AYLARDAN AĞUSTOS, GÜNLERDEN CUMA / GENÇOSMANOĞLU ETRAFINDA…

AYLARDAN AĞUSTOS, GÜNLERDEN CUMA / GENÇOSMANOĞLU ETRAFINDA…

Meşhur Malazgirt Marşı’nı hemen herkes bilir. Şiir olarak okumadıysa bile bir mehteran gösterisinde mutlaka kulağına çalmıştır:

Aylardan Ağustos, günlerden Cuma,
Gün doğmadan evvel iklim-i Ruma,
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma…

Yeni bir şevk ile gürledi gökler…
Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!..

Sene 1971… Malazgirt Zaferi’nin 900. yılı münasebetiyle açılan şiir ve roman yarışmaları edebiyatımıza birçok mühim eser kazandırıyor. Rahmetli Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun “Dünki Türkiye” serisinin ilk romanı Kilit bu yarışma vesilesiyle kaleme alınmış ve kendi türünde birinci olmuştur. Çok beğenilen bu romanın devamı geliyor ve sonrasında Anahtar, Kapı, Konak, Çatı vs. Türk tarihi ciddi anlamda bir romancı tarafından ilk defa “süreklilik” halinde kurgulanıyor. Batıda örneği bol görülen “tarihî-ırmak” romancılığın kapısı açılıyor

Yukarıda giriş kısmını okuduğumuz Malazgirt Marşı ise aynı yarışmanın şiir dalında birincisidir. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu bu şiirle yetinmemiş, bütün bir savaş hadisesini “Malazgirt Destanı” adıyla nazma döküp, kitaplaştırmıştır.

Şairlerin ölüm tarihleri genellikle ilginç tevafuklarla doludur. İlk aklıma gelenler; 26 Mayıs’ta doğan, büyük nefs muhasebelerini Mayıs’ta tadan ve kendisi için Mayıs ayının mühimliğine temas eden Necip Fazıl’ın doğum gününden sadece bir gün evvel, 25 Mayıs’ta vefat etmesi… Salih Mirzabeyoğlu’nun da tıpkı Üstadı gibi 09 Mayıs’ta doğup, Mayıs’ta vefatı… Yıllarca Adana’da yaşayan ve Adana’nın kurtuluş günü kabul edilen 5 Ocak tarihine dair, bu başlıkta birçok şiir yazan Arif Nihat ASYA’nın yine 5 Ocak tarihinde vefatı… Bir şiirinde “Haziran bulacak naaşımı” diyen nasipsiz şairlerden Cahit Külebi’nin Haziran ayında inanmadığı âleme göçü… 02 Temmuz 1993 Sivas hadisesinin başkahramanı ve yakılmaktan kıl payı kurtulan Aziz Nesin’in çok değil, sadece 2 sene sonra yine bir Temmuz ayında, 06 Temmuz 1995’te ölmesi… Ama bütün bu tevafukların en ilgi çekicilerinin başında, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun “Aylardan Ağustos, günlerden Cuma” tarihinde vefatı gelir. Bir şair düşünün ki, en ünlü şiiri Malazgirt Marşı’dır; en ünlü şiirinin en ünlü mısraı tarihe not düşmek üzere kaleme aldığı Aylardan Ağustos, günlerden Cuma’dır ve şiir gecelerinde, mehter marşlarında milyonlarca defa tekrar edilen bu mısra ile meğer bilmeden kendisinin ölüm tarihini düşmüştür. Gençosmanoğlu, 1992 yılının 21 Ağustos’unda, üstelik günlerden de Cuma iken vefat etti.

1929 yılında Elazığ’da doğan şairimizin Türk destanlarına merakı, genç bir köy öğretmeni iken Nihal Atsız’ın Bozkurtlar’ın Ölümü adlı romanını okumasıyla başlar. Sonrasında birçok nesli büyüleyen bu romandan o kadar etkilenir ki, onu şiire dökmeye karar verir. “Kür Şad İhtilali Destanı” bu etkilenişin ürünüdür. Gençosmanoğlu bu ilk şiirlerinde Nihal Atsız’ın etkisiyle Türklüğün ırkî ve savaşçı yönlerini öne çıkarır. Hatta bu ırkçı hava sonraki yıllarda kaleme aldığı Malazgirt Marşı’na kadar bulaşmıştır. Öyle ki, müslümanca bir dörtlüğün hemen ardından ırkçı temayüller “gizlice” devreye girer:

Sönecek Salibin bahtı
Yıkılacak Bizans tahtı
Yüce Peygamberin ahtı
Karanlıkta berk olacak.

Kan olursa yurt harcında
Parlar hilal gök burcunda
Tanrı izniyle acunda
Türk en üstün ırk olacak.

Yüce Peygamberin vaadinin karanlıkta yol gösteren şimşeğe benzetildiği bir yerde “Türk’ün en üstün ırk olması” diye bir gaye söz konusu olamaz. Bu tezat, ömrünün son demlerine kadar Atatürkçülüğü kimselere bırakmayan “Aydınlar Ocağı milliyetçisi” Prof.Dr.Mehmet Kaplan’ın bile dikkatini çekmiş ve haklı olarak eleştirmiştir.

Gençosmanoğlu’nun bu ve benzeri  şiirlerini sadece ferdi bir kafa karışıklığının ötesinde bütün bir Ülkücü camianın nerelerden geçtiğini ve hangi tezadlar içinde yol aradığına misal olarak incelemekte fayda var. Sadece Gençosmanoğlu değil, Türk-İslam Ülküsü’nün müellifi Ahmed Arvasi hocanın bile, 1960’lı yıllarda Türk Milliyetçiliği’nin temel prensiplerine dair yazdığı küçük risalede Gökalp tesiri şiddetle kendisini hissettirirken, 80’li yıllara yaklaşıldığında, meşhur eserinde İslâmi devlet prensiplerini yazmaya kadar uzanmıştır. Şüphesiz bunda başrol Büyük Doğu’nun etkisidir. Bazı “Allahsız Türkçülerin” soyca ve ruhça “halis Türk” Necip Fazıl’dan nefret sebebini burada aramalı…

Türk Milliyetçiliğinin çeşitli devirlerde İslâm’la ilişkisini yazacak araştırmacılar, politikacıların söyleminden ziyade şair ve yazarlardan yola çıksın. Bir camianın ruh ve kafa noktasında bulunduğu yeri, en iyi şairlerine ve sanatçılarına bakarak anlayabilirsiniz. Özellikle Gençosmanoğlu gibi günlük politikaya hep mesafeli durmuş, particilikten sakınmış eser sahipleri bu iş için biçilmez kaftandır.

İşte, yukarıda “Tanrı izniyle acunda / Türk en üstün ırk olacak” diyen aynı şair; bir dönem sonra Osmanlı’nın Kuruluşunu anlatan “Destanlarda Uyanmak” kitabını kaleme alır. Burada Ahmed Yesevi hazretlerinin diliyle Anadolu’ya gönderilen Horasan erlerine nasihat eder:

İnatla girmeyin soy sop faslına;
Kurtsa kurt, itse it; döner aslına.
Rum ülkelerinde Oğuz nesline
Peygamber kavlince öz verilmeli.

Doğru da budur. Tarihte hiçbir Türk hükümdarı ırk gayesiyle savaşmamış ve soy davası gütmemiştir. İnatla soy sop faslına girilmemesini tavsiye eden yukarıdaki dörtlük, hem şairin kafaca tekâmülünü göstermesi, hem de MİLLİYETÇİLİĞİN muhtaç olduğu iman zeminini işaretlemesi bakımından İslâmi ve tarihi gerçeklere çok daha uygundur.

Yine aynı şiirden şu dörtlükler, Osmanlı-İslâm idare ruhunu çerçeveleyen oldukça değerli  parçalardır:

Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir,
Temele taş bulmak gecikebilir
Devlete baş bulmak gecikebilir
Adalet gecikmez, tez verilmeli

İçinde olanlar bir nebze iman
Göğsünü mazluma eder süt liman…
Halkı ayırmadan kâfir, Müslüman
Açsa aş, açıksa bez verilmeli.

İşte, bu adalet fikridir ki; bizim DEVLET idealimizin temelinde yatar. Bir devletin temeli, ekmek, su, aştan ziyade adalet olmalıdır. “Türk en üstün ırk olacak” gayesinden, “halkı ayırmadan kâfir, Müslüman / Açsa aş, açıksa bez verilmeli” fikrine gelen şair, şüphesiz daha doğru bir yol üzerindedir.

Adaletin tez verileceği bir devlet hasretiyle, Aylardan Ağustos, günlerden Cuma vefat eden şairimize, bu Ağustos ayının Cuma günü Allah’tan rahmet dileriz. Mekânı cennet olsun.

 

Hakan YAMAN

 

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: