ÜSTAD’A ATILAN İFTİRALAR

Selim GÜRSELGİL

İslâmî dünya görüşünün gerekliliğini ilk defa idrak eden, onu bir sanat edasıyla bulutların üstünden yere indiren, metodunu ortaya koyan ve tarih muharebesini temellendiren, Necip Fazıl olmuştur. Onu bu misyonu içinde ilk ve tek örnek hâlinde keşfeden, İslâmî dünya görüşünü O’ndan miras alarak kalem kalem geliştiren, olanca derinlik ve geniliğiiyle yeniden düzenleyen, fikrî erişilmezliği içinde muazzam bir diyalektik halinde mimarisini oluşturan da Salih Mirzabeyoğlu…

Bu benzeri olmayan dünya görüşünü görmek, incelemek, anlamak, gerekirse eleştirmek yerine, işi magazin seviyesinde ele alanlar, bu seviyesizliklerini kimse görmüyor sanarak, Üstad’a ve Kumandan’a b.k atmaya çalışanlar her zaman vardı. Onlara bazen hiç aldırmadık, bazen tersimize geldi ağızlarının payını verdik. Şimdi yeni bir örnek var. Bir şey söylemek lazım mı, emin olamıyorum.

Feto’nun eski tetikçilerinden, ismini bile bizden çaldıkları Taraf gazetesinin borazanlarından, pabucu pahalı görünce sıvışıp mahkemede “kandırıldık, her söylediğimiz yalanmış, suçumuz kötü gazeteci olmak” diyerek kıvıran, bu kıvırmasıyla İhlâs Holding’in kanatları altında yer bulan, hâlen Karar’da liboşluğun faziletleri üzerine döktüren, aslında ne bir dünya görüşü olan, ne de olması gerektiğine dair bir idrak haysiyeti taşıyan, öylesine Amerikan modacısı bir tip… Diyor ki, “Necip Fazıl davası için yalan bile söylüyordu. Lozan’ın gizli maddeleri olduğu yalanını 1940’larda ilk defa o ortaya attı.”

Ben buna lafa laf kabilinden cevap verebilirim. Yalnız Lozan meselesi çok fazla ayak altına düştü. Herkes aklına gelen her şeyi söyledi hakkında. Bu konuda konuşurken o seviyesizliğe düşmüş görünmek istemen. Lozan konusu, bu hakkında her şey söylenebilir yönüyle K. Mısıroğlu müritlerinin konusudur. İşin bizim bulunduğumuz İslâmî dünya görüşü yönünden konuşulabilir tarafına gelince…

Lozan Antlaşması açık müzakerelerden çok gizli pazarlıkların ürünüdür.

Taraflar sadece resmî delegeleriyle müzakere masasında konuşmamışlardır. Heyetler arasında pek çok laf götürüp getiren, tarafları belli çıkarlar etrafında uzlaştırmaya çalışan, pek çok gayriresmi isim, iş adamları, şunlar bunlar sonuca etki etmiştir. Bunlardan biri de Türkiye Hahambaşı Haim Nahum’dur. Türkiye, İngiltere, ABD, Fransa heyetleri arasında defalarca mekik dokuduğu, antlaşmada gizli ve önemli rol oynadığı ve görevini tamamladıktan sonra da Mısır’a kaçtığını, ilk defa Necip Fazıl anlatmıştır. Ondan 20 yıl sonra, özellikle Rıza Nur’un hatıralarının yayınlanmasıyla bu herkesçe bilinen bir konu hâline geldi. Ama 1940’ların zor şartlarında bunları dile getirmek, buradaki liboş yazar gibi, zoru görünce “kandırılmışız, tek suçumuz kötü gazeteci olmak” diyecek köftehorların harcı değildir. Bundan dolayı Üstad’ı takdir edecek yerde “yalan söyledi” diye kınamaya kalkmak, pislik yapmaktır.

Her neyse biz dünya görüşümüzün özelliklerini anlatmaya devam edelim. Bunlar kafası boş, hakikat namusundan habersiz tiplerin oyuncakları. Biz onlarla oynamayacağız, yolumuzda yürüyeceğiz.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: