HERAKLİTOS, NİÇE, EVOLA VE SAVAŞ KAVRAMI
Ayhan SÖNMEZ
“Savaş her seyin babası ve her şeyin kralıdır. Bazılarını ilâh, bazılarını insan yapar; bazılarını ise köle, bazılarını hür kılar.” (Heraklitos, Parçalar)
Yukarıdaki felsefî aforizmayı Heraklitos, F. Niçe ve J. Evola‘nın doktrinlerine nisbetle inceleyelim.
İki bin yıldan daha uzun bir süre önce Küçük Asya’daki İyonyalı Yunan kenti Efes’te doğan Heraklitos, özellikle Platon ve Aristosles’in yazılarında tesiri fazlasıyla hissedildiği için felsefe yıllıklarının en mühim figürlerinden biri hâline gelecekti. Ona göre felsefenin özünde, sürekli hareket ve değişim, fikrî varoluşun özünü ortaya çıkaran zıt güçlerin dinamik etkileşim vardı. Bu felsefî dinamizm kavramı, “her şey akar” mânâsına gelen ünlü sözü (Panta Rhei) cümlesiyle özetlendi ve Heraklitos için bu kozmik güç, tüm değişimin ve dolayısıyla tüm hayat ve ölümün etrafında döndüğü dayanak noktasıydı.
Heraklitos, savaşı sadece fizikî çatışmadan ziyade, hayat ve ölüm, oluş ve var-olma döngülerini hedeflendiren metafizik bir mücadele olarak görüyordu. Dünyayı, “mütemadiyen bir akış hâlinde” diye kavramlaştırdı ve yegâne sabit, değişim oldu. Bu kontekste savaş, tüm dünyevî ve kozmik varoluşu karakterize eden temel akışın ve değişimin bir tezahürü hâline gelir. Bu hâliyle savaş, statükoyu bozar ve birbirine bağlı hayat, ölüm ve yeniden doğuş mefhumlarıyla büyüme ve gelişme için yeni imkânlar sağlar. Heraklitos, hem iç hem de dış çeşitlilikteki savaşın, fertlerin, medeniyetlerin ve hayatın kendisinin tüm tahditlerini aşmasını ve daha büyük bir şey hâline gelmesine vesile olan dönüştürücü bir süreç olduğuna inanıyordu.
Niçe ise savaşı, altında yatan güçlü ve asil olanı tebarüz ettirmek için köhneyi yıkan arındırıcı bir hadise olarak gördü. Niçe’nin nazarında hayata mündemiç mücadelenin bir tezahürü olarak anlaşılan savaş, nihilizmin üstesinden gelme, yeni ve daha anlamlı bir dünya için hizmet eder. Niçe, sulh zamanlarında yaşama mücadelesini benimseyen savaşçı ferdin, saldırganlığını, benliğin dönüşümüne izin verecek şekilde içe çevirdiğini iddia eder. Bu derunî mücadele, sınırlılığını aşmak ve potansiyelini gerçekleştirmek isteyen fertler için gerekli ve faydalı bir süreçtir. Niçe’ye göre kendini gerçekleştirme, kendine hâkim olma yoluyla elde edilir. Niçe, “sulh zamanlarında, savaşçı insan kendine saldırır…” diye yazar ve savaşçı ruhun yalnızca haricî bir fenomen olmadığı, aynı zamanda içe yönlendirilebilen ve büyümeye yol açan dönüştürücü bir süreç, velûd bir güç olduğu fikrini vurgular. Değişimi kucaklayarak ve değişim için zımnen mücadele ederek, fert daha iyi ve daha azîm bir şey hâline gelebilir.
Niçe’ye göre savaş, daha yüksek şahsiyetin, radikal aristokratın, tüm sınırlarını zorlayan fertlerin ortaya çıkması için gerekli şartları oluşturur ve bu mücadele süreci içinde daha büyük bir şey hâline gelir. Niçe şöyle yazar: “İnsan, üstesinden gelinmesi gereken bir şeydir. İnsan, canavarla üst-düzey arasına bağlanmış, uçurumun üzerine gerilmiş bir iptir. İnsanda harika olan, onun bir son değil, bir köprü olmasıdır”. Niçe ayrıca, kendi kendini aşmak için gerekli mücadeleleri kucaklayabilecek olanların cesur ve asalet sahibi olduğunu söyler. Devamla, “her davayı kutsayan iyi savaştır” ve hiçbir savaş, hem şahsî hem de medeniyet yükselişinin katalizörü olan, kendine hâkim olmak için yürütülen savaş kadar adil ve asil değildir. Cesaret ve asalet ile karakterize edilen, üstesinden gelmenin kahramanca hayatı, şahsî ve medenî yükseliş arayanlar için tercih edilen var-olmanın vecd hâlidir.
Buna bağlı olarak, fikirci Evola için savaş aynı anda hem dahilî hem de haricî olabilir, ancak temel ilkede Niçe ile hemfikirdir. Bu ilke de ‘kahramanlık’tır. Evola “İnsan şahsiyeti açısından tüm savaş gerekçelerinin altında yatanın ‘kahramanlık’ olduğunu tartışmaya mahal vermeyecek surette ifade eder. Evola, savaşın mânevî cihetlerini yazarken, savaşın insana, içinde uyuyan kahramanı uyandırma fırsatı verdiğinden bahsediyor. Buna göre Evola, savaşın doğasını ‘küçük kutsal savaş’ ve ‘büyük kutