BOLU F TİPİ CEZAEVİNDE ZULÜMLE DOLU BİR ZİYARET DAHA

BOLU F TİPİ CEZAEVİNDE ZULÜMLE DOLU BİR ZİYARET DAHA

23 yıldır cezaevinde esir tutulan kardeşi Ethem Köylü’yü ziyarete giden Mustafa Köylü, cezaevlerinde rutin haline gelen zulümlerin nasıl çeşitlendirildiğini aktarmış.

Öncelikle, Mustafa Köylü’nün face sayfasında yazdıklarını aktaralım:

“Cezaevlerinde ziyaret girişlerinde, ziyaret sırasında ve ziyaret çıkışlarında keyfi uygulamalar artarak devam ediyor. Abim Ethem Köylü’yü ziyarete gittiğimde daha dışarıda başladı aksi tutumlar; “araçları oraya park etmeyin orası personel ve rütbelilere aittir.” Oysa cezaevine giden herkes biliyor ki personel park alanı içeride.

Üst aramaları ve X-Ray geçişleri bıktırır cinsinden.

Ya sabır çekerek tam giriş yapacakken hemen yanı başımda bir bayan, benim X-Ray geçişimi engellercesine kendi hazırlanıyor geçmek için, “biraz kenarda hazırlanır mısınız hanım efendi” diye uyarıyorum kendisini ve başlıyor çemkirmeye. Bayağı tartışmadan sonra, “ben buranın müdiresiyim, istediğim gibi davranırım, sana soracak değilim” diyor. Derken, diğer memurlar ve personel sanki beni yiyecekler. Uzun lâfın kısası, biz, “zulüm bitsin artık” derken, “bu son 28 Şubat, bu son bayram olsun!” derken bir de “başörtülü müdireler” eklendi zulümlere.

Belki son olacak, belki bitecek bu zulüm, ama kendilerini unutturmamak için her yolu deniyorlar; ben kısaca anlatmaya çalıştım ama içerideki gönüldaşlar uzun uzun yaşıyor bu bitmeyen zulmü”

Cezaevinin dışında ayrı zulüm, içinde ayrı zulüm…

Bunda yeni bir şey yok da yeni olan “başörtülü” olarak görev yapan ve yeni atanan bir ikinci müdürün de kendisine düşen vazifeyi icra etmiş olmaya başlaması…

Cezaevlerinde adettendir, her gelen yeni müdür, kendisini ispat ve kabul ettirebilmek maksadıyla böyle çıkıntılıklar yapar. Yani, bu çıkıntılık yapma hastalığı nasıl oluyor, müdür olurken bunlar özel olarak mı seçiliyor yoksa eğitim sırasında mı bu hâle sokuluyorlar bilmem ama yaşadığımız cezaevi tecrübeleri, yıllar içinde tanıdığımız her yeni gelen müdür, bizde bu intibaın oluşmasına sebep oldu.

Burada Adalet Bakanlığı, Müsteşarlığı ve Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’ne iş düşüyor…

İktidar, cezaevinde esir tutulan Müslüman mahpusları gözetip kollamak vazifesi yerine, bilakis tam tersini yapıyor. Yani, hadi kaç kere söz verdiler ama içerideki esirleri salamıyorlar diyelim, peki onların hayatlarını kolaylaştırmak da mı ellerinden gelmiyor?

Hadi kolaylaştırmayı da geçtik zorlaştırmasalar ya!

Yani, Müslüman esirlerin hangi cezaevlerinde tutuldukları belli… Oralarda görevlendirilecek personele Müslüman esirler konusunda dikkatli davranmaları konusunda ikazda bulunmak çok mu zor?

Yoksa unutuyorlar mı?

Unutmak mazeret olabilir mi? Unutmanın en büyük suç olduğunu Kumandan Mirzabeyoğlu, cezaevlerindeki Müslümanlar hakkındaki son açıklamasında söylemişti oysa.

Hoş, Mirzabeyoğlu’nu koruyamayanlardan böyle bir davranış beklemek ne kadar objektif bir yaklaşım olabilir ki…

Bir de, o başörtülü ikinci müdireye, o taktığı başörtüsünü, o eziyet ettikleri sayesinde takabildiğini söylesin birileri.

Vefası olmayanın nesine güven olur ki?

İktidardakiler de bu verilen mücadele ile o cezaevlerinde yatanlar sayesinde iktidar olmadı mı?

Bir lütuf değil, hakkımız olanı istiyoruz!

Zulümler son bulsun, cezaevindeki esirler serbest bırakılsın!

A. Bâki AYTEMİZ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d