VAGNER’İ BATILI MUADİLLERİNDEN AYIRAN NE?
Darko Vojinovic / AP
Yaptığı darbe teşebbüsü ile gündeme gelen Vagner… Yazar, Vagner ile Batı’daki benzerlerini Carl Schmitt’in tezleri ışığında kıyaslarken, savaşların değişen doğası hakkında fikirlerini aktarmış.
“Schmittçi gerilla figürünü kimin miras aldığından bahsedecek olursak bu Vagner olacaktır. Gerillanın dört özelliğinden sahip olmadıkları tek şey gayri nizamilik.”
Çevirmenin notu: Son yıllarda Suriye, Libya ve çeşitli Afrika ülkelerindeki faaliyetleriyle Batı medyasında sıkça yer bulan, “Putin’in aşçıbaşısı” lakaplı Rus para babası Yevgeniy Prigojin’in patronu olduğu paralı asker şirketi Vagner, Rusların Ukrayna’da özellikle son aylarda Bahmut (Artyomovsk), Soledar ve Ugledar güzergahlarındaki askeri başarılara olan katkısı göz ardı edilebilecek türden değil. Vagner, pek çok çevrede Blackwater ya da Aegis gibi Batılı paralı asker şirketleriyle karşılaştırılıyor. Bu sınamada Vagner’i diğerlerinden farklı kılan bazı noktalar mevcut. (Emre Köse)
“Müzisyenler” Batılı özel güvenlik şirketlerini geride bıraktı
Vitaliy Trofimov-Trofimov, Vzglyad
Özel güvenlik şirketi Vagner’in tam teşekküllü bir özel güvenlik şirketi olup olmadığı ve ona nasıl muamele edileceği, özel harekâtın başından bu yana pek çok kişinin yanıtını aradığı sorulardan. Ancak Vagner’in ve özel harekâtın ortaya çıkmasına sebep olan süreçler; Alman hukukçu, filozof, sosyolog ve siyaset teorisyeni Carl Schmitt’in yazılarına kısmen öngörülmüştü.
Filozof, argümanlarını 1963 tarihli “Partizan Teorisi” başlıklı kısa çalışmasında ortaya koymuştu. Argümanları “müzisyenlerden” bir özel güvenlik şirketi olarak bahsedilemeyeceğini öne sürüyor. Fakat Vagner’in ortaya çıkışının özel güvenlik şirketlerinin bir fenomen olarak ortadan kalkmasının başlangıcı olduğu söylenebilir.
Schmitt, çalışmasında İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle beraber savaşın geçirdiği dönüşümü ele alıyor. Bu dönüşümü, “Avrupa ulusçuluğunun altın çağı” olarak nitelendirdiği 17. yüzyıl ile 20. yüzyılın başları arasında savaşın orijinal, tamamen siyasî anlamının saptırılmasına bağlıyor. Bu dönüşüm savaşın gayri nizâmîleşmesine yol açıyor; taraflar kimin dost ya da kimin düşman olduğunu tam olarak anlayamıyor, klâsik sadakat ve ihanet kavramları ortadan kalkıyor, kimin muharip (ve kimin savaş esiri olarak muamele gördüğü) ve kimin suçlu olduğu ve terör, cinayet veya mülke zarar vermekten mahkûm edilmesi gerektiği artık net değil.
Bu gayri nizâmîlik aynı zamanda savaşlarda yeni katılımcı biçimlerinin ortaya çıkmasını da beraberinde getiriyor. Özellikle de gerilla figürlerini. Gerillalar amblem kullanmaz, silâhlarını sivil kıyafetler altında gizler, toprak hakimiyeti yoktur; basit anlamda çatışmaların tam teşekküllü katılımcıları arasında yokturlar. Gerilla savaşı tehlikelidir zira aşırı zalimliğe sebebiyet verir; gerillanın gayri nizami karakteri kendisiyle barış yapmayı imkânsız kılar. Ki gerilla da barış istemez, onun zaferi topraklarını işgâl eden düşmanın tamamen yok edilmesinde yatar. Bu türden bir savaşta sınır ve ilke yoktur. Bu nedenle gerilla savaşına karşılık da jus in bello, yani savaş kurallarına tabi değildir; ordular sadece gerilla faaliyeti şüphesiyle bile kontrolsüz vahşetlere imza attılar.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında komünistler tüm dünyadaki partizanları sadece ülkeleri için değil, aynı zamanda sınıf düşmanına karşı savaşmaya da yönlendirdiler. Bu, küresel ölçekteki politik çatışmanın tabiatını kayda değer ölçüde değiştirdi. Vladimir Lenin’in eserlerinde kavramsallaştırdığı bu pratiğin Stalin’den sonraki dönemin siyasî liderlerini, Latin Amerika, Afrika ve Asya’daki gerillaları aktif olarak destekledi ve bu gerillalar daha sonra kendi ülkelerinin siyasî liderleri oldu. Bu durum, başta Britanya olmak üzere sömürgeci güçlerin etkisinin azalmasına ve sol fikirlerin SSCB sınırlarının çok ötesinde başarı kazanmasını sağladı.
Bu başarının arkasını getirmek için Harvard-Pentagon-Cerebus’un aklı çalışan adamlar Sovyetler Birliği ve ardından Rusya ile savaşmak için iki teknoloji önerdiler.
İlk teknoloji “renkli devrimler”di; bu devrimler son derece sapkın bir şekilde, hatta üslûp olarak ilk renkli devrimi, 1917’deki “Kızıl” devrimi kopya etti. Ve burada radikal yeşil ve maviden turuncu ve düpedüz kahverengiye kadar gökkuşağı bayrağının tüm renkleri üzerimize boca edildi.
İkinci teknoloji, çalışmalarını ABD’yi açıktan referans almadan yürüten özel güvenlik şirketleriydi. Bu, faaliyet gösterdiği ülkeyle hiçbir alakası olmayan, maaş bordrolu bir partizana eşdeğer. Renkli devrimciler ülkeleri içeriden yıkarken, özel güvenlik şirketleri ikmali kesiyor, SSCB/Rusya’nın ve Afrika gibi çevre bölgelerde bulunan bir dizi müttefikinin nüfûzunu zayıflatıyor ve darbeleri muvaffak olan yeni Amerikan yanlısı seçkinlerin silâhlı kuvvetlerine talimat vererek başarıyı pekiştiriyordu.
Carl Schmitt bir partizanın dört ana özelliğini şöyle tanımlıyor:
1) Gayri nizâmîlik hem savaşçı olma hem de siviller arasında kamufle olabilme kabiliyeti; 2) hareketlilik, toprak kontrolünü reddetme, küçük gruplar halinde hareket etme; 3) yüksek siyasî katılım (nihayetinde “parti” ve “partizan” aynı kökene sahip kelimeler); 4) partizanın tellüryen doğası, seküler güçlerin ordularında görevli askerlerin sahip olamayacağı biçimde, sahayla olan özel bağı.
Vagner’i diğer özel güvenlik şirketleriyle —Academi (eski adıyla Blackwater) veya Aegis Savunma Hizmetleri ile— karşılaştırırsak, temel ilkelerinde nasıl farklılaştıklarını görürüz. Schmittçi gerilla figürünü kimin miras aldığından bahsedecek olursak bu Vagner olacaktır. Gerillanın dört özelliğinden sahip olmadıkları tek şey gayri nizâmîlik.
Birincisi, bunlar hareketli gruplar. Müzisyen taarruz timleri, ordunun ve sivil-askerî yönetimlerin halihazırda elinde tutması lâzım olan bölgeleri hızla ele geçirir. Özel güvenlik şirketinin genel anlayışı, bölgeyi tutması gerekenlerin devriyeler ya da ağır silâhlı piyadeler değil, taarruz mangaları olduğudur.
İkinci olarak Vagnerciler siyasî yönelimli savaşçılar. Batılı özel güvenlik şirketlerindeki askerlerinin yurtsever olmaları zaruri değildir. Batı’daki emek geleneği komple her türlü mesleği reddeder. Orada eğitim sistemi yoktur, sadece eğitim hizmetlerinin sağlanması vardır. Bu durum ABD’li özel güvenlik şirketleri için de geçerli; onların muharebe harekatları sadece “şiddet hizmeti” sunmaktır. Bu nedenle oralara genelde insani sorgulamalar yapmayan insanlar gidiyor. Bazen basit birer kasap ya da bilgisayar oyunu hayranı oluyorlar, çeşitli kötü yazılar nedeniyle ordudan atılanların olduğuna dair haberler de var. Meslek ve ordu hakkında —bireysel girişimciler olarak değil, kendi mesleklerini icra eden insanlar olarak— konuşabiliriz.
Üçüncüsü, toprak hakimiyetiyle ve onun çeşitli türevleriyle kurulan ilişkinin özel niteliği konusunda hiç şüphe yok. Bazı dolaylı sinyallerden sonra (söyleşiler, cephe mizâhı, birlik çağrı işaretleri kültürü, vücut zırhı üzerindeki yamalar) Vagner’deki sözleşmeli çalışanların kitleler halinde büyük ruble için tek başına yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Ayrıca neler olup bittiğinin de anlaşılması gerekir. Teşkilatlanma açısında kazançlı bir belirli süreli sözleşme sağlamak yeterli değildir, aynı zamanda Ukraynalı neo-Nazilerden alınması gereken toprakların ne tür topraklar olduğunu, ne tür kasabalar olduğunu, buradakilerin ne tür insanlar olduğunu, tüm bu yaşananların sebebinin ne olduğunu, burada olup bitenlerin arka plânının ne olduğunu ve olup bitenlerin gelecekte nasıl hatırlanacağını da açıklamak gerekir. Bunun bırakın Academi’yi, Fransız Yabancı Lejyonu tarafından Afrika ülkelerine düzenlenen safari turlarıyla da hiç alâkası yok.
Elbette Ukrayna’da ne Rusya ne de Ukrayna tarafında klâsik bir gerilla hareketi yok. 21. yüzyıl, savaşları önemli ölçüde gayri nizâmîliğe taşıdı ve teknik tanım ve tanımlama araçları bu türden gerilla savaşlarını etkisiz kıldı. Fakat özel hareket çerçevesinde savaşların ileride neye benzeyeceğinin ana hatlarını görüyor olabiliriz.
Bir kere paralı askerliğin devri kapanıyor. Pek çok insan savaşların şirket orduları tarafından yapıldığı bir gelecek tahayyül ediyor ama gerçek şu ki insanlar çamaşır makinesi ya da ödenmiş bir ipotek için ölmüyor veya öldürmüyor. En azından hayatlarını kaybetmeleri konusunda gerçek risklerin olduğu sıcak noktalarda. Kaynak savaşları medeniyetler arası savaşların yerini alıyor ve burada fazladan para kazanmak için gelen Batılı paralı askerler son derece kaprisli, saplantılı bir şekilde konfor talep eden insanlar ve neredeyse hiç etkileri yok.
Bunun yanında gelen mânâda savaşın gayri nizâmîliğinin artması muhtemel. Bu da silâh çatışmalarda tek aktörün ülkelerin silâhlı kuvvetleri olmayacağı anlamına geliyor. Diğer aktörler de bir şekilde Carl Schmitt’in tarif ettiği niteliklere sahip olacaktır. Ve bu sivil-askerî birliklerin başarılı olabilmesi için Batılı özel güvenlik şirketlerindeki tipik bir askere benzeyen (“korsan” arketipiyle; savaştaki bireysel girişimdi) ve Schmitt’in “gerilla” arketipine giderek daha fazla benzeyenleri istihdam etmemiz gerekiyor.
Son olarak paralı asker ruhu fenomenolojisinin tam bir daire çizdiğini görüyoruz. Partizan figürü paralı asker figürünü doğurdu ve sentezde, paranın elbette önemli olduğu, fakat savaş bölgesine gitmenin kâfi olmadığı üçüncü bir tip ortaya çıktı. Artık adaylara kendi eylemlerinin tarihsel ve siyasî koordinatlarının verilmesi icap ediyor. Bu, eskiden partizana verilen yurtseverlik eğitiminde yapılan şey.
Bugün birilerini eksiksiz eğitmek o kadar da önemli olmayabilir. Coğrafî-tarihsel bir konumlandırma sistemi oluşturmak —yani savaşçının kendi kaderinin yörüngesinin bu zamanlarda savunduğu topraklardan nasıl geçtiğini açıklayan anlatılar yazmak— çok daha önemli. Özel harekât bölgesinde Novorusya’daki Rus kentlerinin kuruluş hikâyesini anlatan broşürler dağıtılması doğru yönde atılmış bir adım. Medya gürültüsü içinde ülkesini sevmek, başka bir eylemin, onu anlamanın kaçınılmaz bir sonucudur.
Belki burada bir yerlerde, zorunlu tarih, kültür, coğrafya, siyaset bilimi ve psikodilbilim bölümleri olan özel bir enstitü kurulur.