NEYDİ MASKE?
Ayhan SÖNMEZ
Önce maske takma zorunluluğu kademe kademe kaldırıldı, geçenlerde de ihlâl edenlere yönelik cezalar silindi. Peki neyin nesiydi bu maske? Geçmişte kalmış bir şeyden bahseder gibi yazacağım ama amacına ulaşmasıyla bir sonraki perdeye geçiş için hiç de geçmişte kalmadığını da hatırlatarak devam edeyim!
Maske “koruyordu, korumuyordu” bunları tartışacak değilim, bunlar ayrı zeminin konuları. İfade etmek istediğim şey bizzat maskenin kendisi, sorun buradaydı çünkü. Zaten maskenin koruyuculuğu kimsenin de umurunda değildi; sizin için sadece kendinizi “normal” hissettiren bir aparattı. Tekrar ediyorum, maske takmak normalinizdi ve bunu şartsız şurtsuz şekilde kabullenip üstüne bir de savunmanız marazî bir ruh hâliydi. Bunu anlamak için o hengamede salgını, maskeyi, doktor gibilerin yaygarasını unutup kendinize ve sergilediğiniz tutuma dışarıdan bir gözle bakmanız lâzımdı. Evden çıktığınız ânda maske takıyor ve sokakta maskeyle geziyordunuz. Günlük hayatınızın vazgeçilemez bir parçası olmuştu maske. Anlayın, bu kesinlikle anormal bir durumdu, ama normaliniz olmuştu. Çünkü istenen de tam olarak buydu. Bu işler başlamadan, 3-4 sene öncesine kadar bunu hanginiz kabûl ederdi? Kabûlü geçtik, savundunuz bile. Nereden mi anlaşılıyordu müdafiî haliniz? Her gün söylediklerinizden, sosyal medyada yazdıklarınızdan, türlü türlü maske güzellemelerinden. “Maske yokken nasıl yaşıyormuşuz ya?” noktasına gelmeniz, maske güzellemesi yapmak neydi yahu?.. “Gerek yok açık havada takmaya” diyenlere, “yaa kendi kendime konuştuğum belli olmuyor, böyle rahat hissediyorum” diyeni mi istersin, “soğukta yüzümü koruyor” diyeni mi istersin, “çirkinim yüzümü kapatıyor” diyen mi? Dönüp bir bakmadınız şu hâlinize, normal miydi bütün bunlar ?
Bunun bir alt sınıf kostümü, ayak takımına mahsus bir kontrol sembolü olduğunu da göremediniz? Ne olması lâzımdı yani, ciddi soruyorum? “Aman canım maske ne olacak ki” seviyesine takılıp kaldınız, çünkü algılarınız dumura uğratılmış, uzun bir süre abesle iştigâl etmiştiniz. “Öyle gerekiyordu, bilimseldi” lakırdılarını geçin, büyük bir yalandı bu. Bilimsel birisi bir şeyin faydalı olup olmadığının, onun kullanımına bağlı olduğunu bilir… Sizin tutumunuz ise onu bir inancın icabı saymanıza benziyordu. “Birileri” vaaz veriyor ve siz de güven refleksiyle şartsız uyuyordunuz. Bunu yaparken de doğruyu yapmanın, bir dinî ritüeli yerine getirmenin hazzıyla tatmin oluyordunuz. Bu kölelerin psikolojisidir. Evet, otoritelerin kölesi olmuştunuz yani. Yücelttiğiniz değerlerin illüzyonu altında ezildiniz. Hele ki mütedeyyin sayılan bazılarının dinin ruhuna aykırı batılları putlaştırıp hem kendilerini, hem dinlerini rezil etmesi gibi “bilimin otoritesi” refleksinizle “bilim otoritelerinin” siyasî propagandaları altında kölelikti bütün bunlar. Reddetmeniz gerekiyordu, reddetmediniz. Maske taktıra taktıra tam istenilen noktaya getirdiler sizi. Hedef buydu. İradeniz daha başından kırılmış ve idrak yollarınız tıkanmıştı. Bırakın eleştirel düşünmeyi, maske takmayanı tekme tokat otobüsten atmıştınız. Oksijeninizi kestiler; ağzınızda at gemi gibi maskeyle yaşamayı normaliniz haline getirmiş ve bunun absürtlüğünü bile görmüyordunuz yahu. Neden mi, çünkü salgın tedbirleri boyunca sabit frekanslı bir medyayla tek tek ölü sayarak korkuttular sizi ve ölüm korkunuz, feci bir şekilde ölmek korkunuz aktif hale gelmişti. Dünyanın en basit kitleyi yönetme metodudur bu ve yedirdiler bunu. Ama tabi, “o nasıl lâf, yemek filân da ne?” diye kendinize hiç yakıştıramadığınızı biliyorum. “Yok daha neler neler!”… “Ne yani?”… “Siz mi kandırılacaksınız?”… “Onu sadece cahil ve aptallar yer!”… “Sizler ki bilimin izinde, skeptik insanlarsınız, olur mu hiç öyle şey?”… “Uzmanlar maske takılacak diyorsa takılacak, bilim diyor sonuçta”, değil mi?”
Çok ciddi bir salgınla bilimin ışığında savaştığınıza inandırmıştılar sizi, maskeli birer savaşçıydınız hepiniz. Sahasında bir savaşçı hissettirmişlerdi. Halbuki bu avamî reflekslerle ilgiliydi ve yaptığınız hiç normal değildi. Elbette kendinizi kandırabilirsiniz. Böyle bir aptallığa toplum nasıl düşürülür az çok bilirim. Gerçi çokları bir aptallık yaptığının farkına vardı ama kimse kendine böyle yakıştırmayı lâyık görmezdi. Bu bir persona illüzyonuydu. Beyaz önlük giyen kendisini doktor hisseder, üniforma giyen o üniformanın kişiliğine bürünür. Maske de salgın kostümüdür ve bilim taklidi yapan bir siyasetin, bir sermaye otoritesine itaatin sembolüdür. Kitle yönetim araçları böyle çalışır, gün geçtikçe yanlıştan dönmeniz zorlaşır, kanıksanır olan biten; “ben aptal mıydım?” derken bulursunuz kendinizi, ama yaptığınız şeye bakıp ve tutumunuzu değiştirmek yerine düşüncenizi değiştirirsiniz. Çünkü kendi aptallığınızı kabul etmemek için. Bu, bu kadarla da kalmaz, herkesin bu çukura düşmesini istersiniz, kendinizi rahat hissetmek için, hatta silâhlı çatışmaya bile girebilirsiniz. Tarih bu aptallığı o kadar çok kez gördü ki, inanın ilk değil bu. Daha komiği, bu psikoza giren herkes o gün kendisini haklı sandı. Maskeyle size bir eşik atlattılar.
Bir düşünceyi alıp onu elekten geçirmiyor, bir tutumu kimlerin savunduğu ve kimlerin reddettiği algısıyla davranıyorsunuz. Bu yaklaşımla geliştirdiğiniz tutum ise sadece ne denli köle psikolojisinde olduğunuzu gösteriyor. Nazi Almanyası’nda yaşasanız kim olacağınızı enfes şekilde ortaya koymuştunuz. Böyle bir saçmalığı kanıksamış olmanız zamanla çok daha büyük saçmalıkları kanıksamanızın kapısını açacak. Bir tökezlemeye bakar böyle şeyler, sonra çığ gibi büyür. Sırf “maske takmamak için” bile çok ama çok tehlikeli pazarlıklara açık hâle gelebilirdiniz, Dediğim gibi sadece bir “kostüm illüzyonu”ydu bu. Cumhuriyet devrimleri yapılırken “şapka inkılâbı” hobi olsun diye yapılmadı, o kadar önemlidir kostüm konusu. Şapkayla devrim mi olur yoksa? Ama şapka takan şapkaya göre davranır, aynı şekilde maske takan da maskeye göre davranır. İnançsızlığınızın tükenmişliğinizin eseriydi. Gerçekten ortada çok acayip tehlikeli bir salgın olduğuna bile inansa bir insan bu kadar düşmezdi. “Ben aşılıyım, rahat olun” diye maymunluklar, neler neler! Bu yaşadığınız şey bir kitlesel psikozdu ve çok daha büyük beşerî sorunlara gebe. Az biraz onur yokmuş, köle olacağına ölen yokmuş. Ama öyledir bu işler ölmek yerine sürüneceksiniz birçoğunuz sonuna kadar. Tarihe bakıp sövdüğünüz ve hiçbir şey olmamış insanlardan birisi olarak yaşayıp öleceksiniz. İnsanlığın en önemli kavgalarından birisinde hangi safta yer aldığınızı bile kavrayamadınız. Bitsin diye itaat etmiştiniz ya, işte itaat ettiğiniz için bitmeyecek bu iş. Kandırdınız boş yere kendinizi öyle “bilimi dinliyoruz, salgın var, cahillerle savaşıyoruz” lâflarıyla… Neyse, bunlar da lâf kalabalığı gelecek size zaten; o yüzden uzatmak da istemiyorum. Aynen neydi o? Yeni dalga, salgın, bilim milim, devam edin bakalım ne olacak bu işin sonu?