KUMANDAN MİRZABEYOĞLU’NDAN SONRA – VII / anektod-intiba-varidat

Kumandan’ın Hastaneye yatışının 11. gününde ağız yoluyla gırtlağa kadar dayanan solunum cihazının çıkarılması ile alâkalı doktorları bizimle ve aileyle görüşmek istedi. Mevzu bahis solunum cihazının 7 ila 15 gün arasında kalması halinde gırtlak ve ağızda enfeksiyona-yaraya yol açacağı için cihazın sökülüp, gırtlaktan bir delik açarak solunumun sağlanması hedeflenmekte. Ailenin onayından sonra ertesi gün bu işlem yapıldı. Elbette Çayan Hoca’ya da durumu ilettik ve kendisi bunun “müsbet bir gelişme” olarak değerlendirdi. Yapılan işlem; kesmek veya bir ameliyat operasyonu değildi, iğne deliği açılarak sonrasında bölgenin genişletilmesiyle oluşturularak hortumun takılması işlemiydi. Öyle ki bizler, aramızda Kumandan ayağa kalktıktan, sağlığına kavuştuktan sonra acaba o deliğin izi kalacak mı diye değerlendirme yapıyorduk.

Kumandan’ın şehadetinden birkaç gün evvel, haber kirliliğini önlemek adına bir whatsapp grubu kurmuştum. Ali Osman Ağabey’in teklifiydi bu, kendisi: “Kumandan’ın yanından çıkınca kimseye bilgi verme, önce Hayran Hanım veya kızı Elif’e bilgi ver, sonra bana söylersin” demişti. Soran arkadaşlara da tek tek anlatmak hem yorucu oluyor hem de yanlış anlaşılmalara sebeb olabiliyordu. Tüm bu bilgi akışının sağlıklı olabilmesi adına Ali Osman Ağabey’in isteği üzerine, Kâzım Albayrak, Sadettin Ustaosmanoğlu, Mehmet Tarakcı, Tayyar Tercan, Aydın Alkan ve Abdullah Kiracı’nın olduğu bir grup kurdum. Açıklamaları, yani Kumandan’ın yanına gidip geldikçe güncel gelişmeleri paylaşıyordum. Öyle ki tüm kayıtlar daha sonra çeşitli sebeplerden dolayı benden silindi. A. Alkan gönüldaşımız sağ olsun iyi bir arşivci olduğunu bir kez daha göstermiş oldu ki hatırlayamadığım detayların kayıtlarını ulaştırdı.

15 Mayıs akşamı Kumandan’ımızın tüm stabil durumu radikal değişiklikler göstermeye başlamıştı. Öyle ki, yoğun bakım sorumlusu Dr. Murat beni yanına çağırarak hazırlıklı olmamızı söyledi. Ailesine haber verilmesini benden rica etti; Hayran Hanım henüz evine istirahate gitmişti, kızı Elif’de öyle… Hayran Hanım’ı aradım, acele gelmelerini istedim. Wp grubuna ve Ali Osman Ağabey’e de bilgi aktardım. O gece çok hareketli geçti, gece yarısına kadar durumu az da olsa biraz stabile dönmüştü nihayet.

Sabaha kadar ayakta kalmaya çalıştım, keza gönüldaşlar da öyle. Anadolu’nun da çeşitli yerlerinden son haberi alan herkes (Kumandan’ın kötüleştiğini, kalb ritminin düştüğü, tansiyonun dipleri gördüğü haberi de yayılmıştı artık) gelmişti.

Sabah saatleriydi, ayakta kalacak takatim tükenmişti, Kumandan’ın yanına belki de o gece 50 defa girip çıkmışımdır. Eve gidip duş alıp hızlıca geri gelmek niyetiyle motosikletime binerek eve gittim. Motordan indiğimde Aydın’ın defalarca beni aramış olduğunu farkettim, yüreğime birşeyler oturdu… Nefes alamaz hale geldim, Rabbim sen yardım et… Aydın’ı aradım hemen, sesi titriyor ve heyecanla konuşuyordu: Koş, Kumandan’a müdahale ediyorlar, acele gelmelisin, Kumandan kötüleşti, kalp masajı yapmaya başladılar…”

Ya Şafi!

Derin nefes almak istiyordum ama bir türlü nefes alamıyordum, etrafımda rutin olarak devam eden insan hareketleri ağırlaşmaya, ayaklarımın altındaki yer kaymaya, sesler duyulmamaya başladı. Ne yapacaktım ki? Ne yapmalıydım ki? Telefonla sanırım Aydın’ı bir daha aradım, az evvel duyduklarım doğru muydu, hayal miydi bunu soracaktım, meşgûl… Bir daha aradım ve bir daha, meşgûl… Kulaklarım duymaz olmuş, nefes alamaz halde kendimi eve zor attım, abdest aldım hızlıca ve tekrar motora binip yola çıktım.

Bu süreç içerisinde 45 küsür yada 50 küsür dakika Kumandan’a kalp masajı yapılmış. Hastane bahçesine geldiğimde gönüldaşların genelinin durumdan haberlerinin olmadığını gözlemledim, Ali Osman Ağabey ile karşılaştım, bana “Aydın nerede, ne oldu, sen neden hızlı hareket ediyorsun? Kumandan’a bir şey mi oldu? Konuş, konuşsana!” diyordu… “Bekleyin Ağabey ama bilin ki Kumandan’a müdahale ediliyor” diyebildim, hızlıca yoğun bakım ünitesine girdim, Kumandan orada öylece uyuyordu… Aydın, Kumandan’ın elini tutmuş mahzun vaziyetteydi. “Kumandan şehid oldu” diyebildi… Dr. Murat: Maalesef kaybettik, 1 saate yakın masaj yaptım ama olmadı, başınız sağ olsun.

Yoğun bakım ünitesi koridorları artık engellenemz insan akınıyla dolmaya başlamıştı, Aydın’a dışarı çıkacağımı söyleyerek ayrıldım, Ali Osman Ağabey’in yanına gittim… Dışarıda henüz ne olduğunu anlayamayan insan kalabalıklarının beni izleyişini hatırlıyorum, Ağabey ile artık karşı karşıyayız; şimdi, ne söyleyeceğimi bilemez haldeyim, göz göze geliyoruz, benden açıklama bekliyor fakat konuşamıyorum… “Kumandan nasıl? Durumu nasıl? İyi mi? Bir şey mi oldu?” dedi hızlıca, sesi titriyor, gözleri titriyor… “Ağabey, başımız sağolsun Kumandan’ımız şehid oldu” dedim, ağabey sustu, başını öne eğdi, iki adım yürüdü, durdu, olduğu yere çöktü…

(…)

Yazımızın bundan sonraki bölümünü, Kumandan’ın kah hastane sürecinin başından beri hazır bulunan, kah peyderpey oradaki hadiselere şahid olan kişilerle yapacağım mülâkatlarla sürdüreceğim.

Bazı tarihleri, veya hadiseleri aktarırken sıra kayması olmuş olabilir, bundan dolayı mazur görünüz. Eksik gördüğünüz veya eklemek istediğiniz hususlarla alâkalı da iletişim numaramı bilen bilir veya Adımlar dergisinden bana ulaşabilirler.

DEVAM EDECEK…


MEHMED DEDEOĞLU

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: