MUKADDES İHTİYAR
Burhan Halit KOŞAN
Altay dağlarına, Ötüken ormanlarına, Gobi çölüne, Issık gölüne ve Ural nehrine sesleniyorum.
Çehresinde Turan ovalarının asaletini, gözbebeklerinde Medine’yi Münevver’in aşk kıvılcımını taşıyan mukaddes ihtiyara, yani Salih Kumandan’a yakınlaştıran her şey benim için iyi, her şey benim için güzeldir. Gül mü gül, zambak mı zambak, karanfil mi karanfil, kekik mi kekik kokan kelimeleri ile kanımı fokurdatan, nükteli nüansları ile kalbimi eriten ve lahûti sesi ile kâh mavi merhametin taamını kâh turuncu şefkatin lokması ile canıma can katan Kumandanım için hangi hüsnü tabiri kullansam yavan kalıyor. Metafiziğin bal ve süt gemisi mi, mahşer perspektifi olan bir aziz mi, eskatolojik – öte âlem bilgisi olan bir velîyullah mı, divâne bir aşk dervişi mi, hamiyetli bir vatanperver mi, romantik bir şair mi, talan edilen evini, yani işgâl edilen vatanını savunan bir direnişçi mi şaşırıp kalıyorum… Sırtında mezarını, cebinde kefenini taşıyana rahmet olsun.
“Yeni bir fikir ve yeni bir irade” tavrı ile klâsik formül tomarlarını düren ve ihsas ehline, daha doğrusu ihsas ehlinin bir üstü olan rey ehline has önermeleriyle çağını aşan bu mukaddes ihtiyar için, neyi, nasıl diyeceğimi cidden bilemiyorum. Gülkurusu sözlerinin, zamanın, feleğin, dünyanın ve kaderin cilveleri ile bütün duyguların ulvi yönleri ile şifa usaresini rahminde barındırdığını mı anlatayım. Üstad gibi aziz bir insana sekreterlik yapmasının bile bir faniye veya herhangi bir ölümlüye nasip olan en büyük kariyer ve en büyük paye olduğunu mu anlatayım…
Aşk, feragat, merhamet, şefkat, tevekkül ve tevazu cevherini, yokluk ve çaresizlik de değil, “değerler, mücerret tespitler, müşahhas teşhisler, terkibi hükümler” üreterek varlıkta tevazu buldu. Bu güzel insan, gözbebeklerimizi, kalbimizi, aklımızı ve zihin dünyamızı açan bütün sanat dallarına el attı. Masmavi kalemimle altını çizerek belirtmeliyim ki, İsevîlik çağındaki değil, Hristiyanlık dönemi değil, Hristiyanlık sonrasındaki Batı dünyasının ve Amerika’nın tapulu malı hükmündeki bütün beşerî sanatların el değiştirmesini sağladı.
Bu hakikati metafizik bir nota, farklı bir tonda ifade etmeye çalışayım. Beşer tarihinin iki bin yıllık zaman diliminde medeniyetin el değiştirmesi iki defa gerçekleşmiştir. İsevîlik sonrasındaki medeniyetin ilk el değiştirmesini Kudüs’ü Fetheden Hazreti Ömer’in (r.a) sağladığını, Hristiyanlık sonrasındaki medeniyete ait öğelerin el değiştirmesini de mukaddes ihtiyarın gerçekleştirdiğini söyleyebilirim. Hani demem o ki, çok uzun süren nekahet dönemimizden sonra medeniyeti oluşturan unsurların temelini teşkil eden öğelerin el değiştirmesini de Salih Kumandan sağladı.
Medeniyeti oluşturan öğelerden biri olan beşerî sanatların el değiştirmesini sağladığı gibi bilim ve teknoloji ile alâkalı yolları ve yöntemleri gösterdi. Bilim ve teknolojiyi kendi inhisarlarında tutan Batı dünyasını ve Atlantik’i yenebilmemiz için kuantum teknolojisi ile birlikte iletkenler, sinirbilim, makine öğrenimi gibi kritik teknoloji alanlarında hâkimiyet sahibi olmamızdan başka yol olmadığını göstermesi ve bu alanlardaki teşhis ve tespitleri de cabası oldu.
Eserlerini az çok didik didik eden ve taltif ve takdir etmekten ziyade tenkit etmek için bahane arayan biri olarak, her bir eserinin bir lüzûma tekabül ettiğini itiraf etmeliyim. Bilgisine itimat, şahsiyetine itibar gösterebileceğimiz çok kişi zikredebilecek olsam da bu mukaddes ihtiyar çok çok farklı. Bizleri imânın aydınlığına, cennetin bahçelerine çağıran eseriyle felç eden değil, yaraları iyileştiren; okurun sırtına yük yükleyen değil, sırtından yükünü alan; insanı okumadan önceki halinde bırakan değil, arşa çıkması için bir burak ile ödüllendirdiğini ve çektiği çilesi ile, canı ile, kanı ile bu milletin kefaretini topyekûn ödediğini ifşa etmeye mecburum.
Tropikal bir ağacın yanında, bir nehrin kenarında, bir su yosunun yamacında, kulağı okşayan bir bülbülün cıvıl, cıvıl ötüşünü ve seslenişini dinlemek isteyenin, hakikatin ne olduğunu, bilgi denen mücevherin ne demek olduğunu öğrenmek isteyenin başvurabileceği tek adres olarak, mukaddes ihtiyarın eserlerini gösterebilirim. Sağır edici uğultu ve çılgın patırtının moda olduğu bu kargaşa toplumunda miraca kanat çırpışın narin ve naif inceliğini, tebessümün doğallığını, zerafetin canlı ifadesini, merhametin ve şefkatin portresini, tevazuunun ete kemiğe bürünmüş halini görmek isteyenin de başvurabileceği biricik şahsiyet olduğunu belirtmeliyim.
Herhangi bir şair, herhangi bir yazar veya bir düşünür: Hayranlık uyandırıcı birkaç mısra, birkaç cümle veyahut dikkat çekici bir teklifte bulunur ve ortaya koyabilir lâkin Mukaddes İhtiyar’da bunların ucu, bucağı ve sonu gelmiyor. Bu harikulâde durumuna rağmen hayat çizgisine göz attığımızda münzevilerin çilesine denk bir inkâr ve reddedilme ile karşılaştığına şahit oluyoruz.
Hangi gerekçe olursan olsun, hiçbir gerekçe işkencenin bahanesi olmaması gerektiği halde cumhuriyet cehenneminin dölleri olan burjuvazi, sol, sağ ve yobaz kesimlerin müşterekliğinde en şedit işkence ve kıyıma uğradı. Her türlü eziyete rağmen kimliğini oluşturan inancından ve inancını oluşturan kimliğinden, samimiyetinden, mukaddesatından ve ruhunun bekâretinden ve “Başyücelik” ideâlinden zerre ödün vermedi. Her türlü eziyet ve yaşadığı cefaya rağmen bu modern çağın parametre ayarları ile oynadı: Merhametin membaı, şefkatin kaynağı olma ağırbaşlılığından vazgeçmedi… Feleğimin yıldızı yardım eyle, bütün İfritleri uyandırayım!
Beşer tarihinin nesnesi değil, öznesi; yazdığı için düşünen değil, düşündüğü ve tefekkür ettiği ve murakabe edebilenlerden olduğu için yazan bu mukaddes ihtiyar, manevî harflerin taciri ve boş lakırdının tüccarı olmadı. Bu satırları okuyan her okuyucu eserlerine göz gezdirdiğinde dahi her bir eserinin bir lüzûma tekâbül ettiğini görecek ve bana hak verecektir. “Yeni bir fikir ve yeni bir irade” mizacı ile düşüncenin keşfedilmemiş yönlerini ve tefekkürün güzergâhlarını yeniden inşa etti. Alp bahadırlığını, entelektüel birikimiyle birleştirerek dilimizi hünerli bir edaya dönüştürdü. Fizikî eserleri ve metafizik mirası ile halen daha lisânımıza bahçıvanlık yapıyor. Mamafih, iskeletle zina eden totaliter rejim için kâbus, demokratik düzen açısından radyum heyulâsı olmaya devam ediyor. Kalem şahit olsun, bütün iyi cinleri uyandıracağım!