ESSELÂM 3 – Necip Fazıl KISAKÜREK
ANNENİN ÖLÜMÜ
-11-
Medine
Yolunda anne…
Ve yanında Nur-Çocuk…
Dönüşünde, betbeniz uçuk,
Bir menzile varıp yatağa düştü.
Geleceği, rüyasında, açık görmüştü:
Onun oğlu, onun oğlu, beklenilen Peygamber;
Fânileri sonsuzluğa erdirici son rehber…
Genç annenin dudağında bir hazin şiir:
Her diri can verir, her yeni eskir;
Öleceğim ben de, hakikat!
Kalacak ismim fakat.
Büyük toplumda,
Oğlumda…
Elveda!
Dinmekte seda.
Ve açılmakta kafes…
Nur-Çocuk gözü, son nefes…
Yanakları ıslak, eriyiş bitim…
Anneden de öksüz kaldı babadan yetim.
Melek dedi: «Sahibi yok, Sevgilinin, Yârabbi!»
Dedi Allah: «Sevgilimin ancak benim sahibi!»
Üzerinde hiç kul hakkı kalmasın diye,
Bu nasip Allah’tan O’na hediye.
Ümm-ü Eymen, sevgili dadı,
Onun yanına aldı.
Yön, kutlu ülke,
Yol, Mekke…
***********************************************
BÜYÜK BABA VE AMCA
-12-
Ümm-ü Eymen O’na pek düşkün;
Canım, diyor; ruhum, bir tanem!
O da, sensin, diyecek bir gün:
Sensin benim ikinci annem!
Nur-Çocuğa şimdi bakmakta,
Büyük baba Abdülmuttalip.
Eşsiz tutmuş O’nu oymakta,
Nur soyunun güneşi bilip.
Yaş altı, derken sekizdir
Büyük baba öldü… Büyük fırtına…
Bütün Mekke sanki denizdir,
Cenazeyi almış sırtına.
Amcasına artık emanet;
Yeni evde yepyeni hava.
Bolluk, şenlik, meymenet;
Yeni evde başka bir yuva.
Kuraklık var; herkes duada…
Göğe döndü mukaddes parmak.
Bulut bulut cümbüş, semada;
Toprak havuz, gökyüzü ırmak.
Dört beş sene geçti, hep o hal;
Güler yüzlü, çekingen, mahzun.
Yollardadır gözü ihtimal;
Sır taşıyan yollar ne uzun!…
***********************************************
KERVAN
-13-
Yollara revan,
Koca bir kervan.
Binbir ayaklı
Bir tahtıravan.
Ya deve?… Ahenk
Şeklinde hayvan…
Tokmaktır deve,
Mesafe havan.
Çöl bir ejderha,
Deve pehlivan.
Bitmez tahammül,
Kesilmez tüvan.
Ateşten güller,
Güneş bahçevan.
Matralar kuru,
Ekmekler yavan.
Serapta saray,
Çeşme, şadırvan.
Gökte bir kavis,
Ki, elvan elvan.
Mavi, kırmızı,
Yeşil, erguvan.
Kervanda işte,
Nûrani civan!
Dört yanı melek,
Elpençe divan.
Başında bulut,
Güneşi savan.
Ey sema, açıl!
Direksiz tavan!
***********************************************
RAHİP BAHİYRA
-14-
Şam kervanı, amca Ebutalibin,
Dağda bir çatının önünde durdu.
Burası Bahiyra adlı rahibin,
Şehirlere küskün, inziva yurdu.
İsâ Peygambere bağlı Bahiyra…
Kuytularda, aklı fikrî mâverâ…
Baktılar ki, rahip kapıya çıkmış,
Yolcuları bir bir davet ediyor:
İçinizde, kuzum, yok mu acıkmış?
Buyrunuz hep birden yemeğe, diyor.
Yorgundular, ezgin, susuz, açtılar;
Davete sevinçle kucak açtılar.
Yemek sona erdi, başladı sohbet,
Bahiyrada sual cevap bahane.
Geldi, derken O’na sormaya nöbet;
Halleri nasıldır, fikirleri ne?
