HİBRİT SAVAŞ
Ayhan SÖNEMZ
Hibrit Savaşı, ABD emperyalizmasının icra ettiği şimdiye kadarki en önemli stratejik gelişmelerden biridir ve “Renkli Devrimler”den “Geleneksel Olmayan Savaşlar”a geçişin, önümüzdeki yıllarda istikrarsızlaştırıcı eğilimlere etki etmesi bekleniyor. Jeopolitiğe “Hibrit Savaş” perspektifinden yaklaşmaya alışkın olmayanlar, bu stratejinin bir sonraki uygulama yerini tahmin etmekte zorlanabilirler, ancak bu stratejinin kurbanı olma riski en yüksek olan bölge ve ülkeleri belirlemek o kadar da zor değil. Tahminin anahtarı, “Hibrit Savaşlar”ın, müşahhas jeo-ekonomik çıkarları sabote etmeye dayanan, dışarıdan kışkırtılan asimetrik çatışmalar olduğunu kabul etmektir. Bu başlangıç noktasından yola çıkarak, bir sonraki saldırının nereye varacağını tahmin etmek basit bir mesele haline geliyor.
“Hibrit Savaşlar” hakkında bilinmesi gereken ilk şey, bunların asla bir Amerikan müttefikine veya onun önceden var olan en önemli altyapı çıkarlarına sahip olduğu herhangi bir yere karşı yürütülmediğini bilmektir. Mesela, ABD, herhangi bir NATO ülkesine bunu uygulamaz, baştaki lideri şeytanlaştırmaya maruz bırakılmaz. Çünkü, bu nevi postmodern rejim değişikliği manevrası sırasında ortaya çıkan kaotik süreçleri tam olarak kontrol etmek imkânsızdır ve potansiyel olarak, ABD’nin doğrudan veya dolaylı olarak çok kutuplu rakiplerine kanalize etmeye çalıştığı bu özellikteki savaş, ABD’ye karşı aynı türde jeopolitik geri tepmeye neden olabilir. Buna bağlı olarak, ABD’nin çıkarlarının “başarısızlık ihtimali taşıyan” hiçbir yerde Hibrit Savaşa asla teşebbüs etmeyeceğinin nedeni budur. Bununla birlikte, böyle bir değerlendirme görecelidir ve jeopolitik şartlara bağlı olarak hızla değişebilir. Yine de, genel bir kural olarak, bunu yapmanın çok büyük ve dünya çapında bir faydası olmadıkça, ABD’nin kendi çıkarlarını asla kasıtlı olarak sabote etmeyeceği genel bir kural olmaya devam ediyor. ABD Orta Doğu’nun dışına itilirse, Suudi Arabistan makûl bir şekilde bu hedefe konulabilir.
Hibrit Savaşın jeo-ekonomik temellerini incelemeden önce, ABD’nin Rusya’yı önceden belirlenmiş bir bataklığa düşürmek gibi jeostratejik kaygıları da olduğunu belirtmek önemlidir. Bazılarının “Ters Brzezinski” olarak adlandırdığı strateji, aynı anda Donbass üzerinden Doğu Avrupa’ya, Dağlık Karabağ üzerinden Kafkasya’ya ve Fergana Vadisi üzerinden Orta Asya’ya uygulanabilir. Zamanlanmış provokasyonlarla senkronize edilirse, bu üçlü tuzak, Rusya’yı kalıcı olarak tuzağa düşürmek için ölümcül derecede etkili olabilir. Bu Makyavelist plân, çürütülemez bir jeopolitik gerçekliğe dayandığı için her zaman bir risk olarak kalacaktır. Moskova’nın yapabileceği en iyi şey, Sovyet sonrası çevresinde eşzamanlı olarak meydana gelen büyük yangını önlemeye çalışmak veya Amerika’nın kışkırttığı krizlere ortaya çıktıkları anda derhal ve uygun şekilde cevap vermektir ki bu şablon Suriye ve Ukrayna’da açıkça uygulandı; işte bu “Hibrit Harp Kaidesi”dir. Her istikrarsızlaştırmada kullanılan belirli taktikler ve politik teknolojiler farklı olabilir, ancak stratejik kavram bu temel ilkeye sadık kalır. Bu nihai hedefi hesaba katarak, artık teorikten pratiğe geçmek ve ABD’nin hedeflemek istediği çeşitli projelerin coğrafi rotalarını izlemeye başlamak mümkün. Nitelik kazanmak için, atıfta bulunulan çok kutuplu ulusötesi bağlantı projeleri ya enerji temelli, kurumsal yahut da ekonomik olabilir ve bu üç kategori arasında ne kadar çok örtüşme varsa, belirli bir ülke için bir Hibrit Savaş senaryosunun planlanma ihtimali o kadar yüksektir.
