DEPREM
A. Bâki AYTEMİZ
Maraş depremi, geliyorum diyordu ve geldi…
Deprem Allah’ın âyetlerinden bir âyettir ve Allah’ın âyetleri yalancıların, dolandırıcıların, münafıkların, iki yüzlülerin, sahtekârların gerçek yüzlerini ortaya çıkarmada eşsizdir ki bu defa da öyle oldu; buraya daha sonra geleceğiz ama önce bir mim koyalım istedim.
Çocuklara yıllardır depremi anlatıyordum… Bizim binanın yıkılacağını tahmin etmediğimi, yıkımın tahminen çarşıda, yani ova kısmındaki çok katlı binalarda, fabrikalarda ve Maraş’ın eski mahallelerindeki eski yapılarda olacağını… Fay hattının nereden geçtiğini, çarşıya ve eve mesafesini, fay hattına esas yakın kısımların Maraş’ın doğusundaki Doğukent ve güneyde kalan yerleşim yerleri ile Kara Maraş çevresi olduğunu, bizim şehrin Batı kısmında olduğumuzu, Gölbaşı’ndan gelen fay hattının Kapıçam’ın altından geçip Türkoğlu’na oradan da Hatay’a doğru ilerlediğini harita üzerinde çocuklara gösteriyor ve deprem korkusunu yenmeleri ve depreme hazır olmalarını sağlamaya çalışıyordum…
99 depremini yaşamış olmanın tecrübesi ve okuduğum makale ve araştırmalar sayesinde öğrendiklerimi aktarıyordum.
Maraş’ta esas yıkımın beklendiği yerlerin, ovaya yayılan fabrika ve yerleşim yerleri ve hususiyetle çarşı olduğunu vurgulayarak ifade etmekteydim… Bu konuda Adımlar için yazdığım yazı da malûm…
Depremin ilk sarsıntıları yıkıcı olmaktan uzak oluyor… Şunu anlatıyorum: “Evet çocuklar, deprem olacak ve ilk anlarda hemen dışarı çıkabilirsek kurtulabiliriz”… Normalde, deprem sırasında evden dışarı çıkmak doğru olmaz ama, binayı yıkıcı şiddetli sarsıntılar başlamadan hızlı davranabilirsek, ikamet ettiğimiz dairenin binanın giriş katında olmasından istifade ederek, depremi ilk anda hisseder hissetmez balkona geçtikten sonra oradan da bahçeye atlayabiliriz… Tatbikatlar bile yaptık…
Deprem başladığında uykuya dalmak üzereydim… Eşim de uyanıktı. Birikmiş yazı ve haberleri siteye girmekle sabahı etmiş gibiydik. Sabah namazını kılar yatarım diye düşünüyordum. Uyumamak için uykuyla boğuşmaya başladığım saatlerdi adeta…
Sallantıyı hissetmekle “deprem” diye yüksek sesle eşimi kaldırıp çocukların odasına koşmamız bir oldu.
Odaya girdiğimizde çocuklar ayaktaydı. İbrahim Salih’in telefonuna kurmuş olduğu deprem uyarı uygulaması çalışmış ve deprem olacak diye 10 saniye kadar önce alarm çalmaya başlayınca kendisi kalktığı gibi kardeşi Faik Hasan’ı da kaldırmış. Hatta İbrahim bizi kaldırmak için yanımıza gelmeye çalışırken biz odaya girince, benim hızla açtığım kapı İbrahim’in kafasına çarpmış… Hemen dışarı çıkmasını söyledim… İbrahim hızla balkona geçti ve bahçeye atladı. Önümde olan eşimi, arkadan gelen Faik Hasan’ın kendisinden önce balkondan atlaması için beklediğini görünce onu balkon korkuluklarından aşağı ittim, o yere düşerken arkadan Faik Hasan ve onun da arkasından ben bahçeye atladık. Tamamı en fazla 5-10 saniyelik bir zaman…
Bahçede kamelyanın altına geçtik… Depremin esas şiddetli dalgalarını burada hissetmeye başladık… Kamelyanın üzerindeki örtü bizi sulu kardan koruyor ama üşüyoruz… Deprem devam ediyor… Bir ara hafifledi ama hemen ardından yeniden şiddetlendi ve devam etti… İşte bu durum, yani biter gibi olup yeniden başlaması 99 depreminde şahit olmadığım bir hadise. Deprem adeta bitmek bilmiyor. 99 depremi 45 saniye sürmüştü ama bu sefer dakikalar geçiyor ama deprem bitmek bilmiyor… Gözümü bizim bloktan ayırmıyorum, yıkılacak olursa ne olur ne olmaz, altına sığındığımız kamelyadan daha geriye çekilmemiz gerekebilir diye düşünüyorum…
Dışarıda bizden başka kimse yok. Tüm komşular depremler bittikten sonra binalardan inebildi. Bizden neredeyse 15-20 dakika sonra… Şayet bloklar yıkılmış olsaydı tamamı enkaz altında kalmış olacaktı.
Biz yataktan fırladığımız gibi dışarıda olduğumuz için üzerimizde pijamalar var, komşularsa depremlerin bitmesini beklemek zorunda kaldıklarından, nasıl olsa deprem bitti diyerek üzerlerini giyinmişler, lüzumlu gördükleri şeyleri, telefonları yanlarına almışlar. Deprem bittikten yarım saat kadar sonra komşunun minibüsüne sığınıyor ve bu defa ısınmaya çalışıyoruz…
Herkesin elinde telefon, birbirlerine haber vermeye, haber almaya çalışıyor.
Biz bu konuda yine istisnayız. Arayanlar ulaşamamış ve merak etmişler. Komşuların telefonlarını kullanma imkânı da yok, zira numaralar aklımızda yok. Nihayetinde Ramazan’ı (Kazmamürü) minibüsün kapısında görüyorum, biz iyiyiz, onlar da iyi. Ramazan’ı görmek içimi biraz ferahlatıyor. Ramazan, deprem-afet plânımıza uygun olarak evden çıktıktan sonra bana uğramış. Şimdi plânın geri kalan kısmına uygun olarak diğer gönüldaşların durumunu kontrole gidiyor.
Bulunduğumuz yerde yıkılan bina yok. İlk andaki deprem korkusundan dolayı atılan çığlıklardan başka feryat figan da gelmiyor. Felâketin boyutunu bilmiyoruz. Yalın ayak baş kabak sığındığımız minibüste, şahit olduğumuz ilâhî haşyet karşısında acziyet içinde bir meçhulün ürpertisini iliklerimize kadar hissediyoruz.
Arabasına binen yola düşmüş ve yollarda ilerlemek imkânsız. Stop lâmbaları ve farların ışığı sayesinde peşpeşe dizili olduğunu gördüğümüz arabaların hareket etmeyişinden yolların tıkandığını anlıyoruz. Hatta yollardaki yarıklar ölümlü kazalara sebebiyet vermiş diye haberler aldık daha sonra. Yollardaki tıkanıklığın bir sebebi de bu yarıklar ve kazalarmış… Elektrikler kesik olduğu için yol aydınlatmaları da yok. Olsa da o karanlıkta ve hızla yoldaki yarıkları farketmek pek mümkün değil. Depremde yollarda bu tür yarıklar olabiliyor, dikkat etmek gerekiyor.
Burada önemli bir not düşeyim, sitedeki blok kapıları cam ve demir süsle kaplıydı. Geçtiğimiz sene o demir süsler kesilip çıkarılmıştı. Depremde elektrikler kesik olduğu için kapı otomatları da çalışmadı ve komşular blok kapılarındaki camları kırarak dışarı çıkabildiler. Demir süsler çıkarılmamış olsaydı, kapıdan çıkmak da mümkün olmayacaktı. Kapılarda, elektrikli otomatlardan fazla olarak mekanik kapı kollarını da ihmâl etmemek gerek…
Bizim gibi komşunun minibüsüne sığınan diğer komşularla konuşarak saatler geçiyor. Onlar telefonlarını yanlarına aldıklarından şebeke çektikçe yakınlarından haber alabiliyor. Felâketin boyutuna dair ilk haberleri bu sayede alıyoruz. Öğleden sonra şiddetli bir deprem daha yaşıyoruz. Bu pek artçıya benzemiyor. İçinde bulunduğumuz minibüsü adeta savurup atacakmışçasına şiddette… Elbistan depremi olduğunu öğreniyoruz ilerleyen saatlerde… Çarşının bittiğini öğrendik. Sabah depremden sonra kilitlenen trafik öğle saatlerinde açıldı; insanlar yakınlarını kontrol için gidip geldiklerinde felâketi anlatıyorlar. Akşam oluyor ve tanıdıklardan kimseden haber alabilmiş değiliz. Ramazan gitti, dönmedi; acaba kimler enkaz altında kaldı da… Elbistan depreminden sonra eve girip telefonları ve üzerimize-ayağımıza giyecek birşeyler alıp çıkıverdik ama telefonlar çekmiyor. Haber yok. İnternet bazen geliyor ve felâketin büyüklüğüne dair haberlere bakabiliyoruz ancak. Haberleşme sistemi felç… Çaresizlik!