Ali Osman ZOR: ESKİ BATI DÜZENİ İLE YENİ DÜNYA DÜZENİ ARASINDA, HESAPLAŞMA MUTLAKA!

Ali Osman ZOR: ESKİ BATI DÜZENİ İLE YENİ DÜNYA DÜZENİ ARASINDA, HESAPLAŞMA MUTLAKA!

Adımlar Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Sayın Ali Osman Zor‘un, başta Fransa’daki Charlie Hebdo’ya karşı düzenlenen İntikam Eylemi olmak üzere, yaşanan son gelişmeler çerçevesinde Hollanda Devlet Televizyonu NOS Tv‘ye, 9 Ocak 2015 tarihinde verdiği röportajın tam metni.

ADIMLAR Dergisi

 

 

Ali Osman ZOR:

ESKİ BATI DÜZENİ İLE YENİ DÜNYA DÜZENİ ARASINDA,

HESAPLAŞMA MUTLAKA!

 

SALDIRIYI BEKLİYORDUK!

NOS Tv: Ne düşünüyorsunuz bu saldırı ile alâkalı?

Ali Osman ZOR: Daha önceki sohbetimizde, -belki hatırlıyorsunuz, belki hatırlamıyorsunuz bilmiyorum-, bu tür saldırıların olabileceğini zaten biz söylemiştik, bekliyorduk da. Hattâ Avrupa’dan gelen Der Spiegel ve CNN International muhabirlerine de söylemiştim: Avrupa veya topyekûn Batı Dünyası, çıkardıkları yangını artık uzaktan zevk-ü sefâ içerisinde seyredemezler. Yani, bunun muhakkak ki bir geri dönüşümü olacak. Bu “geri dönüşüm” aslında daha önceden de olmuştu, ama şu ân tahmin ediyorum, Avrupa’yı topyekûn saracak bir geri dönüşüm bu.

 

NOS Tv: Bu bahsi geçen çizimle alâkalı bize anlatabilir misiniz? Sorun nedir gerçekten?

Ali Osman ZOR: Çizim derken?..

 

İZZET-İ NEFSİMİZİ HESABA KATMAZSANIZ, SONUÇ BU OLUR!

NOS Tv: Yani Hazret-i Muhammed’le ilgili olan. Sorun buradan çıktı gibi görünüyor. (Fransız dergisi Charlie Hebdo’nun, Allah Resûlü’ne hakaret içeren karikatürleri söz konusu ediliyor – Adımlar) Bu çizimlerdeki sorun nedir?

Ali Osman ZOR: Bizim açımızdan hadisenin temeli, Yeni Dünya Düzeni isteğidir. Yani bugün, savaşan insanlar, zaten savaşıyorlar. Dolayısıyla da savaşan bir insana da “savaşma!” veya “dur!” falân demek mümkün değil. O zaten savaşıyor. Ama burada önemli olan “bu insanlar niçin savaşıyorlar?” “Bu insanları harekete geçiren şey ne?” Batı için de geçerli aslında bu söylediğim. Neticede bunun altında yatan sebep, artık mevcut Dünya Düzeni, insanların mutluluğunu, huzurunu, barışını sağlayamıyor. Ve dünya nüfusunun %20’sini oluşturan bir kesime avantajlar sağlarken, %80’ini oluşturan bir kesimine ise bu düzen zülüm olarak, sömürü olarak dönüyor. Ve artık bu devam ettirilemez bir duruma geldi. Neticede bu savaşlara baktığımızda, genel olarak söylüyorum; yeni bir düzen isteğinden, yeni bir düzen ihtiyacından çıkmakta. Şimdi son karikatürle alâkalı ise, sizin de bildiğiniz gibi, sadece bizim Peygamberimize hakaret edilmiyor, orada Hazret-i İsa’ya da hakaret ediyorlar. Ve bu bugün başlamış bir şey değil. Ama burada bizim açımızdan vahim olan, oldukça küstahça olan husus şu; yani siz devlet olarak, -Fransa’dan bahsediyorum!- 2011 yılında gidip Kaddafi’yi katlettiniz, Libya’yı işgâl ettiniz, orada Libya diye bir ülke bırakmadınız; Suriye’de yaptıkları belli; en son IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonda aldığı görev de belli! Ve eminim ki şu saat itibari ile de Suriye’yi ve Irak’ı Fransız uçakları bombalıyor!.. Şimdi siz, bir taraftan devlet olarak İslâm topraklarını bombalıyorsunuz, bir taraftan da, o topraklarda yaşayan insanların Peygamberine, çok küstahça, aynı ânda da hakarete devam ediyorsunuz kendi topraklarınızda. Burada müslümanların, bu coğrafyada yaşayan müslümanların izzet-i nefsini hesaba katmadığınız zaman, karşılaşacağınız sonuç budur! Dolayısıyla da, iş doğrudan artık Allah Resulü’ne geldikten sonra, onu yapan, o hakareti yapan kim olursa olsun, kim cezalandırırsa cezalandırsın, bizim için önemli değil. Allah Resulü’ne hakaret eden insanların, hak ettiklerinden dolayı başlarına gelen şeylerden dolayı da biz üzülmeyiz.

Libya’ya saldırırken, Fransız politikacılardan, Dışişleri Bakanı idi zannedersem; “bu bir Haçlı saldırısıdır, Haçlı Seferidir!” dediğini de çok iyi hatırlıyorum. Bütün dünya biliyor. Yani siz şimdi Haçlı Seferi yapacaksınız, Hıristiyan dili altında bir saldırı gerçekleştireceksiniz, yani “cihat” edeceksiniz. Öyle değil mi, “Haçlı Seferi” o demek; “Hıristiyanlık için cihat etmek” demek. Ondan sonrada saldırdığınız kesime de “sessiz kalın” diyeceksiniz. Yani buna en iyi cevabı İspanyol aktör -ismini hatırlayamıyorum- o verdi; “siz milyonlarcasını öldürürken, onların sessiz kalmasını mı bekliyorsunuz?!’’ dedi. Ve bunu da aslında, Batı vicdanının harekete geçtiğine dair bir işaret olarak algılayabiliriz. Çünkü, bu vicdan harekete geçmeli.

 

“MİZAH” ADI ALTINDA RUHLARIMIZA SALDIRIYORLAR

NOS Tv: Bütün bu anlamların yanında, asıl bir de İslâm’a karşı yapılan bir hakaretten dolayı yapılmış bir saldırı var. Burada İslâm açısından baktığımızda, İslâm’da mizahın yeri nedir? İnsanlar İslâm’da mizah yapamazlar mı?

Ali Osman ZOR: Şimdi İslâm’da latife, mizah, şaka tabiî ki vardır. Ama o da İslâmîdir. Bizim kendi aramızdaki mizah da İslâmîdir. İslâm’da şöyle bir şey yok; hiç kimse Allah ve Peygamberiyle dalga geçemez, saldıramaz, bu mizaha girmez! Bu doğrudan doğruya, siz bunu yaptığınız zaman bunun anlamı şudur bir müslüman için; siz benim ruh dünyama saldırıyorsunuz. Yani sizin kendi toplumunuzda, zaten ruhî bir hayat kalmamış Avrupa toplumunda. Hazret-i İsa’ya yapılan bir şeye artık tepki veremez duruma gelmişsiniz. Ama müslümanlar için böyle değil. Müslümanların ruhî hayatları halâ devam ediyor. Müslümanlar için her şey eşya plânında olan gelişmelerden, hadiselerden ibaret değil. Dolayısıyla da, siz benim ruhî hayatıma saldırdığınız zaman, ya ben teslim olarak bu dünyadaki bütün varlığımdan vazgeçeceğim yada kendi varlığımı devam ettirebilmek için buna karşılık vereceğim. Yani buradaki “mizah” adı altında yada “demokrasi” adı altında yapılan şey; müslümanların ruhî hayatlarına saldırmak, müslümanların ruhlarına saldırmak. Yani bir müslüman, Allah Resulüne, Peygambere küfredildiği noktada sesini çıkarmazsa artık, onun “müslümanlığı”ndan bahsedilemez.

Diğer taraftan bir müslüman, bu dünyayı öbür dünya için yaşar. Yani buradaki yaşama sebebi, öbür dünyada Allah’ın huzuruna onurlu bir şekilde, yüzü ak bir şekilde çıkmaktır. Şimdi siz burada bırakın İslâm’ın hükümlerini, doğrudan doğruya İslâm’ı getiren Peygambere saldırdığınızda, bir Müslüman buna kayıtsız kalırsa eğer, diğer dünyadaki hayatı perişan oldu demektir. “Ruhî hayat” derken bunu kastediyorum. Dolayısıyla da İslâm’daki mizah dediğinizde; İslâm’daki mizahın yeri, hiçbir zaman ruhu baltalayıcı, ruhu katledici değildir. Bilakis İslâm’daki mizah da İslâmîdir. O da İslâm tefekkürüne aittir. İnsanın öbür dünyayla bağlantısını sağlayacak bir şekildedir mizah.

 

AVRUPANIN YAPMASI GEREKENLER

NOS Tv: Anlıyorum… Geçen konuşmamızda siz aslında bunu (Charlie Hebdo saldırısı ve sonrasında yaşanan gelişmeler – Adımlar) tahmin etmiştiniz, bize söylemiştiniz. Hatta şöyle demiştiniz; “Avrupa korkmalı!” Yani biz sormuştuk size “korkmalılar mı, korksunlar mı?” Siz de, “evet!” demiştiniz. Bundan sonra ne gibi şeyler bekliyor sizce Avrupa’yı?

Ali Osman ZOR: Şimdi tâ 91’den başlayan sürecin bir safhası şu ân. Safha safha gelen bu süreçte şu ân girdiğimiz dönem itibariyle rahatlıkla söyleyebiliriz ki, İslâm dünyası, kendi içinden bir düzen çıkaracak. Ve biz inanıyoruz ki bu düzenin çıkacağı merkez de Türkiye’dir, Anadolu’dur. Ve biz kendi teklifimiz hâlinde Başyücelik Devleti diye bunu sunuyoruz. Zaten siz de konferansa geldiniz. (İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun 29 Kasım 2014 tarihinde, Haliç Kongre Merkezi’nde, büyük çoğunluğu gençlerden oluşan 15 bin kişilik bir kalabalığa verdiği ve Hollanda devlet televizyonu NOS Tv’nin de davetlimiz olarak takib ettiği Tarihi Konferans – Adımlar) Bilmiyorum dinleyebildiniz mi? Orada Sayın Salih Mirzabeyoğlu bunu açıkça da deklare etti. Dolayısıyla da bu “düzen” hedefli, Yeni Dünya Düzeni hedefli mücadele, Allah’ın izniyle hedefine ulaşarak neticelenecek. Peki Avrupa’nın, en az zararla buradan çıkabilmesi için ne yapması lâzım? Bir kere 91’den bu yana yaptığı bütün yanlışlardan özür dilemesi lâzım, İslâm dünyasından. Tazminat ödemesi gerekiyorsa, tazminatları ödemesi lâzım; yerle bir ettiği ülkeleri, şehirleri yeniden imar etmesi lâzım. Ve en önemlisi de bu haksız işgâle, -çünkü Avrupa’nın böyle bir hakkı yok!- Amerika’nın kuyruğuna takılarak yaptığı bu haksız işgalden hemen vazgeçip, bütün birliklerini kendi topraklarına çekmesi lâzım. Bu olmadığı taktirde, savaşın tabiatında vardır bu, savaşın tabi karakteridir; savaş karşılıklı saldırı içeren bir eylemdir, bir sosyal faaliyet türüdür. Ve artık “yabancı savaşçılar” filân diye devamlı söylenen husus şu ân kendini göstermeye başladı. Yani bugün Fransa’da Almanya’da veya İngiltere’de Arap vatandaşları filân gitmiyor oraya; bizzat kendi vatandaşları. Bu da, aslına bakılırsa Avrupa insanının içinde bulunduğu ruhî sıkıntıyı da gösteren bir şey. Yani bunlar durup dururken oyun olsun diye, eğlence olsun diye yapılmıyor. O sıkıntıların neticesi olarak, insanlar nasıl buldularsa o şekilde İslâm’a sarılıyorlar. Kabul ettikleri şekilde de bunun karşılığını veriyorlar, karşı tarafa.

 

YOKSA… AVRUPA’NIN GARANTİSİ YOK!

NOS Tv: Şimdi bu saydığınız “özür”den başlayarak yapılması gerekenler… Bunlar yapılmazsa ne olacak?

Ali Osman ZOR: Bunlar yapılmazsa zaten olan oluyor. Başta da izah etmeye çalıştım: Yeni Dünya Düzeni‘nin sancıları bu savaşlar. Eski Batı Düzeni yerine gelen, Yeni Bir Dünya Düzeni var. Bu düzen de, geçen sohbetimizde aslında konuşmuştuk çok etraflıca, hatırlarsınız, bu bütün eşya ve hadiseyi kuşatıcı, yeniden anlamlandırıcı, hayatı yeniden anlamlandırıcı, insanların ölümden sonrasına dair konuşucu, söz söyleyici bir Yeni Düzen’den bahsediyoruz biz. Şimdi bu düzen zaten geliyor. Burada sadece şu olacak: Ya siz az zayiatla bizim topraklarımızda bu düzenin kurulmasını kabul edeceksiniz Batı olarak veya sizin de şehirleriniz, insanlarınız harap olarak, ölerek bu düzeni kabul edeceksiniz. Bunun başka bir alternatifi yok! Neticede iş dönüp dolaşıp, bugün Amerikan liderliğinde devam eden ve bizim açımızdan bir Sömürü Düzeni olan bu düzenin, Birleşmiş Milletler Rejimi‘nin son bulması gerekir. Ve Avrupa’nın da, Amerikan çıkarları doğrultusunda devam eden bu sistemin payandası olmaktan, Amerikan politikalarının payandası olmaktan, kuyrukçusu olmaktan vazgeçmesi gerekir. Yani nihayetinde şöyle bir durum da var; bugün Avrupa’nın çıkarları, özellikle enerji politikaları açısından çıkarları, bizim coğrafyamızla müttefik olmasını gerektiriyor. Ama Amerika’nın Avrupa üzerindeki baskısı, şantaj ve tehdidi yüzünden -birazcık öyle diyelim, işin dini kısmını bir kenara bırakıyorum- siyasi olarak bu tehdidi yüzünden Avrupa bir türlü onun boyunduruğundan kurtulamıyor. Kurtulamayınca da tabiî ki bizim coğrafyamıza yapılan saldırılar açısından düşündüğümüzde Avrupa suçlu, Avrupa’nın yaptıkları meydanda. Hâliyle de söylediklerimi yaptığı zaman, bölgemizi terk ettiği zaman Avrupa zayiatını aza indirecek. İnsanlarının ölmesini azaltacak, insanlarının daha güvenli yaşamalarını garanti edecek. Şu ân bir garantisi yok! Bakın seyrediyoruz: Şu ân Paris’te iki yerde halâ çatışmalar devam ediyor.

 

NOS Tv: Bundan sonra da bu tarz saldırılar mı olur? Yani biraz daha somut olarak bakabilirsek, bu tarz saldırılar mı hedeflenir sizce? Bu tarz saldırılar mı beklenebilir?

Ali Osman ZOR: Şimdi neticede biz o savaşın içerisinde olmadığımız için, hedeflerin nasıl seçileceği, savaşan o insanları ilgilendiren bir şey. Ama bundan sonra kimse açıkça İslâm’ın değerlerine bu alçaklıkta, küstahlıkta hakaret etmemeli. Bunun karşılığı olacak, bunun geri dönüşümü olacak! Bakın bu olayla, Fransa’daki olaydan sonra Danimarkalı bir gazete, yine böyle karikatürler yayınlayan -şu ân ismini hatırlayamıyorum-, “bundan sonra müslümanların manevi değerlerine hakaret etmeyeceğine” dair kamuoyuna duyuruda bulundu. Şimdi bu bir gelişmedir. Eğer sen hakaret etmezsen, kimsede gelip sana bir şey yapmayacak. Yani bizim derdimiz veya İslâm topraklarında yaşayan insanların derdi Avrupa devletlerinin iç politikaları ile değil; Avrupa’nın dış politikaları ile alâkalı. Dış politikası da, otomatik olarak bize zulüm olarak dönüyor. Dolayısıyla da bizim topraklarımızda yaşayan insanlar, artık bu zulme katlanmak istemiyorlar. Hâliyle de “bu tür saldırılar olabilir mi?”, “olur!”, “neden olur?” İslâm topraklarına yapılan saldırılara, maddi manevi kim katılıyorsa, bu saldırıları da beklemek zorunda. Düşünün şimdi, Hollanda’nın füzeleri var bizim ülkemizde, Almanya’nın silahları var, Fransa’nın uçakları bombalıyor, İngiltere’nin uçakları bombalıyor! Ee ne bekliyordunuz?!. Yani artık bunların konuşulması lazım. Soru şu: Avrupalı devletler, bizim topraklarımızı neden işgâl ediyorlar?!. Bizim Peygamberimize niye saldırıyorlar?!. Şimdi “demokratik olan ülkeler” var. Meselâ Türkiye… Türkiye’de Hazret-i İsa’ya küfredildiğini duyuyor musunuz siz hiç?

12 tane insan, Allah Resulü’ne hakaret eden 12 insan öldürülmüş orada. Peki bir Fransız bombasıyla Irak da kaç insan ölüyor?!. Bu hiç haber oluyor mu?!. Veya Hollanda’nın getirdiği füzeyle kaç tane mahalle ortadan kaldırılıyor?!. Bunlar haber oluyor mu?!. Yani artık bilinen şeyler bunlar, biz de farkındayız. Ama kötü olan şu; “bilinen” bu gerçekler artık kanıksanmış durumda, kimse bahsetmiyor. Fakat Avrupa’da, Avrupa’nın herhangi bir şehrinde bir günde 10 tâne, 20 tâne insanın ölmesi kanıksanmadığından, alışılmadığından dolayı, bu “olay!” oluyor. Ama o zaman kimse kusura bakmasın da, şunu da diyebiliriz; bir müddet sonra, bu olaylar devam ederse, her gün Avrupa’dan 10 kişi, 20 kişi ölürse, meselâ 2, 3 ay, 5 ay, bir yıl sonra bunlar da haber olmayacak artık. Anladınız değil mi ne demek istediğimi?

 

NEDEN “HESAPLAŞMA MUTLAKA!”?

NOS Tv: Ne Demek İstiyor Başlık? (ADIMLAR Dergisi’nin 1 Ocak 2015 tarihli 4. sayısının kapağı ve kapakta yer alan ifâde soruluyor: Kapak’ta Avrupa, Türkiye ve Ortadoğu’nun haritasının yer aldığı fotoğrafın üzerinde şu ifâde yer almakta: 2015 HESAPLAŞMA MUTLAKA! – Adımlar)

Ali Osman ZOR: Şimdi 2014 yılının bizim için en önemli olayı Salih Mirzabeyoğlu’nun cezaevinden çıkmasıdır. Salih Mirzabeyoğlu cezaevinden çıktıktan sonra, 29 Kasım‘da “ADALET MUTLAK’A” diye bir konferans verdi. Yani biz ondan şunu anlıyoruz: Bu süreç, adaletin mutlaka tesis edileceği ve Mutlak Adalet’in; Allah’ın ve Resulü’nün hükümlerine göre, o adalete nisbetle adaletin tesis edileceği bir süreç bu. Adalet, bir hesaplaşmanın, “hesap kitap görme”nin bir neticesidir. Dolayısıyla da adalet sağlanacaksa eğer, adaletsizliğin olduğu her yerde, büyük küçük fark etmez; işte devletlerde, uluslararası ilişkilerde bir hesaplaşma olacak. Biz de o Konferansa binâen, oradaki o “Mutlaka Adalet”, “Adalet Mutlak’a” tabirine binaen dedik ki: Adalet içerisinde hesaplaşmayı da barındırır. O zaman hesaplaşma mutlaka olacak! Ve bu hesaplaşma, adaletsizliğin olduğu, adaletsizliğe sebep veren, adaletsizliği kullanan herkesi de içine alacak bu hesaplaşma. Bunun içerisinde biz de varız, Türkiye de var, bölgemizde var, Avrupa da var, Amerika da var. Bizim açımızdan bu hesaplaşma başlamıştır zaten.

 

NOS Tv: Hesaplaşmadan kastınız ne? Bir iki örnek verebilir misiniz?

Ali Osman ZOR: Şöyle söyleyeyim; meselâ, bir mahkemeye gidiyorsunuz. Biriyle bir davanız var, oturuyorsunuz bir hâkimin önünde hesaplaşıyorsunuz. Hâkim de en son karar veriyor. “Suçlusun”, “suçsuzsun” filân diye. O da adalet oluyor zaten. Bu mânâda baktığınızda, -ben anlıyorum ne demek istediğini- diyelim 3-5 milyon müslümanı veya bizim bölgemizdeki insanları öldürenlerle de hesaplaşacağız biz. Kendi ülkemizde birbirlerine haksızlık yapanlarla da hesaplaşacağız. Yani kavga ederek hesaplaşacağımız durumlar da olacak, konuşarak hesaplaşacağımız durumlar da olacak. Dolayısıyla “hesaplaşma” kavramı çok geniş bir kavram. Dar anlamda, bildik mânâda “savaşarak hesaplaşmak” değil aslında bu. Ama içinde o da var. Neticede bugüne kadar yapılan haksızlıklar, zulümler falân, bir şekilde açılacak, masanın üzerine konulacak, kim neyi hak ediyorsa, -çünkü adalet, hak edene hak ettiğini vermektir!- kim neyi hak ediyorsa, o alacak. Ve bizim inancımıza, anlayışımıza göre de bu hesaplaşmanın neticesinde de Yeni Dünya Düzeni kurulacak. Yeni Dünya Düzeni de bu topraklardan kurulacak! Yani bu, -“Eski Dünya Düzeni”ni diyelim artık- bugün Amerika’nın başını çektiği Batı Düzeniyle de bir hesaplaşma! Aslında, son tahlilde bu orayla bir hesaplaşma! Yani Fransa’daki bu olaya katılanlar bunu bilseler de, bilmeseler de, onlar da bu hesaplaşmanın içerisindeler aslına bakılırsa.

Yani bu Düzenler Arası Bir Hesaplaşma! Onu da belirtmek lazım, altını çizmek lazım. Batı Düzeni ile bugün bizim teklif ettiğimiz Düzen arasında bir hesaplaşma. Zaten bu çatışmalar, ekonomik ilişkiler, siyasi ilişkiler, hep bu düzenler arasında olan bir şey.

Meselâ, daha ben duymadım Vatikan, Ortodoks dünyası hem Avrupa’da hem Rusya’da bu eylemi kınadılar mı?!. Haberi var mı kimsenin? Kınadıklarını zannetmiyorum! Çünkü yaklaşık 2, 3 yılı aşkın bir süredir, bu işin içerisinde olan malum gazete, dergi Hazret-i İsa’ya da küfrediyordu. Dolayısıyla bizim “hesaplaşma” dediğimiz şey, onu anlatamaya çalışıyoruz; herkesin kendi içinde de olacak bir şey. Hâliyle de ister Katolik dünyasından, ister Ortodoks dünyası bir çok kesimin de, bu eyleme tarafsız kaldığını düşünüyorum. Meselâ kötülemiyorlar, “kötü oldu” falân demiyorlar. Çünkü onlarında ruhlarına yapılan bir saldırıydı o karikatürler.

Ve bu hesaplaşma neticesinde bir bütünleşme sağlanacak! Bu bütünleşme de bizim topraklarımızda sağlanacak.

 

TÜRKİYE’DE HERKES HADDİNİ BİLİR!

NOS Tv: (Türkiye’de yayınlanan “Penguen”, “Leman”, “Uykusuz”, “Manyak” gibi karikatür dergilerini göstererekAdımlar) Bunlar da Türkiye’nin Charlie Hebdo’ları…

Ali Osman ZOR: Yok! Değil, değil!.. Türkiye de -demin söyledim orada- bırakın Allah Resûlü’ne hakareti, Hazret-i İsa’ya dahi hakaret eden bir mizah dergisi olamaz! Çünkü Türkiye’deki anlayış oradaki gibi değil… Türkiye’de böyle bir “mizah dergisi” olsa ve meselâ hem Hazret-i İsa’ya ve hem de bizim Peygamberimize hakaret eden bir “mizah dergisi” olsa. Gelip bir Fransız örgütü, -dikkat edin, Hıristiyan Fransız örgütü diyorum!- gelip o dergiye, “siz neden böyle yapıyorsunuz?!” diye cezalandırsa. Bizim müslümanlar ona karşı çıkmazlar.

Zaman zaman Türkiye’de de İslâm’a karşı böyle bir “mizah” şeyleri olabilir ama, Türkiye’de herkes haddini bilir!

 

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: