SERDAR YAVUZ’UN 20 SENE ÖNCEKİ MEKTUBU

SERDAR YAVUZ’UN 20 SENE ÖNCEKİ MEKTUBU

.

SERDAR YAVUZ’UN 20 SENE ÖNCEKİ MEKTUBU

1994 senesinde Metris Cezaevinde kalan bazı İbdacı genç yazarlar kendi aralarında bir “aydınlar platformu” oluşturmak ister ve Genel Yayın Yönetmenliğini Ali Osman Zor Bey’in yaptığı dönemin İbda-C Taraf Dergisi Başyazarı Serdar Yavuz’un da görüşlerine başvurulur. Taraf başyazarının yurtdışından kendilerine gönderdiği “tavsiye” mektubuna Akademya Dergisinin Ocak 1996 tarihli 1. sayısında rastladık. Bugün ADIMLAR Platformunun bağlı olduğu geleneğin hangi prensipler etrafında ve hangi gayeye kilitlenip bugünlere kadar sapasağlam geldiğinin en güzel örneklerinden birisi olarak bu mektubu keyifle yayınlıyoruz. Okuyanlar 20 küsur sene önce yazıldığını bir an bile akıllarından çıkarmasın ve bazı “isimler” değişse de, meselenin özünün daha bugün yazılmış gibi tazeliğini koruduğunu değerlendirsin. Mesela “Özalcı sürtükleşme” kavramıyla kastedilen anlayışlar bugün kimin adı etrafında sergilenmeye devam ediyor? Köktenbatıcı Kürt Milliyetçiliği ile kastedilen hareket, “Marksist çevreler” etrafında yürüttüğü propagandanın ne kadarında başarılı oldu? Bu ve benzeri onlarca soruyu kendimize sorduğumuz zaman, dün’ü bugünümüze şahit kılıcı bir noktada durmanın mutluluğu ile bu yazıyı herkese tavsiye edebiliriz.

ADIMLAR

TARAF DERGİSİ BAŞYAZARI SERDAR YAVUZ’DAN GENÇ İBDACILARA TAVSİYELER

Teorik çalışmada bulunmak gayesiyle kurulan grupların zaman içinde bir çeşit “akademik yozlaşmaya” uğrayarak iktidar mücadelesinin “siyasi boyutundan” bağımsızlaşma (uzaklaşma) tehlikesine açık oldukları gerçeğini bir an olsun göz ardı etmeden bu faaliyetinizi sürdürün. Tavsiyelerim şunlar:

1- “Bağımsızlık” kavramını sosyalistlere, Kemalistlere terk eden; bu kavramı Müslümanlığa “yakıştıramayan”; yahut ikisi arasındaki ilişkiyi kuramayan sündük müslüman tipi, tavrı, müslüman gençler arasında hayli yaygın. “Sömürge”, “işgâl” gibi kavramlara tamamen yabancı olan, “bağımsızlığı” neredeyse bir “İttihatçı palavrası” zanneden bu teslimiyetçi “müslümanlık” , Özal döneminde adamakıllı “gürbüzleşti”. Özal sömürge yönetiminde söz sahibi olduğunda 5-10 yaşlarında olanlar, Özalcı sürtükleşmenin ağır ideolojik şartlandırmaları altında büyüyüp şekillendiler; kafaları “küreselleşme”, “karşılıklı bağımlılık”, “devletin küçültülmesi”, “değişim” gibi sömürgeciliğin ardına gizlendiği kavramlarla doldurulan bu tipler 20-25 yaşına geldiklerinde, tek sermayesi “fikirsiz anti-kemalizm!” olan birtakım “İslâmî magazinlerde”, gazetelerde geyik muhabbetleri yapan “demokrat Müslümanlar(!)” olup çıktılar. İslâm’ı yaşamak için Hak yolda tam bağımsız bir devlete değil, sadece kompüterlere ve Amerikan dolarına ihtiyaç olduğuna inanan bu rezil çizginin ideolojik-siyasî gelişimini tarihî gelişimi içinde yapmaya bakın.

2- Köktenbatıcı Kürt milliyetçiliği, Türk-Kürt ve diğer milliyetlerden müslümanların Batı sömürgeciliğine karşı “Kurtuluş Yolu”nda birleşmelerini engellemek gayesiyle tarihî gerçekleri yıllardır tahrif etmekte… Meselâ;

– Anadolu Birliği’nin sağlanmasında tarihî öneme haiz Yavuz Sultan Selim Han ve İdrisî Bitlisî gibi “stratejik kişilikleri” gözden düşürmek için yoğun bir çaba harcıyor.

– Kürtlerin Türkler tarafından zorla müslümanlaştırıldığını iddia ediyor.

– İslâm’ın “vahşi Türkler” tarafından bozulduğunu propaganda ediyor.

– Sünniliğin İslâmın “en barbar versiyonu olduğunu” söylüyor.

– Alevî Türkmen tipini “Gerçek Türk halk tipi” olarak idealize etmeye uğraşıyor. (Dev-Sol ve özellikle “Marksizm” kisvesi ardında “Alevî İlericiliği(!)” yapan genelde Kürtçü sempatizanı TKP-ML geleneğine bağlı hareketlerde de bu yönde bir temayül göze çarpıyor.)

– Alevî-Safevî ayaklanmalarını “ilerici ayaklanmalar!”, “ilk sosyalist ayaklanmalar!”, “Türk halk ayaklanmaları” diye tanıtıyor ve bu bağlamda Şeyh Bedrettin’den Hacı Bektâş-ı Velî’ye, Yunus Emre’den Pir Sultan’a, Patrona Halil’den Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’a kadar ilgili ilgisiz kişilikleri yan yana getirerek, kendi işine yarayacak bir tarih yazmaya çabalıyor.

-Ermenilerle Kürtlerin “kardeş olduğunu”, bu “kardeşliğin” vahşî sünni Türkler tarafından bozulduğunu propaganda ediyor.

-Osmanlı Devleti’nin emperyalist olduğunu iddia ediyor.

Köktenbatıcı Kürt milliyetçiliğiyle onun dümen suyundaki “Marksist” kisveli kimi hareketlerin daha da çoğaltılabilecek olan bu “tahrifatları”, İslâm’ı “Alevîliğe”, “Türk”ü de “Alevî-Türkmen” tipine eşitleyerek, “Ehl-i Sünneti” siyasî bir güç olmaktan çıkarma, hatta Anadolu ve Ortadoğu tarihinden kazıma gayesine matuf bir stratejiye işaret ediyor. Bu strateji, parya düzenciğin desteklediği “laik blok” seferberliğinin de bir göstergesi… Bu stratejiyi boşa çıkarmak için yukarıdaki türden tahrifatları çürüten bir “siyasî tarih” çalışması yapabilirsiniz. Taraf’ın eski sayılarında yer alan yazılarda böyle bir çalışmanın nasıl yapılması gerektiğine dair ipuçları, misâller var, yararlanın.

3- Çok önemli bir nokta; tarihten felsefeye, sanattan siyasete hangi sahada olursa olsun, meseleleri tahlil ederken; milyarlarca yıl yaşındaki dünyayı 200 yıl gibi, bir “an” bile sayılmayacak bir zaman diliminde, bitkisi, insanı, denizi, kısaca canlı-cansız tüm unsurlarıyla bir bütün olarak “şeytanî yok oluşun” eşiğine getiren Batı sömürgeciliğinin dayandığı “ruhsuz kalkınmacı-mihraksız ilerlemeci” hayvanî hedonist anlayışın bir medeniyet tezi ve pratiği olarak fiilî ve moral iflasa uğradığı gerçeğini mutlaka “çıkış noktası” olarak alın; çözüm tekliflerinizi bu temel tespiti doğrulayan ve aynı zamanda “olması gereken, kurtarıcı, haklı, tek doğru gerçek medeniyetin”, ancak “zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizâmı İslâma Muhatap Anlayışla” mümkün olabileceğini gösteren bir tecridin neticeleri olarak formüle edin. “Çıkış noktası” ve “varılan yerin” aslında “tek bir doğrusunun-hakikatin” iki ayrı görünümü olduğunu, bu “merkezî hakikat”i çevreleyen, ama tekamülü de ihtiva eden “dairevî” bir çizginin idrak edilmiş bilgisi olarak gösterin.

İslâm’a sömürgeci batının “maddi güç” seviyesine erişmede “kalkınmacı-ilerlemeci!” bir rol biçenler, niyetleri ne olursa olsun, er veya geç batılı hayat tarzının ideolojik çerçevesi içine tıkanıp kalırlar. “Yüz bin tank yapacağız!” diye yola çıkan parti liderinden, “Pavorotti gelip ezan okusun!” diyen kibarlık budalasına ve diğer Özalcı-“sivil toplumcu” müslüman kisveli “entelektüel(!)” sürülerine kadar hepsi, İslâm’ı maddi kalkınmanın garantili bir yolu derekesine indirgeyen mekanik kavrayışlarıyla, sömürgeci Batının “ruhsuz kalkınmacı-mihraksız ilerlemeci” hayat tarzının ideolojik hapishanesinde çürüyen “ebedî mahkûm” mevkiindedirler. Sömürgeci Batı için böyle “müslümanların!” temsil ettiği “İslâm!” hoş geldi, safâ geldi!..

Çalışmalarınızda; insanın canlı-cansız tüm unsurlarıyla kâinatın “yaratılış hakikatine” uygun tek medeniyet tezi ve pratiğinin İslâma Muhatap Anlayışla mümkün olabileceği fikrini işleyin. “Bilim-kurgu” senaryoları cinsinden teknolojik fantezi ve akıl cambazlıklarıyla sömürgeci batının “ruhsuz kalkınmacı-mihraksız ilerlemeci”  şeytanî anlayışını idealize eden çenesi düşüklerin “uygar Batı-vahşi Doğu” zevzekliklerini böylece etkisiz hâle getirin.

Serdar YAVUZ
İbda-C Taraf Dergisi Başyazarı
1995

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et