ULUSÇU “TEKTİPÇİLİKTEN” LİBERAL “TEKTİPÇİLİĞE” BATICILIK
Eğitimde birlik tevhid-i tedrisat ile alakalı değişiklik adına liberal STKlar hummalı toplantılar yapıyorlar…
ve bu eğitimi düzeltmeye reform değil, tektipleştirme ve kemalist ideoloji adına siyasi bir karardır ve asıl amaçlanan da diğer reformlara zemin hazırlamaktı demekteler…
Bu ifadeler, özünde içleri bomboş, ayakları havada duran, hiç bir şeye tekabül etmeyen sloganları (tektipçilik reddi vs gibi) haklı kılabilmeye hasreden propaganda dili olmanın ötesinde, ne bizleri bir farkındalığ a ne de şuurlanmaya yöneltiyor..
Eğitimde birlik’in “Tevhid-i tedrisat”ın Batılılaşma ve modernleşmeyle birlikte ta Osmanlı döneminde başladığını da galebe çalan liberal STKların düzenlediği sözde “bilgilendirme -tartışma seminerleri”ndeki ifadeler, aklımıza ister istemez su soruları getiriyor: Bunların reddettiği ve gerçek mahiyetiyle karşı durdukları nedir? 2 Mart 2014 günü yaptıkları panelin ardından kendilerinin galebe çaldıkları noktaları da vurgulayarak, sorularımızı kendilerine iletelim…
Aldatma olan nokta burası… İki yönlü bir karartma yapılıyor: 1) modernitenin yani ” liberalli, eşitlik ve insanlık! sloganlarıyla kurguladığı toplumsal dönüşüm merkezî bir devleti, hem koşullamış hem de bu devletin seçkin bir sınıf elinde, birey ve toplumun değişim dönüşümünü tarihsel bir zorunluluk mitiyle dayatmıştır… Ve dolayısıyla dünyadaki krallıkların, imparatorlukların yıkılarak modern kapitalist sistemin genel geçer kılınması süreci olan ulus devlet “totaliter”liği, kendi epistemoloji nedeniyle olmazsa olmaz kılmıştır… yani tüm ulus devletler bir ULUS meydana getirme projesidir… yani formatlama, tektipleştirme… Tüm uluslar sadece ama sadece entellektüel bir kurgu ve sahtelik olduklarından, bir ulus meydana getirmek, oluşturmak adına yola çıkarlar… yani ister adına faşizm densin, ister totaliterlik, bu ulus devlet oluşturma sürecinin bu nedenle olmazsa olmazıdır ve bu bir tercih ya da insanlara bilerek, isteyerek zulüm yapılması adına değil; birey ve toplumun sermayenin çıkarlarına göre sıfırdan formatlanmasını koşulladığındandır… modern devlet, birey ve toplumun yaşantısının “aydınlatmak, ilerletmek, kalkındırmak” mitiyle her alanına müdahalesini hem meşru görmüş hem de bunu kutsamıştır… elbette ki tüm ulus devlet yaratma projeleri siyasîdir.. aynı siyasî niteliği olmayan bir tane modern devlet yoktur..
2) Şimdi bir ulus oluşturmaya ve değişen modern kapitalist dünyada, bu sistem içinde artik ben de “varım” itirazım yok denmeye uğraşılırken Türkiye’de bu siyasi proje, aynen tüm dünyadaki örnekleri gibi “tanrı”nın öldürülüp insanın kendi kaderini kendi belirlediği mitinden müphem anlayışla “seçkin”ler insanları “aydınlatmayı”, “EĞ’İT”meyi vatandaş yaratmaya olmazsa olmaz görmüşlerdir…
Türkiye’de yapılansa, bu milletin bütünle ve kendisiyle tüm bağını ve bağlamını kaybetmesi adına yürütülmüştür… a) İslâmdan bağımsız bir “Türk”lük algısı
b) İslâmlıkta birlesen ve birleşerek istiklâl savaşı vermiş olan unsurların da İslâmdan koparılması…
Bunu ifade etmeyen, bu durumu galebe çalan ve neyin neden yapıldığını dillendirmeyen her türden sözde “kemalizm” ya da “tektipcilik” karşıtlığı hem bir sahtekârlıktır ve hem de hiç bir içeriği olmayan bomboş sloganlardır…
Bu dönem, modern devletlerin gelişiminde dikey kontrol denilen disiplin toplumlarıdır… Sermayenin “ürün-para” dönüşümüne denk geldiği, milli sermaye sınıfının geliştiği ya da geliştirildiği , pazar kontrollerinin sıkı denetim altında bulunarak, zenginleşmenin gittikçe daha merkezileştiği dönemdir…
Şimdi ise sermayenin “para-para” dönüşümüyle kazanıldığı yani artık finans kapitalizminin hükmünün geçerli olduğu , ulusal sınırların ve gümrük duvarlarının bu sistem için aynen, bir zamanlar nasıl krallıklar, imparatorluklar veya feodalite ile yaşadığına benzer çatışmaya sebep olduysa, günümüzde de ulus devletlerin miadı dolmuş görülmektedir… İşte şimdi dünyadaki tüm işgal ve kavgalarda, Karadeniz’de çıkacak olan patlama da, ülkemizde dönen USRAEL komploları da hepsi bu mücadele nedeniyle kopmaktadır… ulus devlete ölüm!
Çünkü artık, sermayenin uluslararası finans sistemine dönmesiyle, dikey merkezi ulus devlet kontrolü onu daraltmaktadır… Şimdi ihtiyacı olan yataylaşmış ve hayatın istisnasız her alanının görünmezleştirilerek, biçimlendirilip, şekillenebildiği kontrol toplumu evresine geçilmiştir… tam kölelik! Çünkü şimdi artık insanın neyi nasıl düşüneceğinden, nerede nasıl hissedeceği hatta neye güleceği bile medya ve sosyal mühendisliklerle, yani STKLarla belirlenecek ve biz de bunları “aaa benim düşüncem” özgürlüğüm diye yutacağız… yani artık insanların hapsedilmesi, susturulması için hapishanelere ihtiyacı kalmamıştır… sokakta bile hapistedir…
Liberallik denen şeyle, şimdi kendi yarattığı ulus devlet kozasından çıkacağız iddiasıyla, bizi her yerden kontrol edebileceği bir “1984″ toplumuna evirmeye mi uğraşmaktasınız? Suyu yavaş yavaş ısıtıldığı için durumundan hoşnut kurbağalar olacağımızı mı sanmaktasınız??
haa bunu bir de,Liberalizmin başımıza sardığı belaları, ulus devlet,yaptı diyerekten, suçunu sırtından atarak, kendini akladığını sanarak, kendi kendisini yine kurtuluş reçetesi olarak sunması asıl komedi… sunduğu reçete ise herkesin hatta tüm dünyanın tektipleşmesi.. yaşasın “new world order”
Yani liberal tektipleşmeye reddiye özünde neymiş; tek tek, pek çok tektipleşmenin berteraf edilerek, tüm dünyanın tek bir tip halinde birleşmesiymiş…
Formatlama denen olgunun tarihe çıktığından bugüne parolası hiç değişmemiş… hep aynı nakaratı tekrarlayıp durmaktaymış.. yarattığı çözümsüzlüklere çare , ilaç diye daha büyük belaları başımıza sarmaya ” liberity, egality, humanity” nakaratıyla karşımıza çıkıp duruyormuş.. bunu da en son, her derde çare ilacımız, artık kesin kurtuluşa ereceğiz, işte bu demokrasidir! diye pazarlıyormuş…