DALGALANSIN DİYE GÖKBAYRAK
TAKDİM:
Çeyrek asırlık bir zamanı cezaevinde geçiren ve hâlen cezaevinde esir tutulan 28 Şubat kahramanlarından İsmail Uysal gönüldaşımızın, şehidimiz Ünsal Zor’un arkasından kaleme almış olduğu ve 10 Eylül 2015 tarihinde sizlerle paylaştığımız aşağıdaki yazısını bir kez daha paylaşıyoruz:
DALGALANSIN DİYE GÖKBAYRAK
İsmail UYSAL / Bolu F Tipi Cezaevi
“Ünsal’ı yaşamak” başlığı etrafında kalemi elime almış, şahâdetini vesile kılarak gönlümde yer eden hissiyatı satırlara dökmek istemişsem de, kalemim bunun ne kadarını dile getirebilir, işte bu hususta pek iyimser değildim. Lâkin şuna güveniyordum: Söylediğim ne olursa olsun bu hissiyata aşinâ olanlar, eminim beni anlayacak ve hasıl olması isteneni de sezeceklerdir. Buna o kadar inanıyorum ki, zaten o rahatlıkla da yazıyorum…
“Ünsal’ı ilk nasıl tanıdım”
1995 senesi olması lâzım, daha Metris’te yeniydim. Ünsal, ağabeyi Ali Osman Zor’u ziyarete gelmişti ve öğleden önce, hatta ziyaretin ilk saatleri olması hasebiyle, ortalık o kadar tenha ki, galiba ondan başkası da yok. O haftanın ziyaret mahâllinden sorumlu kişisi olarak oralarda dolanıyorum ama heyhât kendisini gördüğüm ve tanıdığım hâlde onunla hiç konuşmuyorum… Sert ve öfkeli bir mizaca sahip olduğunu bildiğimden(!) dolayı, aklım sıra ondan uzak duruyorum. Artık nereden, nasıl ve ne şekilde böyle bir kanıya sahip olduysam, bu duygunun etkisi altında, hiç oralı olmadan vazifemi(!) yapıyorum… Bir iki önünden geçtikten sonra, artık dayanamadı ve bana seslendi:
-“Selâmünaleyküm! Nasılsın? İyi misin? Hayırdır hiç muhatab olmuyorsun?”
Yaptığımın savunulacak bir tarafı yoktu, utanç içinde “kusura bakma, hani tanışmıyoruz ya, o yüzden….” minvalinde bir şeyler geveledim. Tabiî cevabımı da aldım, sözü dolaştırmadan, eğip bükmeden söyledi:
-“Ne farkeder, gönüldaş değil miyiz, gel tanışalım!”…
Ah Ünsal! İçi dışı bir olan yiğit gönüldaşım, o gün ne kadar kızsan, ne kadar öfkelensen, yerden göğe kadar haklıydın. Zira biz, birbirimizi görmezlikten gelemezdik. Çok sürmedi, benim de içinde olduğum 12 kişilik bir gönüldaş grubuyla Niğde’ye sevk olduk. Kendisiyle bir daha hiç görüşme ve konuşma fırsatım olmadı. Ve elimde tek hatıra olarak, işte bu anlattığım yaşananlar kaldı. Ama bu bile onu tanımak için bana yetti…
O ise, o günden sonra da, hem de hiç hız kesmeden, olduğu gibi yaşadı; kararlı mücadelesiyle, tavizsiz tavrıyla, gözü karalığıyla hep en ön saflarda yer aldı…
Hacı Bayram Velî Hazretleri’nin; “Kıyamazsan can-u câne… Uzak dur girme meydana… Bu meydanda nice başlar… Kesilir hiç soran olmaz.” dediği üzere, Adımlar Dergisi’nde bombalı saldırıya hedef olup, üstün bir nasiple nasiplenmek sûretiyle, şehâdete ulaşacağı 25 Mart akşamına kadar, cihat yolunda yaşananlara seyirci kalmadan ve “faydasız kolaya sapmadan”… Hani o ulvî heyecan adamının, “Alçaklar! Genç Osman’a ne yaptınız? O’na nasıl kıydınız?!” haykırışına denk, meydan yerinde bu asil tepkiyi vererek yaşadı…
İmân ile şereflenen , “müjde”yi işiten, emanetin ağırlığını hisseden, kabak gibi yatmayıp, sadakatle, samimiyetle hizmet ederek Adım Adım şehitliğe koşanlar; iyiler iyilikleri ile, yiğitler yiğitlikler ile anılsın… Şehidlik başlara tâc, mübarek olsun!.. Kumandanımız’ın tabiriyle söyleyecek olursak “Ünsal’a yakıştı!”… Şanlı alınlarında parıl parıl parıldasın…
Duydum ki gazi Ünsal da
Al kanlara boyanmış
Sahici bir delil sunarak
Göğe kucak açmış…
Bir sevda isterdi bu yolculuk
Teslimiyet ve adanmışlık
Ve sarsılmaz bir yürek
İşte akın yolunun
Sadık neferleri
Gösterdiler akıncı olmanın
Zevkini ve erdemini
Onlardı sadakata güzel örnek
Çıktıkları yoldan dönmeyerek
Sabır, sebat ve tevekkülle
Ve ümitsizliğe düşmeyerek
Lafla, söylemle de olmaz
Yiğit iş’te gerek
“Ya kaydımız düşülsün
Ya din-ü devlet
Ya müntakim Allah
Bizi intikamına memut et”
Hayrette gözüm
Yüzlerde sevinç
Hayrette özüm
Gözlerde neşe
Her biri bir yiğit
Her biri bir heybet
Biz bir yola girdik
Sevdik ve gönül verdik
Doğru yolda
Doğru Adımlarda
“Her çaresizliğin çaresi
Allah AZZE VE CELLE
Bu nesve-i mahşerde
Ya Rab yüzümüzü
Ak eyle…”
En güzeli
En sevimlisi
Ölümlerin
Budur alı yazısı
Yiğitlerin
Hasıl-ı kelâm
Vakit tamam
O Rabbini dilemiş
Rabbi de onu istemiş
Şehitliğe âşık
Şehitliğe hasret
O ne yükseklik
O ne güzel izzet
Açılmış göğün kapısı
Ak pak olmuş ufuklar
Uğurlar olsun
Sevgili Ünsal…
Not: İsmail Uysal, Eyüp Ethem Köylü ile birlikte yakalanmış ve önce Ümraniye cezaevine konulmuşken, daha sonra burada çıkan isyan neticesi o dönem İstanbul’da esir edilen İbdacıların konulduğu Metris’e getirilmişlerdir. Metris’teki İbdacılar da onları ancak bundan sonra tanımışlar, onlar da Metristekileri… Daha sonraki süreçte, yazıda da belirtildiği üzere Metris’teki bazı İbdacılar Niğde cezaevine götürülürken, İsmail Uysal da bunların arasındaydı ama beraber yakalandığı Eyüp Ethem Köylü ise Metris’te kalmaya devam etti.