyi ifâde ediyor, bildiklerini ya da bildiklerini sandıkları şeyin şuurunda olduklarını zannetmiyorum. Ama şunu biliyorlar ki; kavramların “değer”i, albenisi yüksek. Bu nedenle bahsi geçen kavramları bir reklam tabelası gibi cümlelerin, paragrafların ve manşetlerin her yerine yapıştırıveriyorlar. Fakat tabelanın altında o ürün/değer bulunmuyor.
HANGİ CENAHTAN OLURSA OLSUN baro yönetimlerine aday olanlara sesleneyim; mesaj atmayın!.. Siz “seçilmesi gereken” değil, seçileceğiniz kurumlar da dahil “ortadan kaldırılması” gerekenlersiniz. Çekirdek haklar dahil tüm temel haklar “buyruk” ile sınırlandırılırken hiç birinizin sesi çıkmadığı gibi topyekûn destek de oldunuz.
Baro, savunma makâmını temsil eder ve iddia makâmının tazyiki ve tacizi altındaki mağdura sığınacak çatı olur… Sığınak olurken de kimliğine, ideolojisine, inancına bakmaz; bilakis ve yalnızca mağduriyetine, hakkının gasp edilişine bakar.
Kadı, önüne gelen Yahudi’ye “defol git!” dediği nerede görülmüş tarihimizde. Kadı, Hâk adına, hak gaspına uğrayanın hakkını alır ve hak sahibine iade eder.
“Ergenekon“, “Cemaat” yargılamaları ve “pandemi” kod adlı saldırılarda görüldüğü gibi vatandaşın “iddia makamı” karşısındaki sığınacak çatı arayışlarında arazi oldunuz!.. On binlerce çocuk, kadın, eş, anne-baba savunması dahi alınmadan konulduğu mapuslarda çürüyor, sokakta on kişi yürüyemiyor, yürüyüp neyi istemediğini ifâde edemiyor, uçağa trene otobüse binemiyor, çalışma, seyahat, eğitim hürriyeti elinden alınmış, adil yargılanma hakkı esir almaya dönüşmüş; hiç birinde yoksunuz!.. Nerede varsınız? Fonların olduğu yerde!
Hakkında yüzlerce mafya, tecavüz, gasp, uyuşturucu gibi ağır suçlarla ilgili itham olan bir idareci ile ilgili iddialar sanki hiç yokmuş gibi, çekirdek haklar dahil tüm temel hakları ortadan kaldıran buyruklar serdetmesine rağmen hiçbir tepki vermediniz. Vermediğiniz gibi ilk defa iddia makamı Sayın Savcı Eyyüp Akbulut‘tan tepki gelmesine rağmen, o hukukçuyu da yalnız bıraktınız!..
Niye seçelim sizi?.. İnsan seçim yaparken bir nevi kendini seçer; sizde ben yoğum ki seçeyim!
“İkinci il baroları” kurulmasına izin veren yasa meclisten geçerken yeri göğü inlettiniz; “iktidar kendi barosunu kuruyor”, “baro bağımsızlığı ortadan kalkıyor” ya da “ikinci baro bağımsızlığı getirecek”, “demokratik açılımlar ortaya çıkaracak”, “ikinci baro gereklidir” tartışmaları ile… Sanki bir mânâsı varmış gibi… Hukuk-adalet mücadelesinde bir yeriniz ve değeriniz kalmış gibi…
Hiç bir ciddi hukuk krizinde kanayan yaraya merhem olmadınız cenah-kesim farketmeksizin. Şu hâliyle ne gerek var ki baroya? Kaldırın tüm baroları ve “adalet bakanlığı”na bağlayıverin! Derdiniz hak-hukuk değil ki; kendi çapınızda ve kendi hayrınıza küçük taht mücadeleleri.
20 yıllık meslek hayatımda “olması gereken” gibi olamayan ama bunun için bir nebze çabalayan iki Baro Başkanı tanıdım. Birisi elinden ruhsat aldığım Sayın Yücel Sayman diğeri Sayın Alper Tunga Bacanlı… Tanıdığım ya da muhatap olduğum diğerlerinin tamamı, süpürülmesi ve bu kutsal mücadeleden temizlenmesi gereken birer çöp.
Tercihin/seçimin gerekli koşulu “hür” olmaktır. Hür olmanın gerekli koşulu ise “bilmek”dir. Bilmenin gerekli koşulu, bildirilenin kontrol edilmesi, “denetlenebilme”sidir. Hâliyle tüm denetim mekanizmalarının tıkalı olduğu bir ortamda “bilmek”, “hür olmak” ve “tercih yapmak” nâmümkündür.
“Tercih”ten söz edilecekse, burada yapılacak tek tercih; hak-hukuk mücadelesini tıkayan tüm unsurların imhâ edilmesine yönelik olmalıdır.
Bu da aslında gerçek hukukçular için bir tercih değil, ZORUNLULUKTUR!
Yoksa, “çadır tiyatrosu”na devam…
Av. Mehmet TIĞLI / ADIMLAR Dergisi