ASKERÎ MANEVRA TABİRİ ÜZERİNE

Ayhan SÖNMEZ

Askeri pratisyenler ve düşünürler, savaşın kendi has tuhaf dinamiklere ve mantığına tabi benzersiz bir teşebbüs olduğunu uzun zamandır kabul ettiler. Gerçekten de, savaşın mantığı çoğu zaman doğası gereği paradoksa dair görünüyor. Strateji tarihçisi Edward Luttwak, bir hedefe doğru ilerlemek için iki yol arasında tercih yapan bir ordu örneği veriyor: Biri asfalt ve doğrudan, diğeri dolambaçlı ve çamurlu. Luttwak göre tercih paradoks olabilir; çünkü yalnızca savaşta kötü bir yol, tam da kötü olduğu için iyi olabilir. Kötü yol tercihinin faydası, elbette, düşmanın bunu pek beklememesi ve böylece ilerleyen kuvvetin düşmanın savunmasını atlatmasına izin vermesi gerçeğinde yatabilir.

Savaşı basitçe nasıl tarif etmeli: Diğerinin silâhlı direniş gösterme kabiliyetini dumura uğratmak gayesiyle birbirlerine karşı silâhlı güç kullanan organize insan grupları. Bu gayeye elbette düşmanı öldürerek, yakalayarak, sahadan kovarak yahut savaşma iradesini yok ederek ve direnme kabiliyetini kırarak ulaşılabilir.

“Örgütlü insan grupları” dediğimizde, bu sadece dostu düşmandan ayırmanın en kaba mânâsı değil; siyasî biçim, yani “biz” ve “onlar”ın özdeşleştirilmesi. Bir savaşı muharebe yapan şey, kaba, hayvanî şiddet değil, bazı siyasî konuların işin içinde olmasıdır.

En müşahhas ve en temel savaş şekli, eşit büyüklükte, eşit değer silâhlarla teçhizatlı ve aynı sahada iki tarafın düzensiz bir yakın dövüşte birbirlerine saldırmasından meydana gelir. Bu tür bir sahne öğreticidir. Bunu savaşın en iptidai şekli olarak düşünürsek, iki tarafın da herhangi bir avantaja veya güce sahip olmadığını görebiliriz. Savaşın sonucu, benzer şekilde silâhlı adamlar arasındaki, bire bir savaşan çok sayıda yakın dövüşün toplu sonucu olacaktır. Genel olarak, böyle bir savaşın sonucu neredeyse tamamen şansa bağlı olacaktır. Lliderin akerlerini cesaretlendirmekten ve kazanmak için dua etmekten başka yapacak bir şeyi yoktur. Bu şekilde herhangi bir manevra mevzu bahis değildir.

Clausewitz, savaşın üç dinamik güç arasındaki bir etkileşim olduğuna inanıyordu; bunlar şiddetli duygu (ölüm korkusu, düşmandan nefret, kana susamışlık vs), rasyonel hesaplama ile plânlama ve saf şans-rastgelelik. Farazî ilkel savaşımız, yani düzensiz yakın dövüşten ibaret bir çatışma, rasyonel hesaplamanın etkisinin olmadığı bir savaştır. Kazanan tamamen şans-rastgelelik eseri ve savaşçıların korku, nefret ve cesaretleri arasındaki etkileşimle belirlenecektir.

Şu hâlde askerî tarih, rasyonel hesaplamanın etkisini en üst seviyeye çıkarıp, şiddetli duygu ve şans-rastgelelik etkisini en aza indirerek savaşı kontrol etmeye çalışan adamların hikâyesidir.

Askerî pratisyenlerin bunu başarma yolu, savaş alanında avantajlı asimetriler diyeceğimiz şeyi geliştirmek ve kullanmaktır. Bir asimetri teknolojik olabilir; meselâ bir ordu diğerinin sahip olmadığı yeni bir silâha sahip olabilir. Asker sayısı veya ateş gücü açısından olabilir. Bir asimetri coğrafî olabilir; belki bir tarafın suya, yiyeceğe veya yakıta daha iyi erişimi vardır. Savaş alanını savunma yapılarıyla değiştirerek elde edilebilir. Vesaire…

Bir asimetrinin oluşumu manevra ile alâkalıdır. Manevra, savaş alanında kasıtlı olarak bir asimetri meydana getirmek gayesiyle büyük birimlerin organize ve maksatlı hareketidir. Bu asimetriler ve ürettikleri avantajlar, nihayetinde, manevra savaşının, manevra kuvvetini proaktif savaşçıya dönüştürmesi, savaşın temposunu ve mihrak noktasını dikte etmesi ve düşmanı reaktif olmaya zorlamasında ibarettir.

Manevranın döngüsü veya merhaleleri, gözlemleme, yönlendirme, karar verme ve harekete geçme suretiyle açıklanabilir. “Karar verme”, unsurların aşırı derecede karmaşıklığından çıkıp tipik bir sezgiye dairdir. Manevra, savaş alanında onu reaktif olmaya zorlayan beklenmedik vaziyetle, düşmanın karar mekanizmasının çalışmasını engellemeyi amaçlar. İdeâl olarak, dahice bir manevra, düşmana kendi proaktif eylem başlatmak imkânı vermemektir. Onu, manevra kuvvetinin proaktif hareketlerine sürekli bir reaksiyon döngüsüne hapsederek, savaşın geri kalanında düşmanı geri adım attırmaktır.

Manevra savaşı genellikle yıpratma savaşının tersi olarak görülür. Söyle ki, yıpratma savaşı, üstün güce karşı, veya üstün bir güç tarafından uzun süreli ve istikrarlı bir şekilde uygulanmasıyla düşmanının savaşma gücünü bir şekilde düşürmeyi amaçlar. Manevra savaşı ise, bir savaş alanı asimetrisi kazanarak ve bundan istifade ederek düşmanın savaşma gücünü olabildiğince hızla yok etmeyi amaçlar. Kararlı bir angajman, hızlı ve kesin bir zafer imkânı vermekle manevranın avantajı bariz görünse de; aynı zamanda hızlı ve kesin bir yenilgi ihtimalini de içerir.

Böyle olunca manevra savaşı ekseriyetle yıpratma savaşında açık bir dezavantaj içinde bulunan ordularla ilişkilendirilir. Daha zayıf malzeme veya lojistik kapasitesi düşük, küçük ordular gibi, yıpratma savaşına maruz kalıp, menfi bir asimetri ile zorlandıklarında, bunu manevra yoluyla pozitif bir asimetri ile takas etmeye çalışırlar. Bir ülke farzedelim, sürekli nahoş bir gerçekle yaşayan, rakiplerinden gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı sabit dezavantajlarla malûl, coğrafî olarak doğal savunması olmayan bir yere sıkışmış ve demografik zaafı var. Böyle olunca, uzun süreli bir savaşta yenilgi kaçınılmaz, dillere destan olacak belki ama muhteşem bir şekilde kaybedecekleri gerçeğiyle yüzleşmek mecburiyetindedir. İste buna asimetri diyoruz. Menfi asimetrilerini telafi etmek için savaş alanında müsbet asimetriler bulmayı gerektirecek bir savaş tarzına yönelecek. Almanlar buna “hareket savaşı” adı verdi… Bu, “pekozisyon savaşı” veya yıpratma savaşı ile zıttı. Daha küçük nüfusu ve doğal savunmadan mahrum bir coğrafyaya sahip olmakla, Prusya, vaziyeti itibariyle bir savaşı kaybedecekti ve bu nedenle de bir hareket savaşına girmekten başka bir yolu yoktu.

Şimdi, Prusyalılar ve daha sonra Almanlar, kesinlikle manevra savaşının yegane uygulayıcıları, hatta en iyileri değillerdi. Fakat bir savaş ilmi olarak manevra hakkında derinlemesine düşünen ilk askerî kuruluş onlardı ve bu nedenle terminolojilerinin çoğu standart hale geldi. Ayrıca bu standartlaştırma Clausewitz’in yazılarıyla sağlamlaştı. Onun kazandırdığı iki terim bu yazı konusu olan manevra açıklaması için önemlidir. Birincisi, Almanca, “schwerpunkt” kelimesi. Türkçe “odak noktası”. Bununla, ordunun savaşma gücünün eşit olarak dağıtılmasından ziyade savaş alanında belirleyici bir noktada yoğunlaşmasına atıfta bulunuluyor ve savaşı yönetmeyi tarif ediyor. Düşmanın oluşumunda hem hayatî hem de zayıf bir şekilde savunulan bir noktayı belirlemek ve orduyu bu odak noktasına yöneltecek manevrayı yapmak ve düşman karşılık veremeden hemen saldırmak.

Başka bir savaş teorisi de buna parelel. “Savaşın temel ilkesi”, “belirleyici bir noktada, güçlerimizin en büyük kitlesiyle, birleşik bir çabayla hareket etmek”tir.

Bir savaşın operasyonel işleyişi hakkında, özetle; bütün savaşlarda müşterek hususlar şunlardır: Kuvveti yoğunlaştırmak ve tüm güçle düşman kuvvetlerinin yalnızca bir kısmına hareket etmek. Düşmanın en zayıf kısmına, yani dağılmışsa merkezine karşı harekete geçmek; orası konsantre ise yan tarafı veya arkası. Kendi iletişimini tehlikeye atmadan onun iletişimine karşı hareket etme. Ne yaparsanız yapın, plânın yapılır yapılmaz, buna göre hareket etmeye karar verildiğinde, düşman ne yaptığınızı fark etmeden önce, hedefinize ulaşmak için mümkün olan en hızlı şekilde hareket etme… Bunlar daha derli toplu ifade edilirse, bir odak noktası bulun veya oluşturun, ve onu düşmanın görece zayıf olduğu hayati noktasına olabildiğince çabuk atın.

Odak noktası veya kuvvet yoğunlaşması meydana getirmek, belirleyici noktada bir asimetri üretme gibi bariz bir avantaja sahiptir; ama aynı zamanda savaş alanının ihmal edilen başka bir yerinde negatif asimetrilere sebeb olabilir; çünkü odak noktasına kuvvet konsantrasyonu zorunlu olarak geri kalan kuvvetlerin etrafındakilerin çıplak kalmasıyla sonuçlanabilir. İşte bu boşluk, eğer odak noktası çabaları başarısız olursa, bütün savaş alanı çökebilir.

“Odak Noktası” açıklamasından yine Prusyalıların ürettiği ikinci önemli terminoloji parçası, “eşmerkezli saldırılar” kavramıdır. Bu, manevra savaşının temel hedeflerinden birini ifade eder. Eşmerkezli saldırı, düşman birimlerinin birden çok yönden saldırıya uğrayabilmeleri için kısmen veya tamamen kuşatılması anlamına gelir. Clausewitz, alamet-i farikası aforizma tarzıyla, eşmerkezli saldırıyla karşı karşıya kalan güçlerin “daha fazla acı çektiğini ve düzensizleştiğini” belirtti. Operasyonel düzeyde, eşmerkezli saldırı, kuvvetleri ikmal hatlarından ayırır ve taktik düzeyde, bir kuvvetin kendisini birden fazla saldırı hattından koruması son derece zordur. Ancak en önemli faydası, geri çekilme hatlarını tıkayarak, manevra yapan kuvvetin bir imha savaşına girişmesinin mümkün hâle gelmesidir. Karşıt güç sadece zayi edilmekle kalmayıp, teslim olma yahut tamamen yok etme yoluyla toptan tasfiye edildiğinde meydana gelir, çünkü kuşatılmış bir güç, hesap artık onun lehine olmadığında kolayca geri çekilemez

Bu, Clausewitz tarafından idealize edilen savaş çerçevesidir: Düşmanı kuşatmak ve eşmerkezli saldırılarla onun savaş gücünü yok etmek için büyük birimlerin hızlı ve kararlı hareketi. Prusya ifadesiyle, bu, savaşların “kısa ve canlı” olmasına, zaman içinde yavaş yavaş temellenmek yerine tek bir nihaî savaşta kararlaştırılmasına imkân tanır. Prusya terminolojisi popüler olmaya devam etse de, savaşı bu tarzda ele almanın mucitleri ve uygulayıcıları onlar değildi. Yalnızca onu yaygın olarak kullanılan bir sözlükle tanımlayan ilk kişilerdi. Esasen, schwerpunkt çok eskiden beri vardı.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: