İTİKADÎ HAYSİYETİMİZ: KÜFRÜ TANIMAK
Burak CANDAN
İçinde bulunduğumuz çağda küfrün birçok tezahürünü görmek güç bir konu değil. Ancak tanımlamaktan, bütün yönleriyle tanımaya geçiş aşamasında şüphesiz ki ihtiyaç duyduğumuz bazı temel refleksler var. İhtiyacımız, küfrü eksiksiz bir şekilde tanıyıp zarurî olan hareket imkânlarını yürürlüğe koymaktır. Tanım ve hareket ilişkisi doğru kurulduktan sonra zafere giden yolda imânlı gönüllere aşikâre olan; kâfire ise büsbütün kapalı sırlarımız var. Kur’ân-ı Kerîm, sünnet ve doğru bir itikad bizim sırrımız; küfrü tanıma kaynaklarımız. Hz. Ali’ye atfedilen bir söz de buna işaret etmekte:
“Zafer, kararlılıkla elde edilir; kararlılık, düşünüp taşınmakla mümkündür; sağlam görüş de sırları korumakla mümkün olur.”
Zafere giden yolun formülü bu cümleden şu sıralama ile çıkarılabilir:
1- Sırrı korumak… Sırdan pek çok şey çıkarılabilir. Lâkin İslâm’ın küfre karşı zaferi için yaşayan bir mü’minin düşmana karşı sırrı imânıdır. Zira küfür imânı anlayamaz, tanımlayamaz, göremez ve imânın kabiliyetlerini öngöremez. O sebeble bir mü’minden imânın tezahürü olarak zuhur eden her eylem ve davranış, küfrü şok eden bir beliriş ve zuhur olarak “bir sırrın açığa çıkması”dır.
2- Sırrını muhafaza eden, imânında gedik açtırmayan kişi, bağlı olduğu dünya görüşü çerçevesinde sağlam görüş sahibidir ve yanlış fikirlere, batıl yollara kapılmadan tefekkür edebilir. Doğru tefekkür de, ona, düşüncelerinde ve davası üzerinde çaba gösterme konusunda kararlılık getirir.
3- Kararlılık oluştuktan sonra gayret faslı tamamlanmış olur ve zafer için tek gereken şey Allah’ın takdiridir.
Küfrün ve kâfirin, imânı ve imân kabiliyetlerini anlayamamasına dair Kitab-ı Mübin’de pek çok örnek mevcut… Binaenaleyh bu anlaşılmazlığa dair çok bilinmeyen güzel bir kaynaktan Hz. İbrahim’in düşmanlarına dair çarpıcı bir rivayet aktaracağım: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından yayınlanan Hindî Mahmûd’a ait Kısas-ı Enbiya kitabının 160. ve 161. sayfalarında, Hz. İbrahim’e salât ve selâm bölümünde özet olarak şu hadiseden bahsedilir:
Ateş Hz. İbrahim’e gülistan olduktan sonra Taruh-ı habis olarak adlandırılan bir kişi Nemrud’a gelir ve Hz. İbrahim’i ateşin yakmamasıyla ilgili olarak, İbrahim’in ateşten kurtulmasına sebep kendi atalarının ateşe tapmaları ve İbrahim’in de atalarının ateşe tapar olmalarından dolayı kendisini ateşin yakmadığı iddiasında bulunur. Yani imân kabiliyetini ve mucizeyi göremedikleri gibi, kendilerince Hz. İbrahim’in atalarının ateşe tapması gibi akıl dışı bir tevil ve tabirle hadiseyi mânâlandırmışlardır.
Yine konuyla alâkalı olarak Pr. Dr. Mehmed Yaşar Kandemir’in Eyüp Sultan’da vermiş olduğu Kadı İyaz, Şifa-ı Şerif derslerinde çarpıcı nakiller mevcuttur. (Kadı İyaz, Tarihi haysitemiz gereği hakkıyla sahip çıkamadığımız Endülüslü âlimlerden sadece biri.)
Bu nakillerden kısaca bahsetmek gerekirse; Hz. İbrahim’in sırasıyla yıldızı, Güneş’i ve Ay’ı rabbi olarak tanımlayıp, sonra inkâr etmesi konusuna değinelim. Bu konuyla ilgili Kadı İyaz, farklı nakillere yer vermiş eserinde. Bazı âlimlere göre bu sorgulama süreci Hz. İbrahim’in çocukluğuna veya gençliğine dair akıl yürütmeler ve Hz. İbrahim’in risalet gelmeden önce de Kadir-i Mutlak olan Mutlak Bir Olan İlâh’ı keşfine dair ayetler. Başka âlimler ise bu konuşmaların Hz. İbrahim ile kavmi arasında geçtiğine ve kavmine inançlarının batıl ve saçma olduğunu akıl yoluyla ispat için yapıldığını naklederler ki, Şifa-ı Şerif’de bu nakillere yer verilmiş.
Yine Hz. İbrahim’in putları baltasıyla kırıp, sağlam bıraktığı bir tanesine baltayı tutturması da göz önünde bulundurulursa eğer, Ulu-l Azm Peygamber’in küfür düzeni saçmalıklarını her fırsatta hiç çekinmeden kâfirlerin yüzüne vurduğu bilinen bir gerçek.
Bütün peygamberler küfrü çok iyi tanıyor ve küfrün mantıksızlığını, saçmalıklarını yeri geldiğinde dalga geçercesine kâfirlerin, mü’minlerin ve mü’min olacak insanların gözleri önüne seriyorlar.
Bugüne gelindiğinde hepimiz açıkça itiraf etmeliyiz ki; diziler, filmler, yarışma programları, tv programlarının pek çoğu, “lgbt” diye kısaltılan faaliyetler, veganlık, siyasî hareketler, moda ve benzeri pek çok şey; küfür düzenine bilerek veya bilmeyerek hizmet eden eylemler… Düşünün ki, ayı, balık ve bal yiyebilirken, veganlık gibi mantıksız bir oluşum insanın bunları yemesine karşı ses çıkarabiliyor. “Lgbt” saçmalıklarına uzun uzun değinmeye gerek bile yok. Moda apayrı bir saçmalık boyutuna ulaşmış durumda. Bu alanlardaki saçmalıklarla çok açık, net ve taviz vermeden mücadele etmemiz gerekiyor. İtikadî haysiyetimizi, sırrımızı koruyarak küfrü tanımamız, tanıdıkça “tavır alan” yanımızla ve cesurca harekete geçmemiz ve saçmalıklarını ifşâ etmemiz hepimizin görevi.
“İslâm’a Muhatap Anlayış”ın; “PUT KIRAN BALTA” mânâsına gelmesi ile birlikte düşünülürse, bu görev, fikirde ve fiîlde icrâcısı olmak zorunda olduğumuz bir mahkûmiyet olarak Hz. İbrahim’e, Allah Resûlü’ne, Âli’ne ve Ashâbına, velîler ve şehîdler ordusuna ve bunu böylece mânâlandıran BD-İBDA’ya minnet borcumuzdur.