FİKİR VE TEKNOLOJİ
Selim GÜRSELGİL
Teknofest’te inanılmaz bir kalabalık var. İnsanlar sırf içeri girebilmek için birkaç saat araç kuyruğunda bekliyorlar. İçerideki izdihamın tarifi yok. Koskoca Yeşilköy Havalimanı sahası ziyaretçileri almıyor.
Çok sayıda genç mucit de eserleriyle orada görünmek için can atıyor.
Gençlerin herbiri, birer Selçuk Bayraktar olabilme heyecanı içinde. Ee, bu işler böyledir. Bir kişi, daha önce kimsenin yapmadığı bir şeyi başardığında, çığır açar. Gençler onun gibi olmak için kendilerini adarlar.
Fikirde de bu böyledir. Ama fikir, bir teknoloji ürünü gibi elle tutulup gözle görülen bir şey değildir. Fikirdeki başarı, fikrin yüksekliğince uzayan bir süre içinde farkedilir. Hem de onbinlerce genç tarafından değil; tek tük başlar, fikrin büsbütün aşağıya inmesi, tıpkı bir teknoloji ürünü gibi elle tutulup gözle görülür hale gelmesi giderek artar, nihayet bütün bir çağı, bazen muttasıl çağları peşinden sürükleyici kıvama erer.
Bugün onbinlerce genç, yarının Selçuk Bayraktar’ı olmak için seferber olmuş durumda. Ama bir Salih Mirzabeyoğlu gibi olmak için belki ancak birkaç düzine genç yönelişte. Fazla dikkat çekmiyor, yeterince yüksek sesle konuşulmuyor. Ama inanın, bugün birkaç düzine gencin ifade ettiği bu mânâ, tarihte SİHA’ların ifade ettiğinden çok daha büyük bir heybeti tutacak ve yeryüzünde çok daha köklü değişimlere sebebiyet verecektir.
Bugün burada konuştuğumuz meselelere bakın. Bir avuç insan ilgi gösteriyor. Onlardan biraz daha kalabalık bir yığın bakıyor, ne olduğunu, neye delalet ettiğini anlamıyor bile. “Öyle, kendi halinde birtakım düzgün cümleler işte; olmasa da olur” geliyor ona. SİHA’lar gibi elle tutulur, gözle görülür, derhal bazı tesirlere yol açar bir şey değil!
Elbet SİHA’lar da olacaktır. Onların çevresindeki bu alâka, gayet normal ve sevindiricidir. Biz o başarıları küçümsemek için söylemiyoruz bunları. Ama asıl büyüklüğün kanununu hatırlatmak, mücerretin gözüle görülmez ve elle tutulmaz kudretine dikkat çekmek için söylüyoruz.
Unutmayınız ki, en derin mücerret en katı müşahhasla visale ermeden sükûn bulmaz. En büyük fikirler, en büyük inkılâplar içinde gerçekleşmeden sönüp gitmez. İdeolojide olan, biyolojide olan gibidir. Hayat, en derin okyanuslarda en gizli bir hayatiyet içinde başladı; fakat orada kalmadı; karaya taşmadan, orada en büyük tekâmülü, insanı gerçekleştirmeden durmadı; ve şimdi de insanda en büyük inkılâbı gerçekleştirmek için onun sınırlarını zorluyor; insanda üstün insanı, gerçek müslümanı bulmak üzere çırpınıyor.
En derin mücerret, şimdi insanlık meydanında, en katı müşahhasla visale ermek istiyor.
Bu, İslâm nurunun tamamlanış sürecidir. Nasıl ki o nur, icmal mertebesinde “tamam”, tafsil mertebesinde “tamamlanmakta”dır. İsterseniz İnsanî hakikatin gerçekleşme süreci de diyebilirsiniz.
İbda Fikriyatında bulunacak şey, teknolojik icatların hiçbiriyle ölçülemeyecek bir şeydir.
Öyle görünüyor ki, bu zaman alacak. Daha fazla yansımalar ve yankılardan geçmek gerekecek. Bu kuru odunlar arasından bir gün bir alev halinde fışkırmak için daha fazla nefese ihtiyaç var.