ABD hedefini belirledikten sonra, yaklaşan Hibrit Savaşta yararlanacağı müesses düzendeki güvenlik açıklarını aramaya başlar. Bunlar, enerji santralleri ve yollar gibi sabote edilecek fizikî nesneler değil (her ne kadar farklı istikrarsızlaştırma ekipleri tarafından da not edilmiş olsalar da), belirli bir demografik özelliği çekici bir şekilde vurgulamak için manipüle edilmesi amaçlanan sosyo-politik özelliklerdir. Mevcut millî dokudan “ayrılık” ve böylece yetkililere karşı yakında çıkacak olan yabancı yönetimli isyanı “meşrulaştırma”. Aşağıdakiler, Hibrit Savaş hazırlığıyla ilgili en yaygın sosyo-politik yapıya dair güvenlik açıklarıdır ve bunların her biri belirli bir coğrafi konuma bağlanabiliyorsa, etnik köken, din, tarih, idarî sınırlar, sosyo-ekonomik eşitsizlik, fizikî coğrafya…Bu faktörlerin her biri arasında elde edilebilecek örtüşme ne kadar büyük olursa, Hibrit Savaşın potansiyel enerjisi o kadar güçlü hale gelir ve örtüşen her değişken, gelecek harekatın genel uygulanabilirliğini ve “dayanma gücünü” katlanarak artırır.
Hibrit Savaşlardan önce her zaman içtimaî ve oluşacak bir ön şartlanma dönemi gelir. İlk tip, temel demografinin yaklaşmakta olan istikrarsızlaşmayı kabul etmesini en üst düzeye çıkaran ve onları mevcut durumu değiştirmek için bir tür eylemin (veya diğerlerinin pasif kabûlünün) gerekli olduğuna inanmaya yönlendiren bilgi ve yumuşak güç yönleriyle ilgilenir. İkinci tür, ABD’nin hedef hükümetin zaten tanımlanmış olan çeşitli sosyo-politik farklılıkları istemeden ağırlaştırmasını sağlamak için başvurduğu çeşitli hilelerle ilgilidir; bu, daha sonra içtimaî önşartlara daha duyarlı olan kimlik kırgınlığı ve bölünmeleri oluşturmak amacıyla yapılır ve ardından gelen STK’lar tarafından yönlendirilen siyasi örgütlenme (Soros Vakfı, Alman vakıfları vs) ile tamamlanır.
Yapılanmanın önşartlanma taktiklerini genişletecek olursak, en yaygın olarak kullanılan ve küresel olarak tanınan yaptırımlar, üstü kapalı hedefi (her zaman başarılı olmasa da) her zaman ortalama vatandaş için “hayatı daha da zorlaştırmak” olan yaptırımlardır ki hedef unsur bu sayede rejim değişikliği fikrine daha yatkın hale gelir ve böylece dışarıdan aşılanan bu dürtülere göre hareket etmeye daha kolay yönlendirilir. Bununla birlikte, daha dolaylı, ancak şu anda ve neredeyse her yerde uygulanan, bu amaca ulaşma yöntemleri daha az bilinir ve bu, ABD’nin hedeflenen ülkenin, eyaletlerinin belirli bütçe fonksiyonlarını, yani aldıkları gelir miktarını etkilemek zorunda olduğu gücü çevreler… Tam olarak neye harcıyorlar?
Enerji ve genel emtia fiyatlarındaki küresel düşüş, çoğu mali amaçlarını karşılamak için orantısız bir şekilde bu tür kaynakları satmaya bağımlı olan ve gelirdeki düşüş neredeyse her zaman sosyal harcamalarda nihai kesintilere yol açan ihracatçı ülkeleri olağanüstü derecede sert vurdu. Buna paralel olarak, bazı ülkeler, acilen cevap vermek zorunda kaldıkları Amerikan yapımı güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kalıyorlar ve bu durum onları, normalde sosyal programlara yatırılabilecek olan savunma programlarına beklenmedik bir şekilde daha fazla bütçe ayırmak zorunda bırakıyor. Kendi başlarına, bu “yolların” her biri, Hibrit Savaşın ilk aşaması olan “Renkli Devrim”in ihtimallerini artırmak için gerekli orta vadeli şartları oluşturmak amacıyla hükümetin sosyal harcamalarını azaltmak için tasarlanmıştır.