HÜR SAVAŞÇI’DAN NOTLAR -6- / HASTA ADAM AVRUPA
(Geçen görüşmemizde Avrupa ve Amerika üzerine yaptığımız güzel söyleşinin ardından dünyada ve Türkiye’de gelişen hadiseleri daha bir rahat ve objektif değerlendirmenin hazzı içindeyim. Fakat işimin yoğunluğu sebebiyle, bir sonraki buluşmamızda gerçekleştirmeyi plânladığımız Kumandan’ın Konferansı’na dair sohbete bir türlü hazırlanamayışın da sıkıntısı yaşıyorum.
Almanların “Tagesgeschäft” dedikleri günlük iş devam etmeliydi ve bunlardan birisi de gündemi takip etmekti. AKP’li Bakanların referandum için Avrupa ziyaretleri esnasında yaşanan “enteresan” kriz ve çok taze olan Trump ile Merkel‘in yan yana geldiklerinde ortaya çıkan tablo, Hür Savaşçı ile konuşma vesilesi olabilir niyetiyle aradım. Oldukça memnun bir ses tonuyla açtı telefonu…)
-Merhaba Nihan. Nasılsın?
-Merhaba Efendim, hamdolsun, siz nasılsınız?
-Geliyor musunuz bugün?
-Efendim, daha hazır değiliz. İnşallah haftaya müsaitseniz ve müsaadenizle… Malûm, iş güç… Hem hâl hatır sormak, dilerseniz de tekrar kısa bir telefon sohbeti gerçekleştirmek için aradım.
(Fazla uzatmadan, bahsettiğim konular hakkındaki düşüncelerini sordum. Bunu bekliyormuş gibi anlatmaya koyuldu.)
-Ne düşüneyim kardeşim. Ne denilmesi gerekenler söyleniyor zaten. Biz, yıllardır kendimizle ilgili olan şeyleri fazlaca dert etmemişiz. Ama VATANLA ilgili olanlar? Nasıl bir şaşkınlıktır bu? Bir devletin, bir milletin itibarı ile nasıl bu şekil oynanabilir, bundan müthiş rahatsızım. Gördünüz değil mi Hollanda’da olanları? Çıldırabilirim!
(Bunları sert ve sesli bir şekil de söylediğini düşünebilirsiniz. Ama gayet sakindi.)
-Böyle ucuz kahramanlık taslamaların neticesi felaket doğurabilir. Doğurmasa da ucuzculuk sahtekârlığa kadar gider. Sahtekârlık zaten felâkettir.
Emekli bir Doktor Alman arkadaşım var. Bayağıdır görüşmüyorduk, artık dayanamamış olmalı ki, aynı günün akşamı aradı. Adam entelektüel… Öyle dikine bakmıyor meselelere… Ama tipik bir Alman ve Avrupacı… Şöyle bir konuşma geçti aramızda:
ALMAN: “Siz Türkler iyice şımarmışa benziyorsunuz. Ama bunun suçlusu bizimkiler. İlk 10 yıl bir hayli desteklendi Erdoğan. Ama bu zorla gelip, Avrupa’da kendi seçimleriniz için propaganda yapmak istemeniz var ya… Çizmeyi aştığınızın göstergesi… Terbiyesizlik bu.”
BEN: Bak Martin, haklı olarak kendi pencerenizden olaya yaklaşıyorsunuz. Avrupa’nın değerleri, demokrasi, şu ve bu derken verdiğiniz tavizlerin geri tepmesini hissediyorsunuz. Kendinde itiraf ettiğin gibi Erdoğan’ın bu kadar parlamasında sizin çok büyük sorumluluğunuz var. Fazla derinleşmeyelim istersen.
ALMAN: “Olabilir. Bu ‘devletler arası diplomasinin’ bir gereğidir.”
BEN: ‘Devletler arası çıkarların’ diyorsun.
ALMAN: “Realite bu… Dünya bunun üzerine kurulu değil mi? Çıkarlar uğruna tavizler teklif edilir, verilir, alınır. Erdoğan hükümetlerinin Batı’ya verdiği desteği hangi Türk hükümeti verebildi bugüne kadar? Bilirsin, ben Amerikancı bir Alman değilim. Ama Ortadoğu’da diktatörlerin ve terörün engellenmesi için Amerika’ya ve biz Almanya’ya büyük lojistik ve politik destek verildi. Hem Avrupa Birliği için 2004’de atılan imzalar. Büyük heyecanla başlamadılar mı bu işe? Ve verdiğimiz milyonlarca yardımlar ile yapılan AB Kriterlerine tam uyan reformlar. Bütün bunlar iyi bir işbirliği neticesinde olmadı mı? Haliyle normal olarak büyük destek verildi. Siz Türkler anlamak zor… Gelinen duruma bak. Şimdi apaçık düşmanlık yapıyorsunuz!”
