SANCAR KARTAL VE VALİZ
Sancar’la olan tüm anılarım ansızın zihnime film şeridiolarak düşer; onunla o yılları yaşamanın mutluluğunu hissederim, bu güne kadartanıştığım hiç kimsede ona dair işaret görmedim, o okuduğum en güzel kitaptı…
İkimiz de evin tek oğluyduk, uzaktan olsa da akrabaymışızsonradan öğrenmiştim ve annesi Ayşe anne beni saklambaç oynarken saklandığımbağında salatalıklarını yoluyorum sanmış, kovalamıştı…
İkimiz de evin tek erkek çocuklarıydık fakat o, baba, anneve ablalarının finansörlükleriyle kâh o şehir kâh bu kasaba yaşam kalitesiolarak bana fark atar, lâkin bu durumu bana hiç hissettirmez…
– “Otobüse binip buraya gelirken “nereye gidiyorum?” sorusu“kime?” sorusuna dönüşüyor, o kişi de cevab olarak hep sen oluyorsun be!” der,“özlemişim seni hadi kapışalım” derdi…
O Tekwando ben Aşhiara karate çalışırdık ve başlardık kırankırana vuruşmaya… Hiç gücenmezdik birbirimize; ben tekme yer, o yumruk, sonrayüzme havuzuna giderdik…
O Milli Görüşçüydü ben de Ülkü Ocağı reisi… Her yaz tatilindefarklı gelirdi… Okuduğu kitaplar değişti, dergiler değişti, kıyafeti,saçları, konuşması her sene başka hâller… Tek değişmeyeni benimle olansohbet, muhabbetti… Bir gün oda değişti:
– “Siz” diyerek konuşuyordu?
– “Biz kimiz be?! Şifreli konuşma bana! İki kitap, dergiokudun tuhaf tuhaf muhabbetlere girdin; canın sopa mı istiyo senin?!
– “Siz sistemin adamısınız lan! Tabiî ki senle benim farkımolacak!..”
Uyuz olurdum bu şekil konuşunca. Birde devamlı “Kumandanşunu dedi, bunu dedi” falan, başlar söze… İyi hatırlıyorum; cami şadırvanın daabdest alırken o yine bişeyler anlatıyor ve “Kumandan o konu hakkında şöyleder”…
– “Bu Kumandan her konuda niye hep bişeyler diyo aslanım?Kıldırıp namazını çektirse ya zikirlerinizi?”
– “Sen ne anlarsın fikirden faşist! Hadi namazı kılıp evegidelim, sana bişeyler vereyim de ufkun açılsın!..”
Gittik ve bir valiz dolusu dergi kitap… Çay demledim, başladımokumaya… Neler yazıyordu neler… Dehşetle kafamı kaldırdım…
– “Lan benim dostum benim devletimi yıkıp bayrağımı mıdeğiştirecek!?..”
Sabah ezanı okunuyordu, biz halâ orta yolu bulamamıştık, kalktıksabah namazını kılıp uyuduk..
Taraf Dergisi olsa gerek, Başbuğ’un Avşar boyundan, Avşarboyunun da bilmem ne kavminden olduğuna dair bir yazı… Dergi elde ocağa gidipihtiyar heyetinin masasına dergiyi atıp, birde onların kafalarını şeetmiş, birgün sonra koca puntolu daktilo yazılarıyla ocak kuralları, madde 1) “hiç kimse Başbuğ’usorgulayamaz, eleştiremez, madde 2) “hiç kimse Türk İslâm ülküsü dışında farklıideolojik kitap okuyamaz… vs…
Bir sene sonra Sancar yine bir valiz dolusu kitap ve yanındabir valiz daha; onda ise demir boru, ezan okuyan çalar saat, birde ufak elfeneri ampulleri…
– “Otur şöyleee sana meslek öğretecem. Bu iş alçı çekip boyayapmaya benzemez…”
Sonra ufak ampulü aldı, başladı maket bıçağıyla ampulündibine sürtmeye…
– “Napıyon sen?” dedim…
– “Şu ince teli düşürtmeden almam gerekiyor…”
– “Hee!”
Sonunda başardı, çalar saatin alarmına monta etti falân…
-“Niye ezan sesli saat? Pahalı lan bunlar, kol saati falankullansan?” dedim…
– “Ezanla tebliğ yapıp uyaracağım, sonrası günah bendengitti…”
– “İyi de sen bu işte amelesin arkadaşım, bir saatte birampul kestin de, teli kan-ter içinde montajladın 0 altı incelikte rezidanstelleri var elektrikçide. Ucuzda bir şey, onu alıp kullansan, daha seri üretimegeçsen?..”
Pis pis yüzüme baktı…
– “Usta mısın sen?! Şimdi mi söylenir insafsız!”
Sonra İstanbul’a gitti valizleriyle…
Sonra telefon geldi “Metris’te” diye…
İşlerimi halledip ziyaretine gittim. Metris nerededirbilmem, eniştelerin evlerinde misafirlikteyim. 4. gün falandı, onlardansıyrılıp bir türlü Metris’e Sancar’ı ziyarete gidemiyorum… İçimde bir daraltıvar. O gece rüyamda Sancar bana sitem yapıyor…
Salı günüydü, gittim Metris’i buldum. Ziyaretçilerin arasınakarıştım. Kontrol noktasına yaklaşırken ziyaretçilerin tuhaf muhabbetleridikkatimi çekiyor…
– “Senin kimin var?” diyor bir kadın diğerine…
– “Oğlum!”
– “Neden içerde?”
– “Gasp.”
– “Seninki?”
– “Kız kaçırma.”
Bende ise deli sorular…
Sancar’ın bunların içinde ne işi var?
– “Abla siyasi suçlular yok mu burada?”
– “Bilmem ablası”…
Haydeee! Allah kimseyi taşralı yapmasın! Koca pano varyazıyor: Pazartesi avukat görüşmesi, Salı 1. bölüm, Çarşamba 2. bölüm, Perşembe3.bölüm, Cuma avukat görüşmesi…
“Tamam, bugün Salı! 1. Bölüm, demek ki adli suçlulara ait… Yarıngeleyim siyasî suçlar herhalde 2. Bölümde?..”
İkinci gün yine aynı ziyaretçi sırası, yine aynı muhabbetler,yine adli suçlular, ben yine isyanlarda derken elleri belinde güneşlenengardiyan kılıklı herifi görüyorum…
– “S.Aleyküm!”
– “A.Selam!”
– “İki gündür geliyorum, hep adli suçluların günü. İbdacılarıngünü ne zaman?”
Adamın elleri bellerinden çözülmüş kafasını gökyüzüne kaldırmış,benle konuşmuyor hissi verme çabasıyla;
– “Cuma gel…”
– “Cuma avukat görüşmesi yazıyor?”
– “Sen gel ben alırım içeri…”
Adamın kafa hala gökyüzüne bakıyor… “Ne kadar tuhaf insanvarsa bu şehirde mi toplanmış?” Homurdanmalarımla gidiyorum…
Ve Cuma…
Dolmuşlara ayırdığım bir cep dolusu bozuk paralarım ve 4farklı marka yarımşar paket sigaralarımla üst baş arayan askerin zıvanadançıkma halleri…
Nihayet o “Cuma gel!” diyen gardiyan kılıklı adamınmasasında kimliği uzatışım…
– “Sen içeri girmemelisin!” demesiyle dellenişim…
– “Sebeb?”
– “Soy ismin tutmuyor…”
– “Kardaşım değil arkadaşım. Tutmaz tabi yasak mı?”
– “Değil de, çıkışta içeri alırlar, uyarayım dedim…”
– “700 km yoldan geldim, onu görmeden de gitmem! Sen onayla…”
– “İyi benden günah gitti…” demişti…
Bir hızla kapıdan geçmiştim ki, kapı alarm vermeye başladı.İki asker bir panik bana hücumdalar…
Tekrar arandım tarandım, iki adet kalem pil çıktı kimkoyduysa?..
– “Bu ne?!”
– “Kalem pil… Yasak mı?”
Bozuk paralar, 4 farklı marka yarımşar paket sigaralar,tespih, çakmaklardan deliren o asker kalem pili nedense görememiş bu kapıgörmüştü ya, fena fırça yemişti.
Nihayet Metris’e girmiş, puşili uzun saç ve sakallı garipkıyafetli birini Sancar zannetmiştim. Neyse haber verdiler geldi…
Başladık sohbete, derken…
– “Hakkını helal et. Geçen gece nöbet tutarken seningıyabını yaptım arkadaşa…”
– “Ne dedin ki?”
– “Kimseyi beklemiyorum fakat o geç kaldı, demiştim.”
– “Hangi gece sitem ettin?”
Rüyamda bana “trip” attığı geceyi söylemişti…
Sohbetin tam ortasında sigara uzattı…
– “Sağol yanıyor demiştim, güldü…”
– “Niye gülüyorsun?”
– “Yav sanki bu parmaklıklar yüzünden alabileceksin de,sağol yanıyor dedin ya.”
– “Doğru be, hiç farkında değilim.”
– “Muhabbet bu işte; perdeleri görmezsin” demişti…
– “İkindi vakti Kumandan Salih Mirzabeyoğlu görüşe çıkacak,onunla tanış!..”
– “Hiç kimse buraya geldiğimi bilmiyor, bende yollarıbilmiyorum, geç kalırsam endişe ederler, o vakte kalamam. Sana bir miktar paragetirdim, nasıl ulaştırıcam, kime vereyim?”
– “Başlatma parana! Sen geldin ya, bana yeterli…”
– “Sana lazım değilse ihtiyacı olan vardır, alın teri lan!Helal yani…”
– “Görevli bir arkadaş var bulur seni, verirsin. İhtiyacıolana veririm… Sen benim hatrıma Kumandan’la görüş ve çıkışta senitutuklarsalar şubede kendini ezdirtme, tüm suçu bana at! Zaten kalıcı değilim,nasıl olsa şehit olacağım!”
“İkinci büyük deprem çok yakın!” demişti o gece. Gültepe’yeotobüs beklerken olmuştu… “Burası dağılacak” demişti, dağılmıştı…
– “Gel yanıma şu şerefsizleri birlikte dövelim” demişti…
– “Askerlik dizlerden etti kardaşım benim, sana problemdenbaşka bir şey olmam ve senin uğruna öleceğin davayı anlamış değilim, senisevdiğimden sevdiklerine hürmet etmem yetecek mi?..”
– “Kumandan ne sorarsa doğru olanı söyle! İşte o ân “neden geldin?”sorusuna “senin için değil arkadaşım için” mi diyecektim düşüncesi geçmişti ki,Kumandan’ın tek önemli sorusu o soru olmuştu…
– “Neden geldiniz?..”
– “Sancar, o benim arkadaşım…”
Geri dönmüş Sancar’a seslenmiş ve Sancar’ın yakasından tutuptekrar sormuştu…
– “Sencer için mi?”
Sancar’ın yakasından tutmasına içerlemiştim biraz, belkiagresifce veya sitemli “o senin uğruna ölebilecek biri, neden yakasından oşekil tuttun” dercesine;
– “Evet o benim arkadaşım ve onun için geldim…”
– “Teşekkür ederim!..” demişti Kumandan…
Sonra 3 sefer Kumandan için gitmiştim…
Son gidişim, evinde, çalışma odasında tabutunun başında tümhücrelerime kadar onu hissedişim…
– “Kutbun Evliyası Seyyid Abdülhakîm Arvasî Efendimizintasarrufu altındayız. O kimi isterse içerde, kimi isterse dışarıda tutar. Çıkıştatutuklanabilirsin, ezdirtme kendini ve hakkını helâl et…”
Vedalaşıp ayrıldık ve dışarda benden önce çıkanları “transit”model minibüse koyuyorlardı ve sıra bana gelmişti…
– “Kimlik beyfendi!”
Verdim…
– “Kimi ziyarete geldiniz?..”
– “Sancar Kartal…”
– “Soy isimler uyuşmuyor?..”
– “Memleketler uyuşur. Kardeş değil arkadaşız…”
– “Tamam benimle geliyorsunuz…”
O ân karanlık gökyüzünün derinliklerinde Kutbun Evliyâsınınbana bakışını hissettim ve gökyüzüne baktım…
– “Efendim, askerini ziyarete geldim ve benim buradaoluşumdan kimsenin haberi yok, bu köpeği def ederseniz giderim…”
O ân o sivil geri döndü ve “siz İbdacı değilsiniz demi?”
Bu soru bana müthiş zor gelmişti…
“Değilim” desem sanki korkumdan demiş olacaktım?
Oysa buraya girmeden uyarılmış, korksam ziyarete girmez gerigiderdim?..
“İbdacıyım” desem İbda’yı bilmiyordum?.. İnsan bilmediğiniinanır, savunur mu?..
– “Sivas’tan Bingöl’e kadar tüm dağlarda hem yaz hem kışgeçirip yeni geldim sayılır ve iki dizim de sakat… Ben terörist kimdir iyibilirim bir de arkadaşım Sancar’ı, başka bir şeyi bilmem…”
Kimliği uzattı…
– “Hadi yoluna git…”
O gece kendime bir söz vermiştim İbda’yı öğrenecektim…
Fakat bu işler gayret ve nasip işi…
Allah gayretimizi ve nasiplerimizi hayr eylesin…
Ashab-ı Kehf ve Kıtmîr?..
Veya gemide yol alan paspas?..
Yavuz USTA / Kaynak: Facebook