HURUÇ HAREKÂTINDA YENİ SAFHAYA GEÇİLİRKEN
Alâaddin Bâki AYTEMİZ
Filistin mücahidleri geçtiğimiz hafta gerçekleştirdikleri huruç hamlesinin, İsrail’e olabildiğince zarar verip, olabildiğince de esir alarak geri çekilme ve böylece İsrail’i kara harekâtına zorlama, Gazze’ye karadan girecek İsrail’i de Gazze tünelleri ile avlama üzerine kurulu olduğu artık açıkça anlşılıyor.
Operasyonun birinci aşaması bütün dünyayı şok eden bir askerî başarı hamlesi olarak gerçekleşti ve İsrail beklenmediği şiddette büyük bir darbe yedi. İlk anlarda yaşanan şoku atlatmaya çalışan İsrail’in dalga dalga gelen mücahid baskınları karşısında toparlanması ve şoku atlatabilmesi oldukça zaman aldı.
Savaş ilân eden, bütün yedekleri orduya çağıran israil Amerika’dan gelen yardım mühimmatları ile özellikle Gazze’nni Kuzeyi’ni sığınak delici bombalarla vurmaya başladı. Böylece girişecekleri kara saldırısında Hamas’ı sığınakların korumasından muaf tutmaya çalışıyorlar.
Bu bombalamalar ne kadar tesirli olur, artık kara harekatı eli kulağında olduğuna göre hep beraber göreceğiz. Tünel savaşının ne kadar tesirli olabileceğini Rus-NATO savaşında Bahmut direnişinde tünelleri kullanan neo-nazilerin şahsında bir kez daha gördük… Burada Hamas’ın çok daha hazırlıklı ve tecrübeli oluşu yanında İsrail’e karşı farklı cephelerin de açılabilecek olması ihtimali savaşın seyrinde tesir edici faktörler olacak.
Bu cepheler İsrail’in içi, Batı Şeria, Lübnan’da Hizbullah, Suriye ve hatta Mısır ve diğer Arap ülkeleri ve özellikle Yemen ve İran olarak sayılabilir.
İş böyle geniş bir hesaplaşmaya dönerse Rusya ve Çin’in de dahil olabileceği topyekûn bir hesaplaşmaya evrilme ihtimalini de içimde barındırdığı inkâr edilemez.
Anglo-Sakson hegamonyasındaki Batı bu kadar kapsamlı bir hesaplaşmayı göze alabilir mi?
Üçüncü Dünya Savaşı demek olan bu tablodan Batı’nın zaferle çıkması hayal olacaktır.
Batı kemmiyette ne kadar büyük görünüyor olsa da esasında o kadar da büyük olmadığı biliniyor. Hele ki Doğu’da oluşacak bir ittifak karşısında…
Batı, gücünü, kendi içinde kurmuş olduğu birlikten almakta. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları esasında Batı’nın kendi içinde birlik sağlamaya dönük hesaplaşmalarının aksi iken artık kendi içinde birliğini sağlamış olan Batı’ya karşı dünyanın geri kalanının, Doğu ve Küresel Güney’in varoluş şartı Batı’ya karşı birlik olmaktan geçiyor. Zira Batı gücünü kendi içindeki birlikten alırken, Doğu ve Küresel Güney’in Batı’ya karşı birlik olamayışı, Batı’nın gücünü dünyanın geri kalanı üzerinde tescil etmesine ve hegemonyasını sürdürmesine yetiyordu.
Şimdi tüm dünyanın önünde Anglosakson hegemonyasına son vermek için bir fırsat ve imkân var. Batı’ya karşı birlik olunabilir ve bu hegemonyaya son verilerek Büyük Doğu etiketli adil bir dünya düzeninin temelleri bu sayede atılabilir. Bunun da yolu Doğu’nun birlik olmasından, Büyük Doğu’nun kurulmasından geçmekte. Kendi aramızdaki ihtilafları bir yana bırakarak saldırgan Batı gücüne karşı birlik olmak zarureti ve mesuliyeti altındayız. İnsanlık ve Allah huzurunda bu mesuliyeti yerine getirmekten kaçamayız. Batı gücü karşısında tek tek durmak pek mümkün olmadığı gibi zayiatı da artırır. Birlik olunursa hem zayiatlarımız azalacak hem de Batı çok daha kolay ve hızlı bir şekilde bertaraf edilebilecektir. Batı ile hesaplaşma kaçınılmaz olarak kendini dayattığına göre, birlik olmak da kaçınılmaz olarak kendini dayatıyor.
Filistin’de yaşanan huruç hamlesi, NATO’nun Ukrayna’da aldığı darbe bir kez daha gösterdi ki Batı yenilemez değil. Ve bugün artık Batı karşısında durmanın zaruretini idrak eden tüm insanlık Filistin direnişi ile ittifak kurmak gerektiğini de anlamış olmalı. Nasıl ki Ukrayna’da cereyan eden Rus-Ukrayna savaşı değil Doğu-Batı savaşının bir cephesi idiyse, Filistin de aynı… Hem de içimizdeki işbirlikçilerin tasfiyesinin gerçekleşmesine yol açıcı olarak tüm İslâm âleminin Doğu safında yer almaya zorlayacak bir motivasyonu da haiz olması bakımından hayatî önemde…
Filistin’de gerçekleşen huruç, tüm insanlık adına yapılan bir feda eylemi idi aslında ve bu feda eylemi Allah’ın izniyle hiç de umulmadık şekilde büyük kazançlara yol açtı. Şimdi bu kazançları korumak ve geliştirmek, Filistin’e destek olmak mesuliyeti altındayız. Kendimiz için, insanlık için…
Üstad’ın “ya herru, ya merru” diye ifade ettiği mânâyı tecellî ettiren, o muradı gerçekleştiren Filistin kahramanlarını, gazilerini selâmlıyor, şehidlerine gıpta ediyoruz.