“BABA” NAZİF KESKİN’E ALLAH’TAN RAHMET
Alâaddin Bâki AYTEMİZ
Ölüm yıl dönümlerini anmanın çoğu zaman sun’i bir tarafı vardır. Kör ölür badem gözlü olur hesabı, ölenin ardından “yalancı samimiyet” ve “sahici riya” gösterileri tertip edilir.
Kimi şahsiyetler vardır ve onları zaten bilenler bilir ve onlar sadece ölüm yıl dönümlerinde değil, bilenler ve tanıyanlarınca hayatın neredeyse her ânında kedilerini hatırlatmayı bilecek kadar muhataplarına tesir etmişlerdir.
Fikir adamları ise zaten hayatın her ânını fikirlerine bağladıkları için, onlar hatırlanmaz, yaşanır. Onları hatırlama mevzuu edenler, fikre nisbeti olmayanlardır.
2019’un 5 Ekim’inde kaybettiğimiz Nazif Ağabey…
Fikir adamı değildi ama fikrin adamıydı.
Kumandan’ın adamıydı…
Kumandan’ın arkadaşı, dostu, dava yoldaşı vs gibi lâflardan nefret ederdi. Kendisine böyle hitap edilmesini istemez ve bir başkası için de böyle bir sıfat kullanılırsa ondan da hazzetmezdi.
“Kendini Kumandan’la eşitler gibi, arkadaş falan ne demek? O Kumandan, biz de onun bağlısı olmaktan büyük makam bilmeyiz” mânâsını nefsinde yaşatmaya çalışır ve bunu vurgulayarak her vesilede ifade ederdi.
Kumandan’ın temsil ettiği mânâ ve makamı o derece idealize etmişti ki, kendini O’nun karşısında bir hiç addeder ve ona bağlı olmaktan üstün makam tanımazdı. O’nun bu tavrı, bana, Üstad’ın Efendi Hazretleri hakkında, “hep tahkim ettim” diyerek Efendi Hazretleri’nin mânâsına olan bağlılığını hatırlatır.
“Baba”… Evet, sadece çocuklarının değil, bildiğimiz şu mafya cinsinden “Baba” idi. “Âlem”de herkes onu tanır ve sayardı. 80 sonrası devletin tertip ettiği Babalar toplantısına davet edilmiş, Kumandan’ın, “boşver” deyişi üzerine katıldığı toplantıda, devlet erkanı ve diğer babaların huzurunda bu işleri bıraktığını ifade ettiğini anlatmıştı. O toplantıda Drej’e verilen “iş”i Drej’in kabul edişi neticesi kurşunlanan gazete binası ve Türkiye’deki siyasetin, ticaretin, medyanın, yer altının nasıl iç içe geçip nerelerden yönlendirildiğine dair çok kıymetli bir perspektif çizmişti ki Türkiye düzenini bizzat pratiğinin içinden, o pratiğe şahit olmuş birinin aktarımı ile anlamak bakımından benim için çok öğretici olmuştu. Mafya’nın devletin içine ne kadar girdiği… Ne tür pis işlerin, ahlâksızlıkların döndüğü, bu ilişkiler içerisinde ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümü sadedinde, bunların kanunsuz işlerden doğan anlaşmazlıklar olduğu için mahkemeye değil de mafyaya başvurulduğu… En ünlü medyatik tiplerle, kimi meşhur siyasetçilerin birbirini beceren ibneler oldukları… Daha neler ve neler. Millete nutuk atanların, kendi aralarında her türlü ahlâksızlığı yaparken, menfaat ve hazdan başka bir dâvâsı olmayan tipler oldukları…
Evet “baba”ydı… Sizin gençliğinize, kendinden şunca yaş küçük olmanıza bakmaz, söylediklerinize değer verir ve dinlerdi. Hiçbir zaman nezaketini bozmazdı.
Adam “baba” ya, Siyasal Bilgiler okuyan, dünya ve Türkiye siyaseti kadar mücerret fikir mevzularına da aşina ve bu konularda ufkunuzu da açacak yorumlar yapacak kadar derinliği olan bir “baba” ile karşılaşınca da şaşırırdınız ilk ânda.
Mücadelenin içinden gelmiş biri olarak, mücadelede geçmişi olan veya olduğu iddia edilenleri de varlıkları veya yoklukları, eğrilikleri veya doğrulukları ile de bilirdi. Yâni kim tehlikelere atılan dâvâ adamı, kim tehlike geçtikten sonra meydana çıkıp parsaya yönelen yancı…
Geçenlerde Erdoğan’ın diploması mevzuu bir kez daha gündeme gelince, O’nun Kasımpaşa’da Akıncılar içinde tanıdığı Erdoğan hakkında anlattıkları da aklıma geldi hâliyle, şöyle demişti: “Ne zaman afişe, pankarta, kavgaya gitsek yanımızda yoktu, ama iki üç kişiyi bir arada görsek, onlara nutuk atarken şahit olurduk”…
Kasımpaşa’ya gelişi de tevafuklarla dolu. Erzurum’da bir ağanın oğlu olarak ortaokuldan sonra, İstanbul’da iyi eğitim görsün diye önce Pertevniyal Lisesi’ne kaydı yaptırılır. Buradaki eğitimin seviyesinin kendi geldiği yere göre çok üst düzeyde olduğunu görünce, Kasımpaşa’ya geçmek durumunda kalır.
Nazif Ağabey hakkında konuşmayı, O’nun da katıldığı bir istişare toplantımızın haberi ile bitirelim.
27 Aralık 2015 tarihinde Adımlar sitemizde yayınladığımız toplantı haberi:
ÜSTADIN MURADI TAYYİP ERDOĞAN DEĞİL, SALİH MİRZABEYOĞLU’DUR!

ADIMLAR Fikir, Kültür, Siyaset Plâtformu’nun kamuoyuna duyurulan istişare toplantısı bugün gerçekleşti.
Genel Başkanımız Sayın Ali Osman ZOR’un başkanlığında yapılan toplantıya Nazif KESKİN ağabeyimiz ve İstanbul’un bir çok bölgesinden gönüldaşlarımız da katıldı.
ADIMLAR Dergisi’ne düzenlenen bombalı saldırı hakkında geçtiğimiz hafta medyada yer alan haberlerin değerlendirilmesiyle başlayan toplantının ana gündem maddesi, iki gün önce Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşen “Necip Fazıl Ödülleri”ydi.
“Necip Fazıl Ödülleri” adı altında yapılan, baştan sona Tayyip Erdoğan’ı “Necip Fazıl’ın muradı” diye yutturmak için düzenlenen programın, İBDA Bünyesi’ne açık bir saldırı olduğu etrafında yapılan değerlendirmelere konu olan toplantı akşam saatlerine kadar sürdü.
Yapılan saldırının İBDA’ya nisbet iddiasında olan kişiler tarafından da hissedilemediğinin gözlemlendiğini vurgulayan Ali Osman Zor, bunun sebebinin, İBDA Mücadele Tarihi’nin bilinmemesinden, bildiğini farzedenlerin de hissetme melekelerini kaybettiklerinden saldırıya karşı ya sessiz yada olması gereken tavırdan uzak pasif “kınayıcı”lıklarda aramak gerektiğini ifâde ettiği.
İBDA Mimarı’nın etrafına çöreklenmiş bu aymazlık sebebiyle, Üstad Necip Fazıl’ın, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu tarafından “keramet çapında” denerek başa aldığı Tarih Muhasebesi’ni, tutup, arkasında Irak, Libya, Filistin, Afganistan, Haçlı işbirlikçiliği gibi suçlar olan BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bağlamanın adı olan bu toplantıyı, Ilımlı İslâm’ın, başından beri “Büyük Doğu” şemsiyesi altında toplama davranışı olarak görüldüğü ifâde edildi.
2015 yılının bir nevî “finâlini yapmak” şeklinde “tüy dikme” davranışı olarak görülen bu saldırının, Anadolu coğrafyası ve İslâm Milleti nazarında Erdoğan iktidarının, içinde bulunduğu sıkışmışlığın zirvesine varması sonrasında, Bölücü-işbirlikçi-yağmacı Barzani’yi “Sünni” edebiyatı etrafında meşrulaştırırken(!), “İslâm Âlemi’nin Lideri” olarak pazarlanan bir “Mehdi Erdoğan” ilânı şeklinde olduğu kaydedildi.
Sibel Eraslan’ın ödül konuşmasında, “Üstad’ın muradı Sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’dı” cümlesine vurgu yapan Genel Başkanımız Ali Osman Zor, “Üstadın bir tek muradı vardır, o da Kumandan Mirzabeyoğludur!” dedikten sonra “Yürüyen Büyük Doğu Salih Mirzabeyoğlu’dur ve ondan başka da Büyük Doğucu tanımıyoruz!” sözleriyle, hakkını vermek arzusuyla adımlar atacağımız duruşumuzu ortaya koydu.

Sayın Nazif Keskin’in, Büyük Doğu-İBDA Mücadele Tarihi’nden misâllerle gündeme getirdiği, Üstad’ın “İhanet Vesikası” şeklinde hainler olarak damgaladığı Rasim Özdenören gibilerin, Üstad Necip Fazıl ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na olan haset ve kinlerinin kaynakları hakkında konuşması, dikkatimizi teksif ettiğimiz Mücâdele Geleneğinin anlaşılabilmesi açısından açıcı oldu.
Hanım gönüldaşlarımızın da katılıp değerlendirmeleriyle zenginleştirdiği toplantının görüntülü kaydını sitemizde paylaşacağız.
Neticede, bu saldırıyı gördük, aldık, kabul ettik ve ADIMLAR olarak karşılığını vermeye devam edeceğiz!
“Allah hainleri sevmez!”
Hainleri sevmemek, bizim için bir ibadet gibidir!
“O, tuzak kuranların en hayırlısıdır!”
Ve son bir Hadîs:
“Kim kimin karaltısını (kalabalığını) arttırıyorsa o ondandır!”
ADIMLAR Fikir, Kültür, Siyaset Plâtformu