AYDIN KIYMETİ BİLMEYEN TOPLUM MAHVOLMAYA, REJİM YIKILMAYA MAHKÛMDUR

Selim GÜRSELGİL

Marx şöyle der: “Kapitalist rejimlerde biriken yanlış ve edilen kâr, emeği ödenmemiş işçilerin zabt ve gasbolunmuş haklarından yığılmadır.”

Necip Fazıl bu sözü alır, “sathıyla tamamen doğru ve aslıyla tamamen yanlış” der. Ve onu şöyle hak kutbuna bağlar:

“Başıboş rejimlerde biriken yanlış ve edilen hata, emeği istenmemiş münevverlerin yol açılmamış faaliyetlerinden doğmadır.”

Bu, Üstad’ın pek fazla dikkat edilmemiş, meramı anlaşılmamış ifadelerinden biridir. “Emeği istenmemiş münevverlerin yol açılmamış faaliyetleri…”

Genel kültür seviyemiz ve fikir kapastiemiz için fazla yüksek söz.

Aslında bu iki benzer sözde, iki farklı dünya görüşünün, insanoğlunun temel sıkıntısı üstüne iki farklı teşhisi vardır. Marksizme göre, toplumların temel sıkıntıları, işçilerin tam ödenmemiş emek ücretlerinin birikmesiyle oluşur.

Büyük Doğu-İbda’ya göre ise, toplumların temel sıkıntısını meydana getiren şey, “emeği istenmemiş aydınların yol açılmamış faaliyetleri”dir. Bu ne demektir ve nasıl olur?

Bazı toplumlar, kendilerini köhne karanlıklardan kurtaracak aydınlarını doğuramaz, yetiştiremezler. Tıpkı biyolojik kısırlık gibi, o toplumların bünyesinde “aydın” vücuda gelmez. O toplumlar yol gösterici bir fener ışığından mahrum kalırlar. Çünkü dünya, gözümüze ne kadar aydınlık görünürse görünsün, aslıyla zifiri karanlıktır; burada ancak aydınların ışığıyla yolunu bulabilirsin.

İkinci şekilde, bazı toplumlarda aydınların doğması için gerekli şartlar vardır. Veya gerekli şartlar tam olmadığı halde, mucizevî bir şekilde o toplumlarda bir veya birkaç aydın vücuda gelir. Fakat toplumun kendisi karanlıklarda savrulmak alışkanlığında olduğundan, aydından gelen kısık ışığa bile tahammül edemez. Onu hemen boğar ve susturur. Türkiye toplumu genellikle bu ikinci hale misaldir. Aydının doğması için elverişsiz de olsa bazı şartlara sahiptir. Aydın her şeye rağmen dünyaya gelir. Ama farkedilir edilmez, tıpkı firavunun “Musa gelecek!” korkusuyla doğan çocukları öldürmesi gibi, hemen üstüne atılır ve yok edilir.

Aydın kısırlığı yaşadığımız uzunca bir dönem olmuştur. Sonra doğan aydınlar sağlıklı doğmamıştır. Bu uzun ve çalkantılı devirlerin tüm ceremesi de son yüzyıla yığılmıştır. Nice aydınlar ve aydın namzetleri, ülkenin can düşman sayılmıştır. En büyükleri (Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu gibi) zındanlarda ve işkencelerde heba edilmiştir. Daha orta seviyedekiler, kiminin kafası taşla ezilmiş, kiminin beli odunla kırılmıştır. Aydın olmak veya olmaya çalışmak, en büyük suç sayılmıştır.

Toplumu, belki hemen hemen 200 yıldır sadece tüfek dipçiği yönetmiştir. Bugün de -dipçik biraz gerilese de- keyfiyetçe çok farklı olmayan menfaatgüderlik ve kayırmacılık yönetiyor. Aydın vurdumduymazlığı tüm hızıyla devam ediyor.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: