KONUŞMALAR – 11
Nihan ÖZTÜRK
Uzun bir aradan sonra tekrar bir araya gelmenin heyecanıyla hal hatır faslını fazla uzatmadan söze başladı Murat: “Ne diyorsun dostum, nasıl bir zaman dilimine girdik böyle?”
Orhan: “Allah sonumuzu hayr eylesin. Beynelmilel bir sosyal ve politik kalitesizlikten bahsederken Anadolu’da dehşeti yaşadı insanlarımız. Çok feci!”
Murat: “Ne söylesek boş, harbiden yaşamayan anlamaz.”
Orhan: “Öyle dostum. Gördüğüm görüntülerden tut bizzat birinci ağızdan edindiğim bilgilerle ancak olan biteni anlamaya çalıştım. Bugün daha tonlarca moloz yığının altında kim bilir kaç insan cesedi var. Maalesef ülke olarak bu imtihandan geçemedik. Daha insanlar şoku atlatamadı ki acısını yaşasın. Anladığım kadarıyla bu öyle bir kaç yılda hallolabilecek küçük bir mesele değil.”
Murat: “Herkes resmen bazı kurumların ve politikaların ne derecede gevşek olduğunu görmüş oldu. Burada şimdi sıralamak isterdim ama sende herkes gibi takip etmişsindir gelişen şeyleri. Artık kalitesizliğin en dibi varmış, bunu iyice belledik.”
Orhan: “Daha nasıl bir dip var bilemiyoruz. Daha iki sene boyunca insanları tamamen etkisizleştirdikleri pandemi sürecinin hesabı ortada. Hiç umurlarında mı? Hani o kadar dehşet ürkütücü şeye ne oldu birden? Süprizlere açık olmak zorundayız. Her ân her şey değişiyor… Şu ân şöyle gittiğini sandığın şeyin ânsızın yönü değişebiliyor. Ne kadar hazır olduğumuzu düşünürsek düşünelim, bir yerde hep bir açık olabileceğini unutmayalım.”
Murat: “Artık mecburi gibi bir durum. Dünya üzerindeki gittikçe gerilen ve gerilime doğru giden sosyal ve siyasî hava bizde fizikî yankısını buldu sanki. Bir yerde ilk patlağını verecekti, bu da bizzat merkez Anadolu coğrafyasında oldu.”
Orhan: “Bizzat bu yüzden, senin de demin dediğin gibi yeni bir zaman dilimine girmiş bulunuyoruz. Ne Anadolu’da nede geri kalan dünyada hiç bir şey ve hiç kimsenin bu yeni zaman diliminin getireceği fikirlere ve değişim hadiselerine tepkisiz kalamayacağını hissedebiliyoruz. Fransa’da her defasında bir kıvılcım tutuşturma çabası misali yapılan sokak savaşları da buna bir örnek. Hangi coğrafya neyle sınanıyorsa, sosyal mi, siyasî mi yoksa afet mi nasibimizce göreceğiz. Hangisinin hangisini tetikleyeceğini de…”
Murat: “Sanırım insanlar çok ilginç şeyler yaşayacak önümüzdeki günlerde. Üstelik herkes bunun yavaş yavaş farkında. Yani özel bir hisseye de gerek yok artık. Canlı yayın izler gibi. Müsaadenle mesela şu yaz ve kış saatleri uygulaması. Hani bir başka karar alınana kadar 2016 yılında saatlerin geri alınmama meselesi. Bir arkadaş anlatınca işin vehametini kavramaya başladım. Okul dönemi günlerin kısa olduğu geniş bir döneme denk geldiği için öğretmenler ilk iki ders saatini neredeyse çocukları uyandırmakla geçiriyormuş. Bu uygulamanın neticesinde çocuklar gelişimlerini etkileyen uykunun en önemli anında erkenden uyanıp okula gittiklerinden gün ışığından da faydalanamıyor. Böyle bir neslin sağlıklı bir eğitim aldığından bahsedebilir miyiz? Ya bu eğitimsizlikte yetişen gençlerin gelecekte oluşturacağı toplum ne halde olur?”
Orhan: “Rica ederim ne müsaadesi. Konular buralarda başlıyor zaten. Buralardan kaynaklı garip ve tuhaf işlerden. Bu işlerin idaresini elinde bulunduranların vasıfsızlıklarından. Bu tiplerin yaptıkları açıklamalara bir bak. Gören ve duyan bunların bu gezegenden olmadıklarını anlamıyorlar mı?”
Murat: “Yani uzman olmaları gerekirken işgâl ettikleri makamların görevlerine o derece uzak olduklarını! Mesela memleketin neredeyse her yerini saran şu köpekler. Yahu bir tane milletvekili veya bakan çıkıp bir program hazırlamaz mı bu konuda? En azından şu yardım toplayıp gönüllü olarak başıboş köpeklerle ilgilenenler kadar da mı olamıyorlar?”
Orhan: “Onlar, kaba tipli belediye çalışanlarına bu görevi verip işin hallolacağını sanıyorlar. Bu işler sistemli ve programlı olmadığı için iş zulme kadar gidiyor. Mazlum hayvanları yine gariban emekçiye öldürtüyorlar. Yani mesele bunlarla ibaret değil ki. Hiç bir mevzuda konsantre olunmuyor. Makamının getirdiği yükümlülüklerden çok uzaklar. Alt yapı derken, bu işin memleket çapında olması gerektiğini anlamaları için ne gibi bir zaman zarfına ihtiyaçları var? Kaç sene sonra bu işin bir iki şehirle değil de tüm ülkeyle alâkasının olduğunu anlayacaklar? İşini doğru yapmayana ve haketmeden makam sahibi olana “hop, madem orayı işgâl ediyorsun, o zaman eşşek gibi görevini yapacaksın!” diyebilmeli halk. Normal şartlarda diyemeyene sitem edileceği yerde diyenin vatan hainliğinden bahsediliyor ve bu zihniyet üste çıkıyor. Adaleti ne sanıyorlarsa!”
Murat: “Bunlar doğru için olmayınca da haldır huldur ve paldır küldür bir şeyler yapıp rahatlama derdine düşüyoruz. Yardım ederken bile yardımlarımızın yarısı güme gidebiliyor.”
Orhan: “Çabuk yaşıyor, çabuk tüketiyor, çabuk susuyor, çabuk konuşuyor ve zaman denilenin şeyin tam da en çabuk olanına denk geldiğimiz şu dönemde her şeyi çabuk unutuyoruz. Şimdi bir de seçim dönemi! Netice itibariyle ne hakkında ne gibi düşüncemizi söylersek söyleyelim, siyasî ve sosyal olanın yanında bir de maalesef yaşadığımız fizikî enkâzın altından ne iktidar partisi ne de muhalefet etrafında şekillenen partiler öyle elini kolunu sallayarak çıkabilir. İşleri çok zor! Hani derler ya “görülen köy kılavuz istemez!”. Hadiselerden anladığımız kadarıyla ne gibi bir hevesle olursa olsun, yani idare makamına çöreklenmekte buna dahil, şu an yaşanılan müthiş kaosu ve krizi omuzlayabilecek bir yapının ortada olmaması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Halbuki, bu her müessese için geçerli, bütün işlerin kısa bir zamanda yoluna girmesi ve sağlama alınması gerçekleşebilecek bir mevzu. Hani yeter ki insan istesin. Yeter ki yeni bir “Ahlâk Sistemi” etrafında her şeyi yeniden dizayn edecek bir programa samimiyetle sımsıkı sarılabilsin.”
Murat: “Hatırlatıcı bir şeylerin olması gerekiyor demek.”
Orhan: “Aynen. İster isteyelim ister istemeyelim olması gerekenler olacak. Fakat olduktan sonrada yaradılışı gereği unutmakla kalmıyor, hatırlamadığı için gerçekleri bile red edebiliyor insanlar. Olması gerekeni red ediyor.”
Murat: “Öyle ya, tarih boyunca insanın başına ne geliyorsa yalanı doğrudan veya bir şeyin sahtesiyle gerçeğini seçememekten, hatta bir hadisenin adil olup olmadığını ayıramamaktan gelmiyor mu? Ve neticede yaptığı hatalı veya iyi işer hep bunlardan kaynaklı olmuyor mu? Birisini yanlış anlamaktan veya bir konuyu tam anlamamaktan kaynaklı ne dehşet şeyler oluyordur şu alemde, kim bilir? Bazen şaşırmamak elde değil. Ciddi haber diye paylaşılan bazı resimli yazılar görüyorsun, üstündeki metnin neredeyse tümü düzensiz ve gramer hatasıyla dolu. Yani Allahın seversen, ne kadar ciddi bir haber olabilir ki? Ama işte genel anlamda düşük ve basit şeylerin çok alıcısı var.”
Orhan: “Sistemin bekâsını isteyenlerin de arzu ettiği tam da bu basit, eğitimsiz, her gördüğüne balıklama atlayan, düşünmekten bile yorulan tembel bir kitle. Uydurdukları hayallere sımsıkıya bağlayıp esir ediyorlar. Bir bakıma mankurtlaştırıyorlar. Bizim ideâlimizde ise, eğer ortada hayâli kurulması gereken bir şey varsa her ferdin bunu ruhunda, vicdanında, iradesinde, anlayışında, motivasyonunda ve kültüründe geliştirmesini ister. Çünkü bu hayâl geliştirilmedikçe zihninlerde bir gerçeklik boyutuna varamaz ve sadece uyuz bir neşelenme arzusunda kalır. Bugün toplumun çoğunda gördüğümüz şekliyle, maalesef ekranlarda ve şurda burda gördüğümüzle birlikte bakış açılarınıda kaale alaraktan, hayâl ettikleri büyük şeylerin esiri değil tam bir şapşalı olma yolunda ilerlemiş oldukları acı gerçeğinin farkında varıyoruz!”
Murat: “Neticede söz sahibi olmanın ilâhî hukuk önündeki ciddiyetini bilmeyenlerin bu rahat tavırlarından bile mesûl olduklarını anlamadıkları nokta burası. Bazı gerçekleri sırf kendi zevkleri uğruna harcayanların yatacak yerleri yok. Bütün mevzuları bir iki argüman içine tıkayıp vicdanları ve anlayışları körleştiriyorlar. Galiba asıl görünmez savaş da bunun tam tersini uygulamaya çalışan ve vicdanlar ile anlayışları hürleştirmek gayesinde olanlar arasında geçiyor.”
Orhan: “Elbette. Her savaş dediğin sadece topla tüfekle veya sadece bir cepheyle gerçekleşen bir mevzu değil. Devrim denilen şey de, kanlı veya kansız, tüm kötülüklere savaş açan ve bu kötülüklerle kesintisiz çarpışmaya devam edici bir mekanizma. Her türlü cahilliğe, sapkınlığa, yanlışlığa karşı müdahale eden ve düzeltici olan. Böyle bir savaşın kaç cephesi olabileceğini anlıyoruz. Devrim, iktidara gelmiş olmak, hatta rejimi değiştirmek, tüm karşıtları yok etmeyi başarmak, sadece kendi hakimiyetini sağlamak gibi şeyler olmadığını da anlıyoruz. Devrimin en ucuz haliyle sırf tarihî birikimlere dayanaraktan sağlanmış psikolojik baskıyla da olmadığını.”
Murat: “Hem 20 küsür yıldır iktidarda olduğunu sanan ama kitlesine sadece “hurra” yapmasını sağlayıcı bir ideoloji aşılayan kocaman bir örnek var karşımızda!”
Orhan: “Herkes görüyor artık. Susanı, es geçeni, ört bas etmeye çalışanı da dahil ne uğraş verilirse verilsin hak geldi mi batıl zail olmaya başlıyor. Yani yok olmaya mahkûmlar. Didinişleri, kıvranışları, yan çizmeleri, saçmalamaları hep bu yüzden ve bu korkunun eseri. Fakat korkunun ecele faydası yok! Bile bile lades anlayacağın. Ya kaybedip rezil olacaklar yada teslim olup her şeyin başının mutlak sisteme bağlılıktan geçtiğini ve Müslüman Türk’e bu sistemi sağlamaktan başka çarelerinin kalmadığının tam olarak farkına varacaklar. Sistemsiz hiç bir şey doğru işlemez. Bu, şimdi iktidar veya muhalefet olanlar veya seçimlerde iktidara gelecekler için de geçerli. Gerçek istiklâl savaşı da bu minvalde. Bugünün Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü olması vesilesiyle bugünün emperyalizme karşı gerçek savaşının da ta kendisi!”
18 Mart 2023
Devam edecek…