HAÇLI-YAHUDİ İTTİFAKI VE KURTULUŞ
Tarihî sürecine bakıldığında Haçlılar ile Yahudiler birbirleriyle düşmandırlar.
Haçlıların Yahudileri yüzyıllar boyunca ezme ve yok etme çizgisi içinde geçen serüvenleri, 17. yüzyıldan itibaren duraklayıp bir kabullenme ve entegre etme programına dönüşse de, buna Nazi Almanyası büyük bir darbe vurmuş ve Yahudilerin karizmasını ve varlıklarını büyük bir tehlikeye sokmuş oldu.
Fakat sadece entegre edilmek ve kabullenilmek derdinde olmayan Yahudilerin, bilindiği gibi daha ötesini hedefler şekilde dünya hakimiyetinin peşinde olmaları, kendilerine karşı 20. yüzyılın ortalarında yapılan bu saldırıyı, ufak tefek gördükleri kendi dindaşlarını yem etmekten çekinmeyip, gerçekleşen olayları bir “fırsat”a dönüştürmüş oldular.
“Ezilmiş”, “hor görülmüş bir mazlum” edebiyatıyla, müslümanların tam ortasında ve Haçlıların da hassasiyet sahibi oldukları Kudüs bölgesinde terör uygulayarak “devlet” olmayı başardılar.
Numunelik iddiasıyla devletleşme gayretlerini, büyük hazineler karşılığında daha önce de plânlamış, fakat Büyük Türk Hakanı ve İslâm Milleti’nin Halifesi İkinci Abdulhamid Han’dan aldıkları red cevabiyle başaramamışlardı.
İkinci Dünya Savaşı’nda ise belirli önemli noktalarda söz sahibi ve yetkisi büyük olan Yahudi veya Yahudisever kişilerin ve gizli örgütlerin de çalışmaları sonucu ulaştıkları “Devlet”ten sonra, daha ciddi ve açık hâlde Haçlıları yönlendirme ve dikte etme dönemi açılmış oldu.
Bilindiği gibi birçok ekonomik, medyatik, siyasî ve daha başka önemli modern teşkilâtlanmalarda başı çeken Yahudilerin bunu başarması, Haçlı zihniyetinin bir çıkış arama dönemine, yani Üstad Necip Fazıl’ın tabiriyle “büyük bir buhran”a denk gelmesi, bu işi çok kolaylaştırmış oldu.
En nihayetinde, bu iki ezeli ve aslında ebedi düşman taraf, ortak ve kendilerince esas düşman olarak gördükleri İslâm’a ve Müslümanlara karşı birlikte mücâdele etmek, onları ezmek ve yok etmekte karar kıldılar.
Haçlı-Yahudi İşbirliğine karşı fikirsiz ve siyasetsiz kalan Müslümanların böylece hazırlıksız yakalanmaları ve dönem itibariyle işbirliğine kolayca yanaşan liderlere sahip olmaları, Ortadoğu’da ki malûm kaosu da açıklıyor.
Demek ki İslâm coğrafyasının acilen ihtiyacı olan biricik şey, siyasî ve fikrî bir dehâ…
Ve bu “Dehâ”nın ortaya koyduğu “İdeolocya”!
Yani, Haçlılar ile Yahudileri, aralarına atacağı kemikle birbirine düşürecek ve ikisine güç kaybettirirken İslâm’ı yükseltecek muhteşem icâd.
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun şahsında İBDA Fikriyatı’nda ve Türk’ün ruh kökünün günümüzdeki şekli olan İslâm Ümmeti’nin Toparlayıcı Devleti Başyücelik’te gördüğümüz bu kıvılcımın, en kısa zamanda bir alev topuna dönmesi duâsıyla…