BEN: Sevgili Martin, sen böyle anlattıkça güzel bir tekrar oluyor. Mesele de zaten bu anlattıklarından kaynaklanıyor. Siz çıkarlarınız uğruna böyle yaparken AKP zihniyeti de kendi çıkarları doğrultusunda sizin Ortadoğu politikalarınızı destekliyor. Sen Türkler diyorsun ama bu büyük bir yanlışlık. Ortada sizin Türk Milletini temsil ettiğini sandığınız ama bizzat Türklük ve millet kavramıyla problemi olan bir parti var. Bunların yaptıklarını bütün Türklere mal etmek saçmalık… Siz AKP ile karşılıklı öpüşürken Türk Milletinin ve devletinin özüne ters olan şeyleri kimsenin taktığı yok. Ama ne zaman AKP’ye karşı bir adım atsanız; ki ne tuhaftır, tersten destek gibi, hep böyle seçimler öncesi… AKP başlıyor vatanseverlik tiyatrosuna… Ama Türkler için Amerika’nın ve sizin Ortadoğu, etnik Kürtçülük politikalarınız, İncirlik’teki Amerikan ve Alman askerlerinin bulunması, hatta Türkiye’de ki Hollandalı şirketlerin varlığı vs. hep ters işler. Bu danışıklı dövüş senaryosu nereye kadar?
ALMAN: “Tamam haklısın. Ama Erdoğan ve Bakanları bunca zaman rahatça geldiler ülkemize ve kimse bir şey demedi. Şimdi Diktatörlük uğruna mücadele ettiğini anlayınca Demokrasi adına karşı çıkıyoruz. Bunu anlayışla karşılaman gerek.”
BEN: İki tarafı da Roma Asillerinin gladyatör dövüşlerini izlediği gibi değil de, üçüncü sınıf bir çadır tiyatrosunu izler gibi izlediğime emin olabilirsin.
***
-Konuşmayı böylece noktaladım. Umarım böylece Almanların bakış açısıyla beraber, kısa ve öz olarak kendi düşüncelerimi de aktarmış oldum.
-Evet efendim. Paylaştığınız için teşekkür ederim. Az çok bunların farkındayız ve son zamanlarda Alman televizyonlarında da konuşulmaya başlanan mevzular bunlar… İki taraf içinde geçerli olan şu: Problem, aralarındaki çıkar ve işbirliğinin devamı konusundaki endişeler ile alâkalı.”
-Aynen öyle. Dün Trump‘ın Merkel‘e davranışını gördün mü? İşte buna harbi diplomasi dili derler. Trump, Merkel‘in elini sıkmamakla ve yüz çevirmekle Küresel Çete’ye karşı vermek istediği mücadelenin mesajını vermiş oldu. Herif gayet doğal olarak Amerika’yı düşünüyor. Mesela ben Trump’ı “teorik” bir İslâm düşmanından çok, bu Küresel Çete’nin Ortadoğu’da yaptığı sapıklıklar yüzünden Amerika’ya göçenlerin oluşturdukları olumsuzlukları engellemek için bazı adımlar attığını düşünüyorum. Netice de bu Küresel Çete, bir kene gibi Amerika’nın boğazına yapışmışken müttefikleri Avrupa’da, Türkiye’de vs. Bu sayede bugün kimin kimle beraber olduğu, kimin kime karşılıklı tavizleri sayesinde işbirliğine devam ettiği ve en önemlisi kimin ayağı kayarsa, kimi beraberinde götüreceğinin görülmesi imkânı rahat olabilir. Avrupa’nın, dolayısı ile Almanya’nın neden paniklediği… Asıl kimlerin rahatsız olduğu da anlaşılabilir. Avrupa artık “Der Kranke Mann – Hasta Adam…” Eskisi gibi yok Modern, yok Post-modern kelimeleriyle kurtardıkları vaziyeti, bugün neyle aşabileceklerini bilmiyor durumda… Politika geliştiremiyorlar. Allah’ın izniyle buna imkânları da, zamanları da yetişmeyecek inşallah.”
-Âmin efendim.”
-Müsaadenle kapatalım… Bir kaç işim var, onlarla ilgileneyim.”
–Estağfurullah, müsaade sizin… Zaman ayırdığınız için tekrar teşekkürler.”
-Hazır olduğunuz vakit ararsın, ona göre buluşuruz, olur mu? Arkadaşlara selam, sağlıcakla kal.
-Tamamdır, baş üstüne. Selametle.
NİHAN ÖZTÜRK
ADIMLAR Dergisi / Avrupa