HARABELER ARASINDAKİ ADAMLAR
Ayhan SÖNMEZ
“Modern kapitalizm en az Marksizm kadar yıkıcıdır. Her iki sistemin de dayandığı materyalist hayat görüşü aynıdır; merkezî teknoloji, bilim, üretim, üretkenlik ve tüketim. Ve sadece ekonomik sınıflardan, kârdan, maaşlardan ve üretimden bahsettiğimiz sürece ve gerçek insanî ilerlemenin belirli bir zenginlik ve mal dağıtım sistemi tarafından belirlendiğini kabul edersek, insanî ilerleme, zenginliğin veya yoksulluğun derecesi ile ölçüldüğünde; o zaman esas olanın yakınından bile geçmiyoruz…”
Julius Evola, Harabeler Arasındaki Adamlar: Radikal Bir Gelenekçinin Savaş Sonrası Düşünceleri
Kapitalizm, ekonomik bir sistem olarak, mal ve hizmetlerin üretimi, dağıtımı ve tüketimi üzerinde hâkimiyet kurmaktadır. Belirli bir toplumda kaynakların tahsisini dikte eden ve ekonomik faaliyetleri yöneten karmaşık kurumlar, kurallar ve mekanizmalar ağını içerir.
Ancak Evola’nın yukarıdaki alıntıda işaret ettiği nokta burada yatmaktadır: Kapitalizm yalnızca ekonomik bir mübadele sistemidir ve bu hâliyle, ne bireyin hayatını ne de uygarlığın kolektivitesini yönlendiren canlandırıcı güç olmamalıdır. Bu boş, materyalist bir yapıdır ve onu tehlikesi pahasına tanrılaştırırız.
Dahası, kaba ekonomik soyutlamalarla yarı-dinî bir şekilde tapınma, hem ferdî hem de medeniyet yükselişine doğru yukarıya doğru bakmaya çalışmamız gerekirken, bakışımızı aşağıya, temel materyalizme doğru yönlendirerek bizi küçültür. İktisadın putperestliği, bizi ekonomik işlemlerin gerçekleştiği araçlara dönüştürüyor. Büyük bir makinenin dişli çarklarına indirgendik, sonsuz bir tüketim ve bazen de üretim döngüsüne saplandık.
Soren Kierkegaard’ın yerinde bir şekilde belirttiği gibi, “hayattaki en yüksek ve en güzel şeyler duyulmak, okunmak veya görülmek için değil, ancak istenirse yaşanmak içindir” ve dolayısıyla tecrübe edilmelidir. Sığ maddî olana tapınma içimizi boşaltıyor, gerçekten yaşamamızı ve hayatın yüce ihtişamını tecrübe etmemizi engelliyor. Ekonomik yavanlık sunağının tepesinde isteyerek tapınarak, kendimizi bir ekonomik mübadele sistemine ve doğası gereği hayata karşı olan bir varoluş tarzına zincirleyerek köleleştiriyoruz.
Bu döngüden kurtulmak ve ferdi kendini gerçekleştirme merkezli, kendini aşma ve bunun getirdiği ustalık ve mükemmelliğe damgasını vuran bir hayat sürmek için, ekonomiyi bir kez daha işimize yarayan bir araç olarak hak ettiği yere göndermeliyiz. Varoluşumuzun bütünlüğüne hükmetmesine izin vermek yerine, şahsî yükselme ve aşkınlık arayışı.