KUMANDANIM
Kimsenin birbirini teselli etmeye mecali yok. Öyle ya; teselliye ihtiyacı olan, nasıl teselli etsin? O yüzden, dertleşebildiklerimizle ancak duygu paylaşımı yapabiliyoruz. Şehir dışında yaşayan biri olarak, teknoloji ağı ile görüştüğüm dostlarla, halleşiyor olmakla beraber, merkezden uzak kalışın da yoğunluğuyla duygularımı yazıya dökmek istedim.
Benim Kumandan’ı görmüşlüğüm sınırlıdır, bir elin parmak sayısınca; Metris Cezaevi, mahkemeler, Haliç Konferansı ile cezaevinden çıktığı hafta evine yaptığım ziyaret…
O ziyarette bulunarak densizlik ettiğimi düşünmüşümdür çok kere. Çünkü bir nevi eşim Av. Ahmet Arslan’ın peşine takılıp gittim. Kıymet biçtiği avukatlarının ziyaret talebini geri çevirmemişti. Gönüldaşlarla kavuşma, buluşma anının yaşandığı 22 Temmuz’da Sapanca’ya son sürat gelmeye çalıştık Adana’dan lâkin yetişememiştik. Arkadaşların o buluşma anına dair anlattıklarının verdiği heyecan selinin etkisiyle “yüzsüzlük” ettim ve eşim Av. Ahmet Arslan ve Av. Mehmet Tığlı ile birlikte Kumandan’ı ben de ziyaret etmiştim. Telegramcıların yansıttığı bir şey olsa gerek ki bir ân bana dönüp, “Çok mu yalnızsın sen oralarda” deyişindeki o merhamet bakışını unutamıyorum. Yazdıkları istenilen seviyede okunmadığı için anlaşılmadığının farkında olan, anladığını iddia edenlerin de beleşçiliğe yattığı bir ortamda “yalnız” kalan sizsiniz Kumandanım. Bizler ise sizin arkanızdan kala kalan öksüzleriz.
Ama şimdi pişman değilim, iyi ki gitmişim, iyi ki görmüşüm. Zihnimde ve hatıramda sadece bu anı var şimdi. “Yüzsüzlük” ettiğimi düşünmüyorum artık; “üstün insan modeli”ne dair, “üst insan yaşantısı”ndaki hâl, tavır, üslup; nasıl olurmuş bunu gördüm. Telegram’ın ve telegramcıların, itibarsızlaştırıp ve şahsiyetsizleştirme çalışmalarına rağmen “insan soyunun temsilcisi” Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun sohbeti nasip oldu. O, nezâkette, anlayış ve zariflikte son nokta. Bütün gönüldaşların, arkadaşların bu imkâna kavuşmalarını arzu ederdim. O gün gördüğüm Kumandan, konuşmak, konuşmak, konuşmak istiyordu. Telegram’ı anlatıyor, anlattıkça da anlatıyordu… Haliç Konferansı’nda da aynısını gördük, o konuşmak, sabaha kadar da sürse konuşmak istiyor… Dinleyiciler de dinlemek. Ne dedi konferansta: “dinleyiciler güzel”. Gidişiyle “Yeni Nizam”ın tüm yükünü, çilesini o çekerken beleşçilik eden bizlere de ihtar ediyor Kumandan: “kolay lokma yok!”
Kumandan konuşmak, anlatmak istiyordu istemesine de, Telegram, hile hurda, yerli yersiz dedikodular ile Kumandan’la bizler arasındaki mesafeyi açmak için de durmaksızın uğraştı. Kamu oyunda “ademe mahkum edilen” Kumandan, bağlılarından da sistemli ve plânlı bir şekilde koparılmaya çalışıldı. Dünya gözüyle hasret kaldığımız Kumandanımızın şimdi her ân huzuruna çıkabiliriz. Ama o huzura da çıkmak kolay değil. Öncesinde karşısına çıkmak için kullandığımız tabir yine dile düşüyor; “Ne yüzle?”
Dolayısıyla O’nu bir suikastle şehit eden, devletin içine çöreklenmiş telegramcıları araştırmak ve bulmak başlıca ödevimiz. Bizim bu saatten sonra onları açığa çıkarmaktan başka işimiz olamaz. Tüm faaliyetlerimiz buna nisbetle yapılacak.
“Perde ardından bizi izleyen Kumandan var.” Duası duamız olmuş Kumandanımız var. “Allah’ım bizi intikamına memur et!”
Adımlar Dergisi bu şuurla hareket ederek kamuoyunda, sosyal medya aracılığı ile manşetler atıyor. Telegramcıların yaklaşık 20 yıldır yaptığı zulme sessiz kalanlar, Kumandan’ın telegramcılar tarafından bir suikastle şehid edilmesine de aynı duyarsızlıktalar.
“Bela umumi gelir” denir ya, bunun vebali tüm insanlığın üzerindedir ve kurtuluş kolay değil; bu suikastın hesabını ilgili herkes bir şekilde verecek, buna zerre şüphemiz yok.
Allah Azze ve Celle.
ZELİHA ARSLAN