RİYAKÂRLAR ELİNDE…
Selim GÜRSELGİL
Tevfik Fikret’i bilirsiniz. Ülkemizdeki ilk ve en hızlı Batıcılardandır. Bir arkadaşı onun için şöyle der: “İyi ki 1916’da öldü de iki yıl sonra ülkenin Batılılar tarafından işgâl edildiğini görmedi. Yoksa işgâlcileri medeniyet getiriyorlar diye alkışlayacaktı, biz de ona olan saygımızı kaybedecektik.”
Gerçekten böyle bir adamdı Fikret. Ermeni çeteciler Abdulhamid’e suikast düzenlediklerinde, Ermeni şairlerinin bile yazamadığı “attın ama yazık ki vuramadın” mısralarını yazmıştı. Fikret’e soruyorlar: Balkanlarda çetelere yenildik, Çanakkalede düvel-i muazzamaya direniyoruz. Ne dersiniz? O da cevaben, “medeniyete direnme hassamız meşhurdur” diyor.
Fikret başlangıçta İttihatçıydı. Hatta İttihatçıların en büyük şairiydi. Sonra iktidarda İttihatçılar beklendiği gibi Batılılarla iyi geçinmeyince onları bırakmıştı. İttihatçılar, karşıtları Hürriyetçilerle boğazlaşıp ülkeyi felâketten felâkete sürüklerken, o, tarafsız kalmıştı. Bir hayranı dedi: “Mirim memlekette kan gövdeyi götürüyor. Siz ses çıkarmıyorsunuz. Bir şeyler yazın da biz de yönümüzü bulalım.”
Fikret cevaben oradaki yastığı istedi. Yastık uzatılınca ona bir yumruk attı ve sordu: “Yastığa bir şey oldu mu?” Muhatabı: Olmadı! “Peki elime bir şey oldu mu?” Muhatabı: Olmadı! Ve Fikret: “Bir yer ki, biri diğerine yumruk attığında ne yumruk atılana, ne de yumruk atana bir şey olur, orada hakikî bir şey yoktur, hepsi sahtedir.”
İstikametindeki bozukluğu bir yana, parlak nükteleri, zekice kondurmaları vardır Fikret’in. Bu cevap da onlardan biridir. Haklıdır; bir yerde bir kavga olup da o kavganın taraflarının hiçbirine bir şey olmuyorsa ya o bir dizi setidir veya sahtelik, yalan ve riya, ortamda hiçbir hakikate yer bırakmamıştır.
Kissadan hisse hâlinde bakalım. Bir bakanla bir sendika başkanı birbirine yalan isnad ederek atışıyor, kimseye bir şey olmuyor. Yahu arkadaş, belli ki bunlardan en az birisi yalan söylüyor. Yalan söylemenin sizin adına düzen dediüiniz düzenekte hiç mi sorumluluğu yok? Yok demek ki!
Sonra, bir bakanla bir belediye başkanı, birbirine yenilir yutulur cinsten olmayan isnatlarda bulunuyor. Bakıyoruz, taraflardan en az biri yalan söylüyor. Ama yine ne yastığa ne yumruğa bir şey oluyor. Geçiştirilip gidiyor. İşin belki en vahim yanı, ne aşağıdan, ne de yukarıdan taraflara “böyle lâflar ortaya atıp kaçamazsınız. İddianızı ispatlamak zorundasınız” şeklinde bir baskı gelmiyor. Halkın gözünün içine baka baka yalan söylemenin memlekette hiçbir karşılığı yok. Her şeyde bir sahtelik ve riyakârlık!