OLMAMIŞ OLDURUCULARIN SAHTELİKLERİ
Selim GÜRSELGİL
Kumandan’ın son eseri, Ölüm Odası’nın 6 ay kadar önce 5. Cildi çıktı. Yanlış bilmiyorsam birkaç cildi daha olacak. Burada şunu söylemem gerekir ki, bu çok özel bir eserdir. İbda’ya yeni başlayanlara veya dışarıdan anlamaya çalışanlara hemen hiçbir şey anlatmaz. Belki ruhî bir tad verir, bunu bilemem. Ama çoğunluk onu sıkıcı bulup bitiremeyecektir, bunu iddia edebilirim. Çünkü bu kitapta, genellikle kitap okuyucusunun alıştığı ve sevdiği türden cümleler ve paragraflar yoktur. Daha ziyade işaretler, atıflar, sayı ve mânâ tevafukları, bunun yanında dünyanın çeşitli dillerinden nakledilmiş lûgat özellikleri vardır. (Meselâ 5. Ciltte özellikle Kıpçak, Yakut, Uygur, Karaçay-Malkar, Hollanda ve İspanyol lûgatleri. Daha önceki ciltlerde Süryanice, Romence, Kürtçe, Zazaca, Rusça vs daha başka lûgatler ağırlıktaydı.) Bu yönüyle de daha ziyade uzun yıllar İbda okumuş, Kumandan’ın dili ve mânâsına aşinalık kazanmış kimseler ondan çeşitli anlamlar çıkarabilirler. Hattâ anlayış derecelerine göre büyük bir zevk alabilir, çok çarpıcı, başka hiçbir yerde bulamayacakları bilgilere erebilirler.
Ölüm Odası özellikle mehdiyet bahsiyle ilgilidir. Bu bahse ve ona ilişkin haberlere dangıl dungul bir kafa ile bakılmamasına yöneliktir. Bu bahis öyle anlaşılmaktadır ki, Altun Silsile dediğimiz en büyük veliler yolu ve özellikle onun son 10 halkası (İmam-ı Rabbânî Hazretleri’nden Esseyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’ne) ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Ölüm Odası’nda sürekli onlara atıf vardır. Son cildinde daha ziyade Halid-i Bağdadî Hazretleri. Ölüm Odası’nda pek çok rüyalar, daha önceki ciltlerde divan edebiyatı beyitleri, tarih tabloları ve tasavvufî kâinat görüşüne dair bilgiler, ebced hesapları vs hep bu ana mevzuya çıkar. Ve bu Altun Silsile bahsinin, Büyük Doğu-İbda dünya görüşü ile de yakın bir ilgisi vardır. Bilindiği gibi bu eşsiz dünya görüşü (fikir ve hareket sistemi), tasavvufa bitişik bir fikir mesaisi ürünü ve Altun Silsile mânâsının çağın meseleleri üzerinde bir izdüşümüdür. Dolayısıyla mehdiyet davasının geçmişten geleceğe uzanışında da bir köprü görevi görür. Bu itibarla Ölüm Odası, Büyük Doğu-İbda’nın bir tür bâtın nisbeti gibidir. Onun için zordur. Kaldı ki bu işlerde kolaylık olmaz.
O zaman meseleler ayağa düşer. Kabzımal mehdîlik ilân eder, kamyoncu mesihcilik oynar. Hâlbuki bu üstün kimseler en yüksek tasavvuf erginliği, fikir kapasitesi (ve hiç şüphesiz şeriat bağlılığıyla) zuhur etse gerektir. Daha Ölüm Odası’nın iki sayfasını anlamayan, ne zahirden, ne bâtından nasibi olan kimse, nefsinde kemâl dikizleyebilir mi? Sen kendini ne sanırsan san, bize ne bundan? Gel buradaki meseleleri çöz de senin üstünlüğünü hepimiz anlayalım. Dünyanın en beleş işi yaptılar bunu. Ölüm Odası buna sed çekiyor ve davanın derinliğini gösteriyor.