İTALYA’DA DOĞAN YENİ GÜNEŞ

Selim Gürselgil

Cihan Harbi sonrasında ülkeden kaçan İttihatçı liderlerin (Enver Paşa’nın diyelim) amacı, Türkiye-Almanya ve Rusya arasında yeni bir ittifak oluşturmak ve savaşı sürdürmekti. Ancak bu mümkün olmadı. Almanya’nın savaş yanlısı subaylarını Batılılar tasfiye ettiler. Sovyetler de İttihatçıların beklentilerinin aksine, onlarla değil, Mustafa Kemal Paşa ile anlaşma yoluna gitti. İttihatçı liderler, bulundukları ülkelerde tek tek avlandılar ve safdışı kaldılar. Bu dakikadan sonra Batılıların bütün stratejisi, Kemal Paşayı Sovyetler’den uzaklaştırıp Batı yanlısı bir çizgiye çekmekti. Churchill, gerek Meclis konuşmalarında, gerekse Başbakana bizzat başvurularında bu stratejininin önemini ısrarla vurguladı.

Belki Lloyd George’un Türkiye’yi yok etme ihtirası yine de kırılmayacaktı. Fakat 1922’de İtalya’da Mussolini işbaşına gelip Batı karşıtı bütün hareketleri destekleyeceğini ilân edince, bu, Batı’da bir deprem etkisi yaptı. Daha zaferin sarhoşluğunu üzerlerinden atamamışlardı. Emperyalizmi arkadan vuracak bir gücün ortaya çıkması, Batı için jeopolitik bir kâbus oldu.

Türkiyenin Batı ile uzlaşması zor olmadı. (Burada yıllardır savunduğum tez: Lozan bir zafer olmadığı gibi bir hezimet de değil, bir uzlaşmadır.) Türkiye artık Batı çizgisindeydi. Tam da Churchill’in istediği gibi Sovyet yayılmasına karşı bir tampon olacaktı. Aynı zamanda Mussolini’yle yakınlaşmasına da gerek kalmayacaktı. Böylece Türkiye’de demir yumruk altında tutulması gereken üç kesim, daha ilk anda ortaya çıktı: Halk arasında çok kolay yayılma istidadı olan İslâmcılık/Osmanlıcılık, aydınlar arasında el sıkışmayla bulaşan Komünizm, tahsilli gençler arasında hapşırmayla geçen milliyetçilik…

Türkiye milliyetçi politikaları hızla terketti. Etiler, Sümerler, Akadlar gibi daha ütopik ve sahte bir milliyetçiliğe sarıldı. Türk Ocağı kapatıldı. Batı karşıtı milliyetçiliğe yol açabilecek her türlü gelişmenin önü alındı.

Ancak Mussolini sempatisi, toplumdan korkulurken devlet kademelerinde uç verdi. Subaylar arasında bu akımdan etkilenmeyen hemen hemen kalmadı. Hatta hükümet kadrolarında bile akım yayıldı. Mussolini hayranlarının başında İsmet Paşa geliyordu. O ve arkasındaki subaylar, Mustafa Kemal’in sofrasındaki liberallere ateş püskürüyorlardı. En sonunda İsmet Paşa bütün cesaretini topladı, Cumhurreisin karşısına çıktı ve ona “İtalya çizgisi”ni önerdi. Cumhurreis önce ciddiye almadı. Baktı muhatabı ciddi, hemen onu görevden alıp yerine liberal bir Başbakan getirdi. İsmet Paşa hemen boyun eğmedi. Emirlere karşı gelmeye, Cumhurreisi takmamaya başladı. 1937-38 yılları ülkenin tepesindeki bu gerilimle geçti. Ancak Cumhurreis aynı zamanda ağır hasta olduğu için gerilim çatışmaya dönüşmedi.

Cumhurreis ölür ölmez İsmet Paşa’nın neye güvendiği ortaya çıktı: Ordu arkasındaydı. Derhal harekete geçtiler, Meclisi kuşattılar ve silâhlarını meclise çevirdiler. “İsmet Paşa’dan başka hiç kimseyi Cumhurbaşkanı seçtirmeyiz!” Bu, pasif de olsa, Cumhuriyet tarihindeki ilk darbe sayılabilir. Doğal olarak hiç kimse, hatta korkudan Bayar bile İsmet Paşa’dan başkasına oy veremedi. İsmet Paşa Cumhurreis olunca derhal faşizmle dirsek temasına geçti ve el altından özellikle Hitler’le işbirliği yaptı. (Bununla ilgili çok şey anlatabilirim.) Ancak savaşı Batılılar kazanınca, Türkiye mecburen bir kez daha Batı’ya yanaştı.

İmdi… İtalya’da yeni bir güneş doğuyor. Türkiye’nin Mussolini ile işbirliği yarım kalmış bir sevda olabilir, fakat İtalya’nın yeni lideri Georgia Meloni ile ittifakını engelleyecek hiçbir şey yoktur. Bu kadın, zekâsı ve vicdanıyla dünyayı değiştirebilir. Yeter ki güç bulsun.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: