SİYASET, TAM OLUŞ-YARIM OLUŞ, SİSTEM-İSTİKAMET, ÜMİT-ÜMİTSİZLİK…

Alaaddin Baki AYTEMİZ

İşlerine geldiği yerde Üstad Necip Fazıl’ın CHP karşıtlığından bahseder ve günlük politik menfaat temini için bunu kullanmaktan çekinmezler.

İşlerine gelmediği yerde de İslamî iddialı partinin iktidara gelmesine Üstad’ın karşı olduğu akıllarına gelmez.

Üstad İslâmî iddialı partinin iktidara gelmesine niye karşı olmuştur?

Tam olmanın mümkün olmadığı yerde, yarım oluşun çirkin görüntüsünü vererek, İslâm buymuş dedirtmemek gerektiği için karşı olmuştur.

Yarım oluşun, tam oluşun önünü açmak şöyle dursun, bilakis yolu tıkayacağını bildiği için karşı durmuştur. “Yarım oluşlar, tam oluşları engeller.”

Müslümanın esas gayesi iktidar olmak değil, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Başarı Allah’tandır. Şayet iktidar da diğer dünyalık vasıtalar gibi Allah’ın rızasına hizmet etmeyecekse, zalim olmaktansa mazlum olmayı tercih etmek gerekir.

İktidar, içerideki oluşun dışarıya aksettirilmesinin en geniş çaplı vasıtasıdır. Bu vasıtanın kullanımı, iç oluş şartlarının oluşmasının istikamet yoluna girildiğinde meşruiyet kazanır. Evet, olmanın sonu yoktur, tam olmak diye bir şey de yoktur. Bundan dolayı da olmuş mu olmamış mı diye bakılmaz, olma yoluna girmiş mi, istikamet üzere mi diye bakılır. Şayet olma yoluna girilmişse, istikamet üzereyse, tedrici oluştan bahsedilebilir. Yani hiç kimseden her şeyi bir ânda çok mükemmel yapması beklenmez. Her şey kendi iç oluş kural ve kaidelerine bağlı olarak tedricen olur. Bu tedrici oluş, kendi kural ve kaidesi dahilinde yavaş da olabilir hızlı da. Ama olmak için önce oluş yoluna girmek, istikamet sahibi olmak gerekir. İstikamet olmadan oluştan bahsedilemez. İstikamet olmadan ortaya çıkan doğrular da rastgele niteliktedir. İstikamet nedir bilmeyen insanlar, bu rastgele oluşlarla, geçmişe göre yaptıkları değerlendirmelerle, kıyaslamalarla kanaat getirseler de, meselenin tam oluş olduğunu, bunun da istikamet üzere oluş yoluna girmekle mümkün olduğunu bilenler, bu rastgele yarım oluşlara pirim vermezler.

Hüsnü zan, istikamet üzere olan için caridir. Bilirsin ki, bugün yanlış ve eksik de yapsa da, istikamet üzere olma gayretinden dolayı, bu eksiklikler ve yanlışları giderecektir. Diğer türlü, yani istikamet üzere olmayana gösterilecek olan hüsnü zan, Hazreti Ebubekir Efendimiz’in cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşelidir hikmetine toslar. Evet, İslâmda her şey yerinde güzel, o hüsnü zan rahmete çıkar bu cehenneme. Nerede nereye bakacağını bilmek gerek. Diyalektik diye tekrar etmek değil marifet, bunu şuurlaştırıp, bünyeleştirmek ve doğru kullanımını misâllendiriyor olmak gerek. Yoksa, diyalektik demekle diyalektik olmaz; bal bal demekle ağız tadlanmaz.

Herkes istikametten bahseder de istikamet nedir?

Nasıl olur?

Bizi tam oluşa ulaştıracak istikamet, sistem şuurudur. İnsan ve toplum meselelerinin çözümünün “sistem çapında fikir”le olacağını idrak etmek ve bunun dışında, sistem çapı haysiyetinde olmayan fikircikleri istikametten saptırıcı belleyip, bunlara tavır alabilmektir.

Sistem şuuru olmadan da bazı doğruların altına imza atılabilir. Ama bunlar kemmiyet olarak büyük çaplı da olsalar, tesadüfi olduklarından, bir çiçekle bahar gelmez dedirtecek ümitsizliğe mevzuu iken, sistem şuuruyla ortaya konulan en küçük çaptaki bir doğru bile, tohum keyfiyetini haiz olması bakımından büyük ümitlere mihrak teşkil etmesi gerekendir. Ümidimiz var, çünkü sistem şuuruyla iş görme azmini terketmedik. Bunun karşılığı olarak bugün elimize çok küçük şeyler geçiyor olabilir, olsun.

Lider de istikamet üzere olduğunu bildiğimiz, yolumuzu en şaşamaz istikamet bilgisi ile gösterendir. İçimizde bunu kim en iyi yapıyorsa o… Kendinden Zuhur’un gayesi de budur. Oluş hakikatini nefsinde görmek ve bu hakikat üzere başkalarını da tanımak. Neticede de emaneti ehline verin ölçünün gereğini yapabilecek keyfiyete erebilmek, şahsiyet olabilmek, nefsinin bağından kurtulup hürriyete erebilmek. En şaşmaz istikamet bilgisi nefsinde mi yoksa bir diğer arkadaşında mı tecelli etmekte; bunu idrak edip nefsinin yolu kesmesine müsaade etmeden, hür çabasıyla liderliği takdir edebilmek. Kemmiyetler değil, keyfiyetler ölçü. Kemmiyet tecelli etmemiş filan. Kendisi o kemmiyete dahil mi? Evet, neticede tren hareket ederse atlayan çok olacaktır. Mesele treni hareket ettirenlerden olabilmede.

Biz istikametten şaşanlardan olmayalım da; tevfik Allah’tandır.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: