HAMAS DURDUK YERDE SALDIRMADI
Sergey LAVROV
“Bu işbirliği Avrasya kıtasındaki tüm ülkelere ve tüm kuruluşlara açık olmalı ve kendilerini dünyanın hâkimi sananlara da kapıyı açık bırakmalı.”
Tehlikeyi abarttığımızı düşünmüyorum
15 Kasım 2023
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, RT’ye verdiği mülakatta, dünyanın çatışmaları yoğunlaştırma eğilimiyle ilgili risklerin henüz tam olarak farkına varmadığını söyledi. Bakana göre, Orta Asya’nın iktisadi açıdan güçlendiğini gören ABD ve Avrupa, bölge ile Rusya’nın arasını “açmaya” çalışıyor. Lavrov, ayrıca Filistin-İsrail ihtilafı bağlamında, Moskova’nın durumu normalleştirmek için tüm katılımcılarla etkileşimi destekleyeceğini ve bunun sonunda yaşayabilir ve korunan bir Filistin devletinin kurulmasına yol açması gerektiğini vurguladı.
Gazze’deki savaşla başlayalım. Şu anda beşinci haftasında. Binlerce insan öldürüldü, her gün korkunç şeyler oluyor. Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı, şiddetin sona erdirilmesine yardımcı olma konusunda kendi rolünü nasıl görüyor?
Bu sorunun, bu krizin çeşitli yönleri var. Bunlardan en acil olanı çatışmaların durdurulması ve her yerde yaşanan insani sorunların çözümüne yönelik adımların atılması. Bu ilk adım. İsrail 7 Ekim olaylarına tepki gösterir göstermez Hamas’ın eylemlerini şiddetle kınamıştık.
Aynı zamanda, uluslararası hukuka uygun olarak orantılı bir karşılık verilmesi, hastanelere, kadınlara, çocuklara ve diğer sivillere yönelik muameleye ilişkin uluslararası gerekliliklere saygı gösterilmesi çağrısında bulunmuştuk. İlk adım olarak Güvenlik Konseyi’ne insani nedenlerle derhal ateşkes çağrısında bulunan bir karar tasarısı sunduk. Bu karar tasarısı, ilk etapta ABD tarafından desteklenmedi.
Bunun üzerine Güvenlik Konseyi’nin gelişmekte olan üye ülkeleri, kararın ateşkes değil insani ateşkes çağrısı yapan daha az katı bir versiyonunu önerdiler. Bu tasarı da ABD tarafından engellendi. Herhangi bir taahhüt olmaksızın insani bir duraklama ilan ettiler. Hem Arap ve Müslüman ülkeler hem de daha geniş Güvenlik Konseyi bu versiyonu kabul etmeye hazır değildi.
Genel Kurul’da insani ateşkes çağrısında bulunan bir karar kabul edildi. Fakat bu karar uygulanmadı. Güvenlik Konseyi’nde devam eden çalışmalar, Güvenlik Konseyi’nden bir şeyler alma konusunda hala ilginin kaybolmadığını gösteriyor. Özellikle de Genel Kurul konuşmuşken.
Ancak görünen o ki ABD şu anda başka bir şey yapma taahhüdü olmaksızın insani bir duraklama alternatifinde başka bir şey yapmaya hazır değil. Birinci öncelik bu. Bana öyle geliyor ki bu mümkün, yani sözünü ettiğim şey. BM insani yardım aktörlerinin Gazze’de çalışmalarını sürdürmesi ve de büyük tehdit altında olan görevlerini muhafaza etmeleri önemli. Fakat çatışmalar durduğunda, teröre hiçbir şekilde müsamaha gösterilemeyeceği ve teröre verilecek tepkinin uluslararası insani hukukla tamamen uyumlu olması gerektiği anlaşılacaktır.
BM Genel Sekreteri António Guterres, saldırıdan kısa bir süre sonra yaptığı açıklamada Hamas saldırısının durduk yere gerçekleşmediğini söylemişti. Burada oldukça önemli bir husus var. Siviller için çatışmaların durdurulması son derece önemli.
Fakat tarihsel perspektiften bakıldığında, bir Filistin devletinin kurulması kaçınılmaz. Gazze Şeridi’nin akıbetiyle alakalı tartışmaların çoğu, İsrail’e komşu, İsrail ile barış ve güvenlik ortamında barışçıl bir şekilde var olacak bir Filistin devletinin kurulması meselesine odaklanmıyor. Bununla 1967’den bu yana çizilen sınırlara saygı gösterilecek ve başkenti Doğu Kudüs olacaktır.
Rusya iki kez karar tasarısı sundu, bunlar da ABD vetosu nedeniyle reddedildi. Sizce bunun nedeni Washington’un bu kararların içeriğini kabul etmemesi mi yoksa Rusya’dan gelen her şeyi reddetme niyetinde olması mı?
Bana öyle geliyor ki her iki şekilde de olabilir. Washington çok fazla ideolojikleşmiş durumda. Ve Rusya’dan gelen her şey birer düşmanlık eylemi, düşmanca bir teşebbüs olarak algılanıyor.
Ancak esasen, pratik bir mesele olarak, Washington İsrail’in elini kolunu bağlamak istemiyor. İsrail’le birlikte çalıştığını ve onları insani yardım malzemeleri, tıbbi malzemeler ve hastaneler için gerekli olan diğer şeyler konusunda daha esnek olmaya ikna ettiğini biliyorum. Aynı şekilde yabancıların Gazze’den tahliye edilmesi konusunda da. Ama asıl mesele Washington’un İsrail’in memnun olmadığı bir alternatif istememesi.
Çatışmanın bölge sınırlarının ötesine geçme ihtimaline gelince: Bazıları Washington ile İran arasında bir çatışma yaşanacağını ve Moskova’nın Tahran’ı destekleyeceğini düşünüyor. Böyle bir senaryo hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Bana öyle geliyor ki bu tür senaryoları geliştiren insanlar hakikaten de daha büyük bir krizi kışkırtmak istiyorlar. Belki de Amerikalıların istediği de budur. Devlet Başkanımız kısa süre önce uluslararası durumu ele aldı ve Amerikalıların gezegenin herhangi bir bölgesine geldiklerinde kaide olarak kaos getirdiklerini gösteren pek çok örnek vermişti. Bunu kontrol edebileceklerini düşünüyorlar. Ve buna sivil kayıplar da eşlik ediyor.
Vietnam, Afganistan, Irak, Suriye, Libya… Demokrasi getirmek istediklerini ilan ettikleri hiçbir yerde, müdahale ettikleri hiçbir yerde durum iyileşmedi. Irak’ı ele alalım. İnanıyorum ki ne İran ne de Lübnan bu krize herhangi bir müdahalede bulunulmasını, bu krize müdahil olunmasını istiyor.
Elbette Lübnan’da Filistin davasını, Orta Doğu’daki davalarını savunmaya adanmış bir örgüt olan Hizbullah var. Zaman zaman İsrail ile karşılıklı ateş açıyorlar. Ama bu da 7 Ekim’den önceydi.
Fakat Lübnan tarafında Hizbullah lideri Nasrallah’ın açıklamalarından anladığım kadarıyla, daha büyük bir savaş konusunda —provokasyon olmaması koşuluyla— herhangi bir istek görmüyoruz. Yeter ki Gazze Filistinlilerin artık ait olmadığı bir yer olarak tanınmasın. Aynı şeyi İran için de söyleyebilirim. Ve evet, Suriye ve Irak’ta ABD askeri tesislerini vurmaya çalışan İran yanlısı örgütler de var. Bu durum basında yer aldı. Ve bu yeni bir şey değil. Zira bu örgütler ABD’nin Suriye’deki varlığının tamamen gayri meşru olduğuna inanıyor. Ve bu yalnızca hakikatin bir ifadesi.
ABD’nin Irak’taki varlığı da pek çok soruyu beraberinde getiriyor, zira bir süre önce Irak hükümeti ve parlamentosu Amerikan askerlerinin kendi topraklarındaki varlığına ilişkin anlaşmayı feshetme kararı aldı ama Amerikalılar herhangi bir yetki olmaksızın, oradaki varlıkları için herhangi bir sağlam yasal dayanak olmaksızın devam ediyorlar.
Belki de Suriye’deki, Irak’taki savaşçı gruplar, Hizbullah’ın bazı mensupları, Filistinlilerin maruz kaldığı muameleden dolayı öfkelenmiş olabilirler. Irak’ta, Suriye’de Amerikalıları vurmaya devam edebilirler. Ancak İran’ın ya da başka herhangi bir ülkenin bölgede büyük bir savaşa girme arzusu olduğunu düşünmüyorum. Sorun şu ki, eğer bu itidal bir zayıflık, Gazze’de istediklerini yapmaları için bir yeşil ışık olarak görülürse, bu büyük bir hata olacaktır.
Çatışma ayyuka çıktıkça farklı ülkeler İsrail ile ilişkiler konusunda farklı yaklaşımlar benimsedi. Bazıları İsrail ile bağlarını kopardı, bazıları ise işbirliğine devam etti. Moskova’nın tavrı nedir?
Geçtiğimiz 30 yıl boyunca İsrail ile iyi ilişkilerin önemini ve İsrail’in Arap komşularıyla iyi ilişkilerin önemini hiçbir zaman küçümsemeye çalışmadık. BM kararları doğrultusunda Orta Doğu sorununa nihai bir çözüm bulunması temelinde barışın teşvik edilmesi rolünü oynadık. Bizler uluslararası arabulucular dörtlüsünün üyeleriyiz. Bu yapının oluşturulmasından bu yana öyleyiz. Güvenlik Konseyi tarafından resmi olarak tanınan ve arabuluculuk yapma yetkisine sahip tek tarafız. Yaşayabilir, güvenli ve korunaklı bir Filistin devletinin kurulmasına dönük somut adımlar içeren yol haritasına da eş sponsor olarak destek verdik.
Ve bu uygulanmadı, hiçbir zaman gerçekleştirilmedi. Yanılmıyorsam 2007 yılında, bu yol haritasını güncelleme ve doğrudan müzakerelere ivme kazandırma amaçlı bir girişim daha sunduk. Moskova’da İsrail-Filistin normalleşmesi ve bir Filistin devletinin kurulmasına ilişkin bir konferans düzenlenmesini önerdik. Bu öneri de BM kararıyla oybirliğiyle desteklendi ama hiçbir zaman hayata geçirilemedi.
Anladığımız kadarıyla Devlet Başkanı Putin, İsrail’i ziyaret ettiğinde, İsrailli liderleri Moskova’da kabul ettiğinde, her zaman buraya ilk geldiğinde, önceki hayatında St. Petersburg’da çalıştığını, İsrailli meslektaşlarıyla iş bağlantıları olduğunu vurguluyor.
“İsrail’i, coğrafyasını gördüğümde, demir güvenliğinin İsrail açısından neden bu kadar önemli olduğunu çabucak anlamıştım,” diye anlatıyor. Başından beri bu inanca sahipti. Ve hiçbir zaman güvenliğin İsrail devleti açısından önemini hafife aldığımıza dair en ufak bir imada bulunmadı.
Buna ek olarak, Sovyetler Birliği’nin kendisi de İsrail devletinin kuruluşuna —hem de İsrail devletinin silahlarla, silahlarla, gönüllülerle savunulmasına— ortak olmuştu. Bağımsız İsrail devletinin kuruluşu ilan edilir edilmez, derhal bir tehditle karşı karşıya kalmaya başladı. Biz buna her zaman dikkat ettik. Fakat aynı zamanda tavır aldık ve bunu İsrail hükümetine ilettik. Bu tavır şudur: Güvenliği, Filistin devletinin kurulmasını ve BM vizyonu doğrultusunda Filistin devletinin kurulması için öngörülen topraklardan çekilmeyi reddederek elde edemezsiniz.
Bir aşamada bana halihazırda çok yakınmışız gibi geldi. 2016 yılında, Obama yönetimi, son yılını yaşarken —2016 yazıydı, bu konuda büyük bir sır yok—Netanyahu Putin’i aradı ve Abbas ile ön koşul olmaması şartıyla doğrudan görüşmelere başlamak istediğini ifade etti.
Ve o dönemde Filistinliler İsrail’in yerleşim faaliyetlerinden fazlaca rahatsızdı. Orada yaşayan aileler zorla tahliye ediliyordu. Bunun üzerine Filistinliler bir ön koşul talep ettiler; buna son verilmeli. Netanyahu, Putin’den önkoşulsuz doğrudan müzakerelere hazır olduğunu iletmesini istediğinde Devlet Başkanı Putin, Abbas’ı aradı ve bu mesajı iletti.
Ve Abbas dedi ki: “Teklif senden, iyi bir dosttan geldi. Saygımdan dolayı kabul edeceğim.” Bu Ağustos-Eylül 2016’da yaşandı. Derhal Netanyahu yönetimini bilgilendirdik ve hiçbir şey olmadı. Gerçek şu ki, kaçırılan çok fırsat oldu.
Anlaşmanın çok yakın göründüğü girişimler oldu. Her iki taraf için de bunun bir gelenek haline geldiğini söylemeliyim. Filistin’in tutumu da çeşitli dönemeçlerden geçti. Fakat her iki tarafla da ilişkilerimizi sürdürmemiz, ilişkileri muhafaza etmemiz önemli. Teröristlerin 7 Ekim saldırıları… Bu hadise ışığında Putin, Netanyahu, Abbas ve diğer Arap liderlerle görüştü. Ve daha dün Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile görüştü.
Bakanlar düzeyinde temaslarımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan dışişleri bakanları ile görüştüm. Ve çatışmaların insani bir şekilde durdurulması temel hedefini takip etmeye devam edeceğiz. Bundan sonra herkes derin bir nefes almalı ve Gazze’yi nasıl yeniden inşa edeceğimizi, kimsenin Gazze Şeridi’nden çıkarılmadığından nasıl emin olacağımızı düşünmeli. Peki ya Gazze’de yaşayanların Mısır’a, Ürdün’e tehcir ettirilmesi? Tüm bunlar kararlara uygun olarak yapılan çalışmaların tersine çevrilmesidir.
Güvenli bir dünyada yaşayacağımızdan, geleceğin güvenli olacağından emin misiniz? Çok fazla çatışma var. Ermenistan-Azerbaycan çatışmasını ele alalım, bu çatışma çözülmüş gibi görünüyor. Ancak aynı şeyin söylenemeyeceği pek çok başka alan var.
Hayır, ben öyle düşünmüyorum. Tehlikeleri abarttığımızı düşünmüyorum. Bence çatışmaların tırmanma eğiliminin beraberinde getirdiği riskleri henüz tam olarak anlamış değiliz. Kafkasya’dan bahsettiniz. Orada da Amerikalılar ve Avrupalılar Rusya ile Orta Asya’nın arasını açmaya çalışıyorlar. Orta Doğu’da kontrolü korumayı umarak bu kaosu sürdürmek istiyorlar.
Burada uzun vadeli bir çıkar söz konusu değil mi? Görünüşe göre Amerikalılar bir şekilde Orta Asya’daki hakimiyetlerini güçlendirmek istiyorlar.
Evet, Avrasya kıtası, özellikle de Asya kısmı, dünya ekonomisinin gelişim merkezi haline geliyor. Orta Asya’da var olan entegrasyon yapıları arasında yakın bağlar kuruldu.
Avrasya Ekonomi Birliği (AEB) ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve ASEAN. AEB, planlarını Kuşak ve Yol projesi ile uyumlu hale getirmek üzere Çin ile hükümetler arası bir anlaşma imzaladı. Birkaç yıl önce, mevcut krizden çok önce Devlet Başkanı Putin, bu doğal işbirliği süreçlerinin herhangi bir yapay son tarih ya da yapay görev belirlenmeksizin desteklenmesini önermişti. “Bırakın ortak çalışma ve diyalog yoluyla gelişsinler,” demişti.
Nerede rekabet avantajı olduğunu, ortak fayda için iş bölümünün nasıl olabileceğini anlamak, bunu daha genişletilmiş bir Avrasya ortaklığı olarak nitelendirmeyi önerdi. Biz de diyoruz ki, bu işbirliği Avrasya kıtasındaki tüm ülkelere ve tüm kuruluşlara açık olmalı ve kendilerini dünyanın hâkimi sananlara da kapıyı açık bırakmalı. Akılları başlarına geldiğinde, belki o zaman eşitliğin, karşılıklı saygının ve karşılıklı fayda sağlayan işbirliğinin yararını anlayacaklardır. Eğer bunu yaparlarsa, bakalım bize ne diyecekler.
Kaynak: https://emrekose.substack.com/p/seymour-hersh-yazd-es-sifadan-sonra
Çeviri: Emre KÖSE