NAS VAR AMA KAPİTALİZM DE VAR -KÜFRE AVANS VERMEMEK İÇİN-
Âlâaddin Bâki AYTEMİZ
Malûm olduğu üzere Erdoğan “nas var!” diyerek faizleri indirdi. Ama sıfırlamadı. Oysa nas faizin hepsini yasaklar.
Bu politika ülkeyi nereye getirdi?
Hazine tam takır, hatta ekside… Önümüz yaz ama bizi dehşet bir ekonomik kış bekliyor.
Mesele şu aslında: Sistem çapında bir teklifin olmayınca, yani neyi nasıl yapacağını bilmeyince, nas var, şeriat var diye işlere el atarsan, ne nas’a uyabilirsin ne de işleri düzeltebilirsin. Bilakis, daha da kötüleştirirsin.
Kumandan’ın “Evrim Teorisi” için söylediklerini meâlen aktaralım: Evrim Teorisi yanlış ama bunun yerine İslâmî anlayışla başkasını koyamadıktan sonra, bununla devam etmeye mecbursun… (Hâkim olmadığın alanda hâkimmiş gibi davranıp komik olmaktansa… Bir nevi Darul Harp Fıkhı anlayışı ile. Gerçek hâkimiyetin tesis edilmesi esas; gerçek hâkimiyet tesis edilene kadar, arızî bir durum olarak mümkün. Ama elde gerçek hâkimiyete yol açacak imkân ve anlayış varken sen bunu kullanmıyor, harekete geçirmiyorsan, kat be kat mesulsün.)
Tıpkı bunun gibi, mevcut kapitalist düzen-sistem yerine sistem çapında alternatifini koyamadıktan sonra, nas var vs. diyerek güya keskin gözükerek var olanla oynamanın neticesi, direne direne teslim olmaya varır. Yobaz, karşı çıkmanın hakikatinin sistem çapında fikirle olacağını bilmeden, “karşı çıkacağım” derken rezil olduğu gibi, direne direne teslim olma noktasına geliyor olması, gelmesinin kaçınılmaz olması, küfre verilmiş en büyük tavizdir, avanstır. Küfrün en güçlü olduğu yönü olan “sistemi” karşısına, sistem olmadan, “sisteme ne gerek var canım” diyerek mücadele edeceğini zannederek çıkmak… Düşmanın silâhı sistemken, dövüş arenasına sistemsiz çıkmak, “sen silâhlı, ben silâhsız hadi dövüşelim” demiş olmak, yani küfre avans vermiş olmak değil midir?
Dikkat: Küfrün kaynağını bilmeyen gerçek imânda olamaz! Düşmanı bilmeden düşmanla mücadele de edilemez. Mücadele, o onu dedi, bu bunu dedi diye lâf yetiştirmek, küfür, hakaret ile cevap vermek, baskın çıkmak değil ki. Küfrün en güçlü olduğu silâhı: Sistem. Bunu bilmek, anlamak ve küfrün karşısına kendi alternatifimizle çıkmak varken, silâhlı düşmanın karşısına çıplak çıkmak… Müslümanları peşin bir bozguna mahkûm etmek. Burada kuyrukçulara güya baskın çıkarken, gidiyor efendilerine el avuç açıyorsun… Mesele: Buradaki kuyrukçuları da kuyrukçu olmaktan çıkaracak fikirle tezahür edip, onları da küfrün kaynağına karşı mücadelede kendi fikrin etrafında demetleyebiliyor musun? Fikrî hegemonyanı kurabilirsen bu mümkün… Kuramıyorsan, fikirde problem olmadığına göre demek ki ya istemiyorsun, yani kasıtlı olarak bunu yapmıyorsun veya yapabilecek şartları haiz olmadığın hâlde mış gibi yapan bir sahtekârlık söz konusu. Evet, bunun için öncelikle küfrün kaynağını bilen ve dolayısıyla ona karşı silâhını kuşanmış olan, sistem şuurunu mâletmiş olarak tezahür eden gerçek bir liderlik, sistem çapında tezahür gerek. Sistem, yani tezatsız bütünlük… Bir tarafta nas diyerek faizleri indirmekle nas’ın gereğini yapıyor görünmeye çalışırken bütün dengeleri boz, diğer yandan da İstanbul’u finans merkezi yapacağız diyerek, İstanbul’un göbeğine nas’a düşman kapitalizmin hançerini sapla. Hem bir yandan yatay mimari de hem de bu finans merkezindeki binaları gökleri delmekte birbiriyle yarıştır.
Ekonomik taviz ve avansa dönecek olursak… Erdoğan yönetimi, seçim öncesinden (İngiliz) Mehmet Şimşekle görüşerek seçim sonrasındaki yeni ekonomik düzen hakkında ipucu vermişlerdi. Küçük bir İzmir İktisat Kongresi diyelim… Dolayısıyla bu görüşme Haçlı Kapitalistlere verilmiş bir mesajdı da… Nas diyerek altını dolduramadıkları güya direniş hattının çürüklüğü ve bu sözde direnişin küfür cephesinin zaferine yol açacağı yolundaki ikâzlarımızı dinlemediler ve şimdi de teslim bayrağı çekiyorlar. Tabiî haysiyetsiz, şerefsiz, ahlâksız troller bunu da zafer naraları altında yediklerini hıyara ve muza tevil etme becerisi ile sergileyeceklerdir, orası ayrı.
Seçimler biter bitmez finans çevrelerinde Türkiye’nin yeniden yüksek faize yelken açacağı haberleri yayılmaya başladı. Özellikle (İngiliz) Mehmet’in vatanından gelen haberler dikkat çekici.
ABD’nin önde gelen medya kuruluşlarından Bloomberg, Türkiye’deki seçim sonuçlarına dair yayımladığı bir analizinde “Ekonomistler, para politikası ayarlamasının kaçınılmaz olduğunu söylüyor” ifadelerine yer verirken, Bloomberg’e konuşan Londra merkezli danışmanlık firması Teneo Intelligence’ın eş başkanı Wolfango Piccoli, bu seçim sonucunun ardından Erdoğan’ın ekonomide tam bir ortodoks yaklaşımı benimsemesinin pek olası olmadığını ama Mart 2024’teki yerel seçimler öncesi bazı ayarlamaların yapılabileceğini söyledi.
Faizlerin artması gerekeceğini belirten İngiltere’nin önde gelen bankalarından Barclays analisti Ercan Ergüzel, şu ân yüzde 8,5 olan TCMB politika faizinin sene sonuna kadar yüzde 36’ya yükseltilmesini beklediğini aktardı.
Londra merkezli KNG Securities’in Türkiye piyasaları uzmanı Çağrı Kutman, seçim sonrasında Türkiye’nin kredi risk priminin (CDS) artmaya devam edeceğinden bahisle, Erdoğan’ın, “yeni ekonomi yönetiminin ciddi bir inandırıcılığa sahip olmasına dikkat edeceği”ne vurgu yaptı.
Türkiye’nin, adının finans çevreleri denilen bu vampirlerin kucağına düşmesini elbette istemiyoruz. Bunun yolunun da öyle nas var vs denilerek nidüğü belirsiz işler yaparak olmayacağını, bu işin komple bir sistem meselesi olduğunu, meseleyi meselenin istediği çapta ele almadan meselenin çözülmesi bir yana daha da büyük kangrene yol açacağını vurguluyoruz ki netice tam da dediğimiz gibi oluyor ve bu defa da sanki nas yanlışmış gibi bir neticenin doğmasına sebep olanlar, çareyi yeniden bu vampirlerle el sıkışmakta buluyorlar.
Güya mücadele edeceğiz, taviz vermeyeceğiz, avans vermeyeceğiz sözleri altında, en büyük tavizler veriliyor; avans da ne, düpedüz teslimiyete yol açılıyor. Güya kavga ettiler, direndiler ama yenildiler. Yenmeye değil, yenilmeye çıktılar asıl. Yenebilmenin şartı belli iken, o şartı yerine getirmeden, düşmanın silâhı ile silâhlanmadan… Evet sistem şuuru olmadan…
Evet nas var. Ama nas’ın hayata tatbiki için sistem çapında şuur lâzım, sistem şuuru lâzım. O şuur da o şuura ermiş kadro ile tecellî eder. İş ölçümüz, zaman ölçüsüne bağlı olarak, işin işe, işin de adama bağlı olduğudur. Bu olmadan nastan bahsetmek, nas’ın ruhuna kıymak olur, oluyor. Bir nevi Allah’a iftira atmaya çıkıyor iş. Hâşâ, Allah’a şöyle demiş oluyorlar: “Bak senin nas’ınla yaptık ama olmadı, demek ki senin söylediklerin geçerli değilmiş. Kapitalizm nas’a üstün çıktı…”
Hâşâ!
Bunlar ne ekonomiyi ne de dini biliyorlar. Bilmedikleri bir yana, bu kadar yanlış anlamayı nasıl beceriyorlar, hayret…
Yıllar önce, daha yolun başındayken bugün iktidarda olanlara şunları söylemiştik: Siz vali, kaymakam, emniyet müdürü, vekil, bakan, başbakan, hatta cumhurbaşkanı bile olabilirsiniz ama İslâm’ı hâkim kılmazsınız. İslâmiyetin hâkimiyeti için İBDA ruh ve şuuru olmazsa olmaz. Siz bunu anlamıyor, anlamak istemiyorsunuz.
Doğrulayıcılık usûlü… Bugünkü tablodaki hâlleri, İbda’nın tersinden doğrulayıcılığı olarak bizim onlara yönelttiğimiz eleştirilerimizdeki haklılığımızı resmetmekte. En üst makamlara gelindi ama İslâm hâkim kılınamadı. Bir takım kolaylıklar filan tamam da, esas ortada yok. İşin en kötüsü, bunun olması için gerekli sistem şuuru idraki de görünürde yok. İllet, olmayan şeye umut bağlamaktır. En küçük çaplar içinde dahi olsa da kendi aksiyonuna değil de, olmayan şeyin vehmine…
Bu konuda da yazdık, meselenin önemine binaen kısa bir notla bitirelim: Güya Üstadçılık oynayarak, “vehmettirdiği ile mühim” diyorlar ya… Onu diyen adam öncelikle kendi aksiyonuna hâkim olarak, bunu kendi aksiyonuna malzeme kılıyor, o lâfı, bunu kendi aksiyonuna malzeme kılmak adına söylüyorken, buradaki yan gelip yatarak, kendisini Üstad zannederek, “vehmettirdiğine bakalım” diyor. Biz birilerinin vehmettirdiğine bakabilecek pozisyona gelelim, vehmettirilene de bakarız ama önce kendinde bir şey vehmettiren olmamız gerek. Daha bu olmadan level atladığını sanma salaklığı gülünecek hâldeyken bunun bile farkında olmayanların hâlidir.