İKİ YIL OLDU!
Bizi değerli kılan yetenekli, akıllı, güzel, güçlü olmak değildir. Allah öyle yaratmıştır ve O’na hamd etmek gerekir bu hasletler için. Bizi asıl değerli kılan hususiyetlerimiz tercihlerimiz ve bu tercihlere uygun eylemlerimizdir. İyiyi, doğruyu, güzeli tercih edip, tercihe uygun yapıp etmelerimizdir bizi değerli kılan…
İki yıl oldu…
İyi iş yapan emlakçı ve inşaatçı müvekkil ile turizmci müvekkillerimize “işi yavaşlat, tedbirini al, kredi ile yatırım yapmayı durdur, tarım yada hayvancılığa geç” diye söylemiştik. Sebebi de dünyanın savaş ekonomisine geçeceği, savaş ekonomisinde kağıt üzerinde oluşan balonun söneceği, gıda (tarım ve hayvancılık) ve madenlerin (altın bakır demir gümüş vs.) değer kazanacağı, savaşta da turizm olmayacağı gibi gerekçelerden yola çıkarak tercihlerini doğru yapmaları yönünde telkinde bulunmak idi.
Meteoroloji ilmini bilirseniz fırtınanın nasıl oluştuğunu, 10 kilometre ötede oluşan fırtına dalgalarının hangi hızla ilerlediğini ve ne zaman kıyıya vuracağını bilirsiniz. Sosyoloji ve siyaset ilmini bilirseniz, toplumsal fırtınanın nasıl oluşacağını ve ne zaman sahile vuracağını da, sahile vardığında nasıl bir yıkım oluşturacağını da öngörürsünüz.
Turizmci dinledi, geçti hayvancılığa… Emlakçı/inşaatçı dinlemedi, battı…
Avrupa ile rekabet edip onları alt edeceğimiz ekonomik tarım ürünlerine (buğday, sekerpancarı, tütün, mısır, susam, çay, fındık vs.) kota koyarak tarımı ve buna dayalı sanayii bitirdik. Böylece “Tarımda sanayileşmek” hayâli biraz daha ötelendi, moda tabirle “bir başka bahara” kaldı. Şimdi dışardan buğday alıyoruz. Hayvancılık bittiği gibi, dünyanın en pahalı etini satın alıyoruz. Daha doğrusu alamıyoruz.
Evet Türkiye Ekonomisi büyüdü(!)… Parayı yola, dağa, taşa inşaata yatırdık. Rahmi Koç’u dahi isyan ettiren bu durum hız kesmeden devam ederken, ülkenin nasıl tepetaklak bir uçuruma yuvarlandığının da göstergesi. Hiçbir şey üretmeden hangi ülke, hangi toplum tarihte gelişme kaydetmiştir ki? Bu sorunun cevabını verebilecek bir tâne yetkili olmadığı gibi, cevap üzerine kafa patlatanlar da her türlü baskı aracıyla engellenmeye çalışılıyor.
Antalya sahilleri Turist bekleyen boş saraylarla doldu. Sarayın makyaj maliyetini bile karşılayamaz oldu otelciler. Yakında Holivut filmlerini andıran terk edilmiş taş yığınlarının oluşturduğu mahallelerle karşı karşıya kalırsak, sakın şaşırmayın.
İhracata yönelik üretimi bitirdik. Türkiye ekonemisindeki bu “büyüme” yalanı, ifâde ettiğimiz gibi, düşüşün de büyük olacağı anlamına geliyor… Önceki krizlere rahmet okutacak bir kriz… Her türlü propaganda aracıyla gizlenmeye çalışılan, fakat şu ân fert fert herkesin kendi hayatında buz gibi bir gerçeklik olarak yaşadığı kapımızdaki tehlike budur.
Kafayı duvara vura vura öğreneceğimiz hakikat ise şu;
NecmSûresi 39. Âyet meali:
“İnsan için emeğinden, alınterinden başka [hayrı dokunacak] birşey yoktur.”
Spekülasyonların, rantın, ranta dayalı balonların oluşturduğu hayâllerin sonu hüsran. Tepeden aşağıya insanımızı bu hayâle sürükleyenlerin nasıl bir sonla karşı karşıya olduklarını biz anlıyor ve biliyoruz. Anlamayanlara da vazife şuuruyla anlatmaya çalışıyoruz…
Gerisi herkesin tercihine kalmış…
Okuyup anlayan ve bu anlayışının gereğini yerine getirmeye çalışanlarla, anlayışsızlıkta ısrar edenlerin ödeyecekleri bedel illâki aynı olmayacak. Aynı olması mücerret “Adalet” kavramının taşıdığı mânâya aykırıdır her şeyden önce.
Yaşadığımız dönem ise, “Mutlak Adalet”e nisbetle “adalet”in tesis edileceği bir zaman dilimini ifâde ettiğinden, herkes istihkakına düşeni, yani hak ettiğini alacaktır.
Av. Mehmet TIĞLI