O sadık buluttu rahibe merak;
Kervanın başında esrarlı bayrak…
Muradım, çocuğun sırtını görmek;
İzin var mı, dedi, münzevî rahip?
Ne görsün, düşünce omuzdan gömlek?
Nur-Çocuk, nübüvvet mührüne sahip!
Bahiyra, haberli insan, haberden;
Beklenen Resulü bekleyenlerden…
Rahip dedi: İşte Son Kurtarıcı!
Gitmeyin, uçurum şimdi önünüz!
Kıyar O’na Şam’da Yahudi hıncı;
Malı civarlarda satıp dönünüz!
Oldu Bahiyranın istedikleri;
Başlarında bulut, döndüler geri…
***********************************************
YILLAR BOYUNCA
-15-
O ve asil amcası, bir deve hörgücünde,
Yurtlarına döndüler, Nur-Çocuk onüçünde
Zaman bir su dolabı, dalsın ve çıksın yıllar;
O’nun kısa bir zaman, koyun çobanlığı var.
Olur iş mi, Varlığın Tâcı çobanlık etsin?…
Bu bir işaret: İnsan güttüğünü gözetsin!
Herkes çoban, peygamber, sultan, başbuğ ve reis.
Sürüler ve çobanlar; işte insanlık!… Hadîs:
«Hepiniz çobansınız; müslüman sürücüdür.»
İslâmlık, güttüğünü ulaştırmak gücüdür.
Yaşı artık onyedi… İkinci sefer… Yemen….
Yol sonsuz, yön sayısız, fâniler tümen tümen.
O’na her kum tanesi diyor: Allah’ı düşün!
Ötesi var, ötesi, bu yalçın görünüşün!
Yaş yirmibir, önünde melekler belirmekte,
Henüz vakti gelmeyen Resulü bildirmekte…
Yüce ahlâk… Lâkabı doğru adam, El’emin;
İnsan ki, böylesini gördüğü yok, âlemin.
Gerçeğin dostu, O’na en küçük yalan, muhal…
Gülümserken de, hep o mahzun, düşünceli hal;
Ve fikir, dipsiz fikir, ebedîlik süresi…
Kum tanesinden küçük, bastığı Arz küresi…
Putlardan iğreniyor, öz babadan soyunca;
Bir, yalnız Bir, çokluklar ve sayılar boyunca…
O’na sermaye verdi, dul ve zengin Hadice;
Şam yolunda ticaret, gidiş geliş…. Netice:
Büyük kâr… Hadice’nin fakat muradı başka;
Büyük kadın tutulmus büyük ve ulvî aşka…
Gördüğü sadık rüya diyor ki, kendisine,
Zevce olacak, İki Cihan Efendisine…
***********************************************
HADİCE-TÜL-KÜBRÂ
-16-
Mukaddes genç adam yirmibeşinde;
Hadice-tül-kübrâ kırkına doğru.
«Beni alırlar mı?» O’na bir soru…
Kâinat Fahrinin cevabı: Evet!
Halkalandı Kureyş; meclis, ziyafet
Bütün Mekke ünlü günün peşinde.
Karşılıklı ahenk ahenk hutbeler;
Sayılıp döküldü, ünler, rütbeler;
Ve Allah ismiyle kıyılan nikâh…
Hadice’nin evi Nura karargâh…
Bu evde en büyük çifti dünyanın,
Bu evde gerçeği sadık rüyanın.
Ondan, Peygamberin bütün evlâdı:
Zeynep; Rukiyye, Ümm-ü Kelsum;
Ve sonra Fâtıma, Betûl ve Masum…
Hadicenin gönlü O’nun gönlüdür;
O’nun dışındaki her şey ölüdür.
Ruhunda ne varsa hep O’ndan aldı.
Bir seziş, bir inanç, gök kadar derin…
İlk odur, birinci kaydı defterin;
Müslümanlıkta bir, kadınlıkta bir…
Hizmette, şefkatte, yakınlıkta bir…
Hadice, Hadice, büyük ve temiz;
Öz anneden daha aziz annemiz…