ABDÜLHAMİD BOŞ MU YAPIYOR?

Âlâaddin Bâki AYTEMİZ

Bu yazı Abdülhamid’in şahsında tüm Abdülhamidlere.

Hani şair, “Mektup yazdım Hasan’a / Ha Hasan’a ha sana!” diyordu ya, o hesap…

Abdülhamid seni anlıyorum.

Kaygılarını, endişelerini, kızgınlıklarını anlıyorum.

Sana bu endişelerin, kızgınlıkların ve kaygılarında hak da veriyorum.

Ahlâk, fikir, ruh kahramanları dururken, yuvarlak bir topa düzgün vurmaktan öte kaabiliyeti olmayan bir lezbiyenin idealize ediliyor oluşunu kabul edemiyorsun. Ruhun emrinde olması gereken sporun kontrolsüz olarak kendi başına idealize edildiğinde işlerin nerelere vardığını görüyor ve bunu kabul edemiyorsun. Sportif başarı adı altında bu milletin ruh kökünün baltalanmasına ve bu vesileyle lezbiyenlik gibi bir ahlâksızlığın, gayrı meşruluğun meşrulaştırılıyor olmasına isyan ediyorsun. Batı’ya top oyununda üstünlük sağlasak ne, kendi kimliğimiz, kültürümüz ve ahlâkımız elden gittikten, Batı’nın hayat tarzını benimseyip Batılılaştıktan, Batı esaretini bu yolla içselleştirdikten sonra… Bu, Türk’ün ve ya Türk kızının değil, Batı’nın zaferidir. Bizi kendine benzeten, bizi biz olmaktan çıkartıp, kendisinin mukallidi yaparak, kendi hayat tarzını bize kabul ettiren o… Bu teslimiyet silâhla değil, kültür emperyalizmiyle oldu. 1919’da işgâlci düşmana karşı savaşta yer alan Türk kadınlarının hiç birisinin bunlarla bir alâkası da yok. Ve dünden bu güne fatihlik susuzluğunu gidermek adına içtiğimiz menbaların laboratuvar analizine bile gerek kalmadan muhtevasının neler olduğu apaçık ortada. Yedi düvele kafa tutan o iffetli Türk anası prototipinin yerine ikame edilen idollere bakar mısınız? Analar gitti, lezbiyenler geldi… Bu davanın ahlâktan tutun da demografiye kadar birden fazla millî bekâ meselesini mündemiç olduğuna bakmadan, Türk kadınının zaferi diye pompalanıyor olması ihanetin daniskasıdır. Türklüğe ve Türk kadınına ihanetin adı, Türklüğün zaferi, şanı ve şerefi diye meşrulaştırılmaya çalışılmakta. Tebrik edenlerin en başında da iktidarın en tepesi gelmekte, hani şu LGBT’ye karşı tavizsiz mücadele ediyorum diyenler…

Ama bir şeyi yanlış yapıyorsun Abdülhamid.

Sen, muhatabı yanlış seçiyorsun. Zira insan ve toplum meselelerini çözmek siyasetin görevidir. Şayet gerçekten çözmek istiyorsan, bu mesele senin yaptığın gibi çözülmez…

Bu meselenin çözüm merciî iktidardır, İmânsız İslâmcılık rejimidir… Partiler ve partici düzen, bizi içimizden çökertmek için emperyalizmanın kurduğu bir tezgâhtır. İmânsız İslâmcılığı hâkim kılan da AKP adlı partidir.

Nereden mi biliyorum?

Biliyorum çünkü oradaydık…

En ekabirlerin, burunlarından kıl aldırmayanların, “omuzlarımızdaki yıldızlar Samanyolu’nda yok!” kibriyle, “küçük dağları biz yarattık” edasıyla dolaşanların nasıl dize geldiğini gördük Mirzabeyoğlu sayesinde… İşbirlikçi küfür yobazlarından vatanı kurtardıktan sonra ihanetin nasıl ve nereden geldiğini yaşayarak gördük… Kimlerin kaçak ve hain olduklarını da… Sonrasında bunların nasıl parsa için en öne çıktıklarını da…

Bundan önce ülkeye küfür yobazları hâkimken, Kumandan Mirzabeyoğlu liderliğinde bir kavga verdik. O kavga neticesi küfür yobazının hâkimiyeti kırıldı, sona erdi. Rejimin gerçek sahipleri olan emperyalistler, işbirlikçi rejimlerini kurtarabilmek için, “Aman İBDA iktidar olmasın da!” diyerek sahte kahramanlara yol verdi ve AKP’yi iktidar yaptı. Onlar da bu millete, ruh köküne uygun oldukları imajı ile küfür yobazının yapamayacağı şeyleri yapmaya, kabul ettiremeyecekleri şeyleri kabul ettirmeye başladı. Yobaz ve reformacı el ele, İslâm’ın yolunu bir güzel kestiler.

Ortada ferdi bir şey yok, sistem kaynaklı bir durum var Abdülhamid. Gözden kaçan, istisnai bir mesele söz konusu değil. Her şey alenen ortada, apaçık, sistem tarafından gerçekleştiriliyor. Yani, sivrisinek istisnai değil, bataklık tarafından üretilmeye devam ediyor. Yani, kendiliğinden gelişen, gözden kaçan, birilerinin kendini saklayarak, gizleyerek, birilerine çaktırmadan vuku bulan bir hadise değil bu. Göz göre göre, bile bile bu hadiseye izin verenler kimlerse, hesabı da onlar vermeli.

Hesabı vermesi gereken muhatap belli. Belli olan muhatap yerine, sistemi kuran ve işletenler yerine, sistemden istifade edenler… Heni, eşeğini dövemeyen semerini döver meseli misali olmayalım.

Her şeyden önce kendi nefsimize karşı dürüst ve samimi olalım.

Her sakallı hacı baba olmadığı gibi, müslümanlık satan iktidar da pazarlıksız demek değil.

Mücadele için, aksiyon için hedefi açık ve net tesbit ve işaret etmek gerekir.

Mücadele edilmesi gereken esas yerine, tali hedefleri, bataklık değil de sivrisinekleri ikâme ederek mücadele olmaz. Hedefi netleştirdikten, bataklığı işaret edip, sınırlarını göz önüne serdikten sonra, bataklığı kurutma mücadelesi ile birlikte musallat olan sivrisinekler de elbette mücadele çerçevesinde dahildir. Ama bataklık tesbit edilemedikten, bataklığa, “işte, bizi rahatsız eden her tülü melanetin kaynağı olan bataklık bu, temel gayemiz bunu kurutmaktır!” diyemedikten sonra, istediğin kadar sivrisineklerle mücadele et, bu gerçek mânâda mücadele değil, mücadeleden kaçmak olur.

Sana, “boş yapıyorsun” diyenleri değil, dedirtenleri; kuklayı değil de kuklacıyı, sivrisinekleri değil de bataklığı hedef aldığın gün, korkma, artık kimse sana boş yapıyorsun da diyemeyecektir. Sana “boş yapıyorsun” derken sırtını dayadığı merci belli…

“Gayesine ermemiş savaş, bitmemiştir!” Dava taşını gediğine koymak gerekir!

Gasbedilmiş tüm haklarımız için hedef iktidardır.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: