HAPSEDİLEMEYEN ÖZGÜR BİR RUH: ÇAKAL CARLOS

HAPSEDİLEMEYEN ÖZGÜR BİR RUH: ÇAKAL CARLOS

35. Sayısı yayınlanan İzdham dergisinde, Arzu Özdemir’ın Salih Mirzabeyoğlu ve Carlos’un avukatlarından Güven Yılmaz aracılığı ile Carlos’la gerçekleştirdiği röportajı sizlerle paylaşıyoruz:

 

1980’li yıllarda CIA, MOSSAD, Interpol başta olmak üzere pek çok istihbarat teşkilatı tarafından dünyanın en çok aranan adamı ilan edilen Ilich Ramirez Sanchez nam-ı diğer Çakal Carlos, 1949 yılında Venezuela’nın Caracas şehrinde doğdu. Marksist-Leninist bir ailede yetişti. Babasının Lenin hayranlığından dolayı kendisine Ilich ismi verildi.

Annesi ve babası boşanınca 17 yaşında annesiyle birlikte Londra’ya gitti ve üniversiteyi ünlü London School of Economics’te okudu

Eylül 1968’de, Venezuela Komünist Partisi (PCV) aracılığıyla bir burs kazandı. Bu sayede Moskova’daki Patrice Lumumba Üniversitesi’ne gitti. Bu üniversitedeki iki yıllık eğitim süresince, farklı ülkelerden gelen öğrencilerle temas kurarak İsrail’in ve ABD’nin ezdiği Filistin halkından yakinen haberdar oldu. Emperyalistlere karşı silahlı mücadele eden gruplarla tanıştı.

Temmuz 1970’de, Filistin halkının silahlı mücadelesine katılmak için Ürdün’e gitti. Tarihte “Siyah Eylül” olarak anılan olaylara tanık oldu. Örgütün akıl hocası Wadih Haddad ile tanıştı.

Yıllarca istihbarat teşkilatlarından büyük bir ustalıkla kaçmayı becerebildiği için “çakal, bin bir surat” gibi lakaplarla anılan Carlos, 1975’te Müslüman olduktan sonra Salim Muhammed adını aldı.

Asıl ününü 1975’de Viyana’da düzenlenen OPEC toplantısına yaptığı baskınla duyurdu. Bu baskında Filistin davasının durumuna dikkat çekmek, İsrail ve ABD hükümetlerinin insanlık dışı politikalarını dünyaya duyurmak ve işbirlikçi ülkelerin (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve İran) bu hükümetlerle ilişkisini kınamak amacıyla gerçekleştirdiği bu baskında, 11’i petrol bakanı olmak üzere 66 kişiyi rehin aldı. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin bildirisini televizyonlarda okuttu.

Aralarında ünlü Hollywood yıldızları Bruce Wills ve Richard Gere’in de bulunduğu pek çok polisiye filme ilham oldu, hakkında onlarca kitap yazıldı. (Edgar Ramirez tarafından oynanan “Carlos” adlı filmin çarpıtmalarla dolu olduğunu ve kendisini Müslümanlar nezdinde itibarsızlaştırma amacı taşıdığını belirtiyor.)

“Silahlı mücadele benim seçimim değil ne var ki kurşunları yelpaze ile püskürtmezsiniz.” mottosuyla zihinlere kazınan Carlos, 15 Ağustos 1994’te ameliyat sırasında verilen yoğun narkoz altında iken Sudan’daki rejimin başı Ömer El-Beşir tarafından CIA’ye satıldı ve Sudan’dan Fransa’ya getirildi. Carlos, kendi analizlerinden derlenen “Söz Çakal Carlos’ta” adlı kitapta “Bu parayı CIA’ye teslim edilmem karşılığında, petrodolarlarıyla Suudiler ödediler.” diyor ve olayın ayrıntılarından da bahsediyor.

         24 yıldır Fransa’da esaret altında bulunan ve halen Paris yakınlarındaki Poissy Cezaevi’nde tutulan Carlos, 1970’li yıllarda Fransa’da gerçekleşen bir kısım faili meçhul olayların sorumlusu olduğu gerekçesiyle şimdiye kadar yapılan yargılamalar sonucu 3 kez müebbet hapis cezası aldı. Avukatı Güven Yılmaz, suçluların iadesine ilişkin uluslararası anlaşma çerçevesinde normal şartlarda ülkesi Venezuela’ya geri iade edilmesi gerekirken, yasadışı bir şekilde hala Fransa’da tutulmakta olduğunu söylüyor.

14 yaşından beri Siyonizm’le ve kapitalizmle aktif mücadele eden Carlos, ana dili olan İspanyolca dışında iyi derecede Latince, İngilizce, Fransızca, Arapça ve Rusça biliyor.

Gelelim Carlos ile yaptığımız röportaja. Hoş bir rastlantı sonucu Carlos’un avukatı Güven Yılmaz’ın bir arkadaşımın ağabeyi olduğunu öğrendim. (Güven Yılmaz, aynı zamanda geçtiğimiz günlerde ebedi âleme intikal eden Salih Mirzabeyoğlu’nun da avukatıydı. Zaten Mirzabeyoğlu’nun isteğiyle Carlos’un avukatlığını üstleniyor. Mirzabeyoğlu’na Allah’tan rahmet, sevenlerine ve ailesine sabır diliyoruz.) Bu sayede Güven Yılmaz’dan Carlos’la röportaj yapabilmemiz için bize yardımcı olmasını istedim. Yılmaz, ricamızı kırmadı, Carlos’a bir mektup yollayarak sorularımı iletti. Carlos, her hafta Av.Güven Yılmaz’ı telefonla arıyor, dünya gündemi ile ilgili görüş ve analizlerini aktarıyor. Haftalık olarak Baran Dergisi’nde ve internet sitelerinde bu konuşmalar yayınlanıyor. Carlos, haftalık konuşma hakkını bu sefer İzdiham için ayırdı ve büyük bir nezaketle sorularımızı cevaplandırdı.

****************

İyi günler. Bugün 10 Nisan 2018. İzdiham için Sayın Arzu Özdemir’in sorularını yanıtlayacağım.

İlk soru: Kimilerine göre bir devrimcisiniz, kimilerine göre bir mücahit, kimilerine göre de bir terörist. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Size bakış açımız nasıl olmalı ve neden?

Ben profesyonel bir devrimciyim. Altını çizmek istiyorum: Ben profesyonel bir devrimciyim. Lenin’in tanımladığı profesyonel devrimcilerden biriyim. Stalin’e göre ise ben bir komünistim. Stalin iyi bir Hristiyan’dı ve Allah’a inanırdı. Rüşvete, sürgün edilmeye, masum insanların istismar edilmesine karşıydı. Bu yönde mücadele verdi.  Bana CIA ile işbirliği yapmamı aksi takdirde beni öldüreceklerini söylediler. Sürekli bununla tehdit ettiler. Hayatımın en başından itibaren fikirlerimin, düşüncelerimin arkasında durdum. Hayatımın sonuna kadar profesyonel devrimci olarak kalacağım. Belki yarın özgürlüğüme kavuşabilirim, belki de hayatımın sonuna kadar hapiste kalabilirim. Bu, benim elimdeki bir şey değil. Venezuela’da devrimi yıktılar, ihanet ettiler. Benim Venezuela’ya dönmemi istemiyorlar. Hiç sorun değil. Çünkü sabırlıyım, ayrıca da hiç değişmedim. Türk avukatlarım beni iyi bilirler. Yıllar geçtikçe yaşlanıyorum fakat hala çok güçlüyüm.  

 

İkinci soru: Neden ve ne zaman Müslümanlığı seçtiniz? İdealinizdeki Müslüman profili nasıl?

Bu sorunun cevabını 2002’de yazdığım “Devrimci İslam” adlı kitabımın ilk bölümünde ayrıntılı olarak vermiştim. Kitabın ismini şu an hayatta olmayan, çok sevdiğim bir dostum önermişti. Benim için İslam, devrimdir. Tekrar ediyorum: İslam devrimdir. Gelmiş geçmiş en büyük devrimci de Allah’ın Resulü Hz. Muhammed’dir. Ekim 1975’te Güney Afrika’dan gelebilecek tehditlere karşı Yemen’de sıkı bir eğitim alıyorduk. Dört arkadaşımız bize İngiliz polis kamplarında verilen eğitimin benzerini veriyordu. Ben de benimle gelecek komutanları eğitiyordum. Somali’ye ulaşırsak güvende olacaktık fakat oraya varabilmek çok zordu. Çünkü güneşin altında nasıl araba kullanacağımızı bilmiyorduk. Devrimin başındaki Alman komutan bize güneşin altında nasıl araba kullanacağımızı öğretti. Arkadaşlarımın çoğu Müslümandı ancak Siyonizm’e karşı hemfikirdik. Iraklı bir komünist vardı. Diğerlerinin çoğu liberal Filistinliydi. Komutanlardan biri Suriyeli nasyonalistti. Bu arada Beyrutlu bir arkadaş bana, “Operasyonlarda ölürsek biz cennette gideceğiz sen gidemeyeceksin.” diyordu. Bana İslam’ı anlatıyorlar, Müslüman olmamı istiyorlardı. Ben de “Tamam olurum.” dedim. Çünkü Hz. Muhammed’e çok büyük saygı ve sempati duyuyordum. “Öyle tamam demekle olmaz.”  dediler. İranlı bir imam bana bunun ritüelini anlattı. Birkaç hafta sonra operasyon dönüşü Müslüman oldum. İdeal Müslüman profiline gelince Müslümanların birlik olması gerektiğini düşünüyorum. Farklı kültürlere sahip olsak da ortak paydamız İslam. İslam sayesinde birlik olmak, onun etrafında toplanmak gerekli. Ne yazık ki Müslümanlar emperyalizmle karşı karşıya. Kutsal yerlerimiz Mekke ve Medine, Vehhabilik kılıfı altında Amerika’nın ve İsrail’in desteklediği hainlerin yönetiminde. Umuyorum ki ölmeden bu iki şehrin, Kutsal Arabistan’ın münafıklardan ve hainlerden kurtulduğunu göreceğim.

 

Üçüncü soru: Oradaki koşullarınızdan memnun musunuz? Yemek, barınma, güven duygusu gibi. Hiç suikast girişiminde bulunuldu mu size? Beden ve akıl sağlığınızı bozacak yaklaşımlarda bulunuluyor mu?

Şu an bulunduğum cezaevi Paris’e en yakın cezaevi. Her bir binada 7 adet iki odalı hücreler var. Beraber yemek yenilen ve kahve içilen mekânımız, 2004 yılında homoseksüel Adalet Bakanı Dominique Perben tarafından kapatıldı. Bana karşı problemi olan biriydi. İki yıl da onun yüzünden tecrit edildim. (Carlos bundan önce de 8 yıl La Sante Cezaevi’nde tamamen tecrit şartlarında kalmış.) Birkaç kez beni öldürmeye çalıştılar ama başaramadılar. Umut ederim ki olamayacaklar da. Tip 2 diyabet hastası olmama, her 45 dakikada bir uyanmama rağmen on yıldır ilaç kullanmayı reddediyorum. Fiziksel olarak sıkıntım bu. 68 yaşındayım. Zihinsel olarak sıkıntım ise yaşlılıktan ötürü bazı şeyleri unutmam. Ancak hala ayaktayım ve hala kadınlardan hoşlanıyorum. Neyse ki şu anki koşullarım iyi. Paris’e en yakın hapishanedeyim. 8 metrekarelik ve iki odalı bir hücrede kalıyorum. Duş alma yeri olan bir hücre, cezaevinde cennet gibidir. Bununla birlikte neticede cezaevindeyim ve zor şartlar altında yaşıyorum, Yiyecekler daha iyiye gidiyor. Gardiyanlarımız iyi insanlar. Yeni müdiremiz de nezaket sahibi iyi bir insan. Hiç kimse beni sıkmıyor, rahatsız etmiyor. Üç kere ömür boyu hapis cezasına çaptırıldım ama bu gardiyanlara, diğer mahkûmlara saygı duymama engel değil.

 

Dördüncü soru: Yıllarca birçok istihbarat teşkilatı tarafından dünyanın en çok aranan adamı oldunuz. Ve büyük bir ustalıkla onlardan kaçabilmeyi başardınız. Kamuoyu en çok bu yönünüzü biliyor. Bizlerin bilmediği yönlerinizden de bahsedebilir misiniz biraz? Öncelikle iyi kalpli biriyim. İkincisi gerçekte çok cesur biri sayılmam, Bu yüzden normal bir insanın alamayacağı riskleri aldım. Cömerdim, herkese karşı naziğim. İnsanların birbirine ne olursa olsun saygılı davranmasını isterim. İnsanların başkalarının mallarını çalmasına izin vermem, kendi ülkemde bile. Bir şeyim varsa herkesle paylaşırım. Hapishanede ekonomik şartlar zor olsa da isteyenle her şeyimi paylaşırım. Gerçek olan şu ki ben çoğu insandan daha iyi biriyim. 

 

Beşinci soru: Entelektüel tarafınız pek bilinmiyor. Sevdiğiniz yazarlar kimler? Türk yazarlar da var mı içlerinde? Edebiyatla da ilgileniyor musunuz?

Edebiyata çocukluğumdan beri ilgim var. Ailem güzel bir kütüphaneye sahipti. Latin ve Yunan klasiklerini daha çok küçük yaşta okumaya başladım. Babam bana bir sözlük almıştı. O sözlük sayesinde profesörlerin bile bilmediği kelime hazinesine sahiptim ve onların yanlışlarını düzeltirdim. 15 yaşımdan önce klasiklerin hepsini okudum. İngilizceyi çok erken yaşta öğrendim. Shakespeare’in tüm eserlerini orijinalinden okudum. 1971’de Shakespeare’in eserlerinin gösterildiği tiyatroya üye oldum. Yarı fiyat ödeyerek izlemeye giderdim. Rus edebiyatını okudum. Özellikle 19. yy yazarlarını severim. Ayrıca çocukluğumdan beri yazarım. İlk makalem 15 yaşında lisede çıkardığımız bir gazetede yayınlandı. Agresif, mücadeleci, çok güzel bir makaleydi. Maalesef Türkçeyi ve Türk yazarlarını bilmiyorum.

Altıncı soru: Özgürlüğü tanımlar mısınız? Özgürlüğünüze kavuşursanız şayet bir gün neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Hapishane dışındaki hayatta da sınırlamalar var: hukuk, sosyal müeyyideler, dini emirler. Özgürlük bir fikirdir. Benim özgürlükten anladığım herkes için eşit hak ve hukuk. Ben bu özgürlük anlayışı için savaşıyorum. Eğer hapishaneden çıkarsam kendi ülkeme geri dönerim ve huzurun ülkeme geri gelmesi için çabalarım. Benim doğduğum yıl 1949’da ABD, İngiltere, Fransa, Venezuela zengin ülkelerdi. Bu ülkeler diğer ülkelere şekil verirdi. Bugün Venezuela çok zayıf. Hâlbuki Venezuela büyük petrol yataklarına, altına, koltana sahip. Koltan önemli bir madde, günümüzde birçok şeyin yapımında kullanılıyor. Lityum, uranyum, bakır yataklarımız var. Her şeye sahibiz. Yapılan hatalar, iç ve dış düşmanlar ülkemi kaosa sürükledi. Ülkeme dönmeyi, barışı ve düzeni yeniden kurmayı istiyorum. Bizim tecrübemiz var, birçok ülkeye yardım ettik. Bu yüzden ülkeme dönmeyi, huzurun ve düzenin tekrar inşa edilmesini istiyorum.  

 

Yedinci soru: Her şeye rağmen moralinizin yüksek olduğunu görüyoruz. Sanki Allah tarafından korunuyor gibisiniz. Moralinizi bu kadar yüksek tutmayı nasıl başarıyorsunuz?

Allah tarafından bana yardım edilip edilmediğini, korunup korunmadığımı bilmiyorum ama Allah öldürülmeme engel oldu. Hatalarım var, mükemmel değilim ancak küçük başarısızlıklarım erdemli olduğum gerçeğini değiştirmez. Şöyle ki ellerinde esir olmamıza rağmen nasıl da korkuyorlar hala bizden. Örnek olarak ortaya koyduklarımızdır onların korkusunu bu denli azdıran. Eğer gerçek bir Müslümansanız sizin lehinize işleyecek hiçbir milletlerarası kanun yoktur. Zira siz bir devrimcisiniz, emperyalist baskıyı ve yerleşik kurumlarını reddediyorsunuz, davanız için ölmeye hazırsınız. Şayet bu gibi prensipleriniz yoksa veya aşınmışsa diğer bir deyişle satın almak üzere size biçtikleri fiyata razıysanız, artık size tüm kapıların sonuna kadar açılacağı ortadadır. Ben alelade bir siyasi mahkûm olarak görülmüyorum ve günün birinde belki de öldürüleceğim. Birçok kişi benim yok edilmemi istiyor ve o günü hasretle bekliyor. Ama ben “yaşayan bir şehit” olarak hala hayattayım, mücadeleye devam ediyorum. Bundanda gurur duyuyorum. Ben örnek olmaya, başkalarını da direniş hususunda yüreklendirmeye son nefesimi verene dek devam edeceğim.”

**********

Carlos tok bir nidayla Allah-u Ekber deyip röportajı bitiriyor. Dergi çıktığında bir nüshanın kendisine gönderilmesini isteyip İzdiham’a ve bana teşekkür ediyor. Ben de hem kendisine hem bu imkânı bize sağlayan Güven Yılmaz’a teşekkür ederim. Ayrıca tercümede bana yardımcı olan arkadaşım Filiz Ekşi’ye de.

Eğer ruhunuz özgürse hiçbir güç sizi mahkûm edemez. Carlos’un eylemleri hakkında yorum yapmak istemiyorum ama ortada su götürmez bir gerçek var: Carlos, ne hayatı ne de bedensel özgürlüğü için ruhunu satılığa çıkardı. Ne pahasına olursa olsun davasından dönmedi. Bu bağlamda Kısa Devre’deki Göçüşme adlı küçürek öyküyü, yargılanma esnasında dik ve mağrur tavrından taviz vermeyen Carlos’u çağrıştırdığı için seçtim. Birkaç sayfa sonra görüşmek üzere…

İktibas: İZDİHAM Dergisi

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: