AYDIN OROSTOPOLLUĞU

Alâaddin Bâki AYTEMİZ

Aydın, çağından mesul şahıs demek.

Okumuş yazmış olmak da aslında buna dair. İnsan okuyup yazdıkça, yani bilgilendikçe hürriyetin şuuruna daha bir erer ve eşya ve hadiseleri teshir memuriyeti şuuruyla karşısına çıkan tehlike ve zorluklara karşı göğüs germesini bilir. Teslim olmaz kısacası.

Kime teslim olmaz?

Tehlike kimden geliyorsa ona. Her şart altında doğruları söylemeyi vazife bilir ve bu doğruların kime dokunduğu onu ilgilendirmez. Bu genellikle iktidarlardır. Çünkü ülkede işleri düzeltmesi gereken ve yanlışlardan sorumlu olan iktidardır.

Karşımızda Yusuf Kaplan diye bir tip var. Tatlı su entelektüeli diyebileceğimiz birisi. Buna rağmen, hâline bakmadan egosu o kadar da yüksek. En büyük lâfları o ediyor ama en kaypak davranan da yine o.

Mesela bugünkü yazısında bir tesbit yapmış. Bu tecrit ile yaptığı bir tespit değil; apaçık bir vakayı aktarmış: Ülkemizdeki gençlerin bir çoğu, 18-25 yaş gençliğinin yüzde yetmişi ülkeyi terk etmek istiyormuş. En zekiler içinde bu oran yüzde 95’i bulmaktaymış.

Bu oranları görüp de ülke adına, gençlik adına, geleceğimiz adına endişelenmemek, ortada bir beka meselesi olduğunu görmemek mümkün mü?

Kaplan da bunu görmüş görmesine de, mesuliyetin adresini tarif ve çözüm teklif etmeye gelince, başlıyor kıvırtmaya.

Diyor ki:

“Burada gençleri değil, ülkeyi bu hâle getiren iki asırlık çarpık ve çağdışı zihniyeti sorguluyorum.”

Şimdi, ortada böyle bir mesele varken mesuliyet ve çözüm mihrakı iktidar değil midir? Yani bu neticeyi uzaydan birileri gelip mi ortaya çıkardı? Uzaydan birileri gelip de çözmesini mi bekleyeceğiz?

İki asırlık çarpık ve çağdışı zihniyet neticesi iktidara gelen AKP’nin adını anmadan mesele konuşulabilir mi?

Millet zaten AKP’yi, “iki asırlık yanlış gidişata dur diyeceğiz!” dediği için iktidara getirmedi mi?

Peki AKP gençlere yaşanmaya değer hayatın ideali adına ne verdi?

HİÇ!

Peki bir şey verebilir mi?

HAYIR!

İnsan kendinde olmayanı başkasına veremez!

AKP bu 20 senelik iktidarı boyunca gençlere bir şey verebilseydi eğer, netice bu çıkabilir miydi?

200 senelik yanlışı düzelteceğim vaadiyle gelip düzeltmek bir yana daha da kötüleştiren bir iktidar gerçeği ortada dururken, bu gidişatı düzeltebilmenin yolu ve çaresi nedir?

Gerçek bir aydının vermesi gereken cevap aslında budur.

Bu cevabı vermeyen, veremeyen, verilecek cevabın neticesinden korkan biri aydın olamaz.

Bir iki mırın kırın etti diye Abdurrahman Dilipak’ın başına neler geldiğini gördük.

Yusuf Kaplan gibiler ise, ağızlarından kaçırdıklarının hesabını vermekten korkan bir profil çiziyor. Twitter’da yazdıklarını nasıl sildiğini de biliyoruz.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, 28 Şubat’â karşı atıp tutanlar hakkında, “sönmüş yangına tükürerek iş yapıyor görünen” diye bir tesbitte bulunuyordu. 28 Şubat sürecinden Kumandan, “1999 Kurtuluş Yılı” diyerek meydan okumaya çıkmışken bunların nasıl kaybolduğunu, hatta arkadan hançerlediğini bilmiyor muyuz?

Çok şey bilmek, tavuk gibi pineklemeye de sebep olabiliyor bazı zaman.

Sorular zor değil kolay ama buna cevap verecek samimiyeti, cesareti bulmak zor.

AKP, 20 yıllık iktidarı boyunca bu gençliğe yaşanmaya değer hayatı idealize edebilmek adına ne verdi?

Verebilir mi?

Böyle bir ideali gençliğe verebilmenin şartı, öncelikle kendin inanacak ve o ideale göre yaşayacaksın. Sen ve kadron öyle olacak. AKP yöneticilerinden başta Erdoğan olmak üzere böyle ideale uygun yaşam gayreti gösteren, fikri yaşamak ve yaşamayı fikir bilmek ilkesi güden kim var?

Ama bunları konuşursak, AKP gider ve CHP gelirmiş.

Hayır, bunlar konuşulmadığı için, AKP milletten istediği temsil vekaletinin gereğini yerine getirmediği noktasında hakkıyla hesaba çekilmediği için gençlik elden gidiyor ve gençlik elden gidince de başkalarının gelmesinin yolu açılıyor. Yani konuşanlar değil, konuşmayanlar, konuşturmayanlar mesul.

Mamacı aydınlar mesul.

AKP iktidarı ile elde edilen rahatlıkla yayılıp geviş getirmek tercih edildi. AKP en set eleştirilere hedef tutulacağı yerde, aman bu rahatlığı kaybederiz diye yapılanların üzeri örtülüyor. AKP’yi eleştirmek yerine, sönmüş yangına tükürmekle iş yapılıyor, mücadele veriliyor zannediliyor.

Dugun’in, “Antifaşist veya antikominist olmak, geçmişin gölgelerine karşı mücadele etmektir. Asıl zorluk antiliberal olmaktır.” ifadesi de gösteriyor ki, kendi zamanındaki gerçek tehdit unsuruna karşı mücadele etmenin tehlikesini, riskini göze almak yerine, geçmişte kalmış tehlike ve düşmanlara karşı mücadele ediyor görüntüsü verenler her yerde ve her toplumda var.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: