DÜNYA TERÖRÜNE KARŞI DÜNYA TERÖRÜ

DÜNYA TERÖRÜNE KARŞI DÜNYA TERÖRÜ

Esselâmü Aleyküm.

Nasılsınız?

(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)

İyiyim, iyiyim.

Türkiye’deki durum nasıl?

(Av. Yılmaz, 15 Temmuz 2016’da Fetullah Gülen taraftarlarınca tevessül edilen ancak bir gün içinde bastırılan darbe münasebetiyle Türkiye’de “Olağanüstü Hâl” ilân edildiği, ancak hayatın normal olduğu, kendileri açısından herhangi bir problem bulunmadığı bilgisini veriyor.)

Gönüldaşlar için bir problem yok diyorsunuz. Tamamdır. Fakat bir gönüldaş, ordu tarafından, Gülenciler tarafından şehid edildi demiştiniz, değil mi?

(Av. Yılmaz, geçen hafta Halil Kantarcı gönüldaşın şehid edilmesiyle ilgili olarak Carlos’a verdiği haberi teyid ediyor.)

Allah rahmet eylesin.

Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?

(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)

Hakkında konuşulabilecek çok şey var gerçi ama Münih’te dokuz kişinin İran asıllı bir genç tarafından öldürülmesi ve Moğol kökenli Şiî Hazaralara karşı Afganistan’da -IŞİD tarafından üstlenilen- büyük saldırı üzerinde durmak istiyorum bugün.

(Carlos, 22 Temmuz 2016 günü Münih’teki bir alışveriş merkezinde bulunan McDonald’s lokantasında Ali David Sonboly adlı İran asıllı genç bir Alman vatandaşı tarafından gerçekleştirilen ve aralarında üç Türkün de bulunduğu dokuz kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırı ile 23 Temmuz 2016 tarihinde, Afganistan’ın başkenti Kabil şehrinde protesto yürüyüşü için toplanan Şiî Hazara topluluğunu hedef alan ve en az 80 kişinin hayatını kaybettiği, 231 kişinin de yaralandığı IŞİD tarafından üstlenilen saldırıya atıf yapıyor.)

Unutmadan, ramazan bayramı vesilesiyle herkese gönderdiğim mektubları aldınız mı?

(Av. Yılmaz, almadıklarını söylüyor.)

Çok acayib bu. Göndereli iki hafta oldu çünkü. Çok tuhaf, çok tuhaf…

Neyse…

Dünyada yaşanan durum çok çetindir. Emperyalist ve siyonist saldırganlıklar tarafından provoke edilmiş olan ve herkes için tehdit teşkil eden bir durum sözkonusudur şu ân dünyada.

Eylemler yapan ve kendilerini fedâ eden insanlar, siyonist veya NATO ajanı değil elbette. Ancak yaşanan bu berbat durum, emperyalist ve siyonist düşman tarafından provoke edilmiştir.

Detayları tam bilmiyorum, ancak bugün el-Cezire televizyonundan öğrendiğim kadarıyla, Moğol kökenli Şiî Hazaralara karşı Afganistan’da bir saldırı gerçekleştirildi ve 40’dan fazla insan öldü burada.

Bilvesile söylemek istediğim şey şu ki, insanlara dinî inançları dolayısıyla yapılan saldırılardan hazzetmiyorum.

El-Ezher Üniversitesi’nin söylediği şey, Şia’nın müslüman olduğudur; onlar öyle diyorsa öyledir. Benim rastladığım Şiîler de müslümandı zaten. Kuşkusuz, Şiâ sözkonusu olduğunda, onların geleneğinde olan ve bizim hoşumuza gitmeyen, kabul edemeyeceğimiz bazı şeyler vardır; Peygamber Efendimizin ashabıyla ilgili olarak kötü bir dille söyledikleri şeyler vardır. Ne olursa olsun, başkalarına rahatsızlık vermedikleri ve diğerlerine saygı gösterdikleri sürece, herkesin dilediği şeye inanma hakkının olduğuna inanıyorum ben.

Münih’te yaşanan hâdiseye gelince; 18 yaşındaki Alman asıllı ve muhtemelen Şiî İranlı bir genç, yine kendi yaşında ve -üçü Türk- başka gençleri öldürdü.

Polis, gencin zihnen rahatsız olduğunu ve saldırının ardında siyasî bir sebeb bulunmadığını açıkladı. Bu genç ister siyasî veya dinî sâiklerle isterse zihnî rahatsızlığı dolayısıyla bu saldırıyı gerçekleştirmiş olsun, sonuçta hiçbir şeyi değiştirmez bu. Çünkü yaşanan durumdur böylesi saldırıların gerçekleşmesine zemin hazırlayan. Bu yaşanan durum dolayısıyladır ki, ister siyasî, ister dinî, ister etnik, ister kavmî, yâni sebebi ne olursa olsun isyan etmek isteyen birçok insan, “kırmızı çizgi”yi geçecek, kendini fedâ etmeye gidecek ve insanları öldürecektir.

Maalesef, emperyalist saldırganların yıllar yılı gerçekleştirdikleri “dünya terörü”nün neticesi, buna cevab olarak gerçekleştirilen bir başka “dünya terörü” olmuştur bir bakıma.

Görünüşe bakılırsa, “ayırım gözetmeyen” ve hedefin kendisinden ziyâde hedef fikrinin belirleyici olduğu ve bu çerçevede insanların öldürüldüğü cevabî bir terördür bu. Ancak bu da, “ayırım gözetmeyen” emperyalist terörün bir sonucudur yalnızca, yâni “karşı-terör”dür. Hani hep “terörizm” den bahsediyorlar ya, bu da “karşı-terörizm”dir gerçekte.

Emperyalist ordular, her çeşit yasaklanmış askerî materyali da kullanarak, -basında telaffuz edilen resmî rakamlara göre- milyonlarca insanı katlettikleri gibi, sadece Irak’ta 1991-2003 arasında bir milyondan fazla bebeğin seyreltilmiş uranyum yüzünden ölü veya sakat doğmasına yol açmışlardır.

İnsanlığa karşı işlenen suçlar için Roma Anlaşması vardır meselâ, fakat ne ABD ne İsrail imzalamıştır bunu. Oysa kendilerinden başka herkesin imzalamasını isterler.

İşte bu insanlar her türlü suçu işleyebiliyor ama hiç de mesele teşkil etmiyor! Ne zaman ki başka bazı insanlar gidip kendilerini fedâ ediyor, onların adı “terörist” oluyor!.. Bunun sonucu da, günden güne derinleşen bir karmaşa elbette.

Şimdi Münih’te dokuz-on kişi ölüyor bir saldırıda. Oysa NATO ordularının Irak ve Suriye’deki saldırılarında her saat ölüyor bu kadar insan. Fakat bu ölümlerin hiçbir kıymeti harbiyesi yok! Münih’te ölen zavallı insanlar kıymetli oluyor yalnızca ve değil sadece diğer devlet başkanları, ABD başkanı bile kınayıcı bir açıklama yapıyor bu konuda!

Hâlbuki hiç de işe yarayan şeyler değildir böyle açıklamalar yapmak. En doğru şey, hakkında uzun uzadıya konuşmamak, “bir saldırı gerçekleşti ve şu kadar kişi öldü” deyip geçmektir. Ne var ki basın, bu saldırılar dolayısıyla hemen karşı propagandaya, sözkonusu açıklamaları yayınlamaya ve mücahidlere saldırmaya başlıyor; bu da yalnızca “teröristler”in motivasyonu artırmaya, bu propaganda yalanları dolayısıyla yüzlerce kişinin bir ânda “terörist” olarak devşirilmesine yahud çılgın insanların harekete  geçmesine yarıyor. Ki bunu farkeden ve geliştiren de İslâm Devletinin dâhileridir. Devşirilen bu insanların yüzde birinin gidip kendini fedâ etmesi de yetiyor onlara. Böyle de katlanarak gidiyor zaten.

(Carlos, gerek 15 sene önceki “Devrimci İslâm” kitabında, gerekse Paris Üniversitesi’ne birkaç sene önce verdiği “Psikolojik Savaş” başlıklı yazıda bunları vurguladığını söylüyor.)

Berbat bir durumla karşı karşıya kaldığımız açıktır. Daha önce de söylediğim gibi, ABD’deki yahud dünyanın başka bir yerindeki, özellikle de Avrupa’daki bir nükleer reaktöre saldırı yaşanacak; bunun sonucu da, çoğunlukla masum insanların öldüğü bir felâket ve karmaşa olacak; Avrupa’nın büyük kısmı insanların yüzlerce yıl giremeyeceği şekilde kapatılacaktır.

Niçin peki?.. Sırf müslümanlara karşı saldırganlıklardan dolayı!..

(Carlos, emperyalist ve Siyonist saldırganlarla işbirliğine giren “müslümanlarla” ilgili de bir değerlendirme yaptıktan sonra, Gönüldaş Erdoğan’ın hükümetinin kontrolü büyük ölçüde sağladığı bugünlerde, imzalanacak bir “Türkiye’ye karşı silâh kullanmama” anlaşmasından sonra siyasî mahpusların serbest bırakılması gerektiğini vurguluyor… Başkan Chavez’in kendisiyle ilgili olarak söylediği bazı güzel sözleri naklettikten sonra, Venezüella’nın bugünkü durumunun tam bir savaş durumu olduğunu ifâde ediyor; yolsuzluk yapan kimi bakanların ABD’ye kaçtığı bilgisini veriyor… ABD’de yaklaşan başkanlık seçimlerinde, gönlünün Trump tarafında olduğunu, çünkü hem üçüncü dünyaya hem de Müslümanlara karşı saldırganlığıyla öne çıkan Hillary Clinton’ın yerine -ideal olmasa da- Donald Trump’ın seçilmesinin üçüncü dünya ve Müslümanlar için çok daha hayırlı olacağını, çünkü Trump’ın emperyalist saldırganlıklar yerine ABD’nin iç meselelerine odaklanacağını belirtiyor…)

Allahü Ekber.

23 Temmuz 2016

Kaynak: Baran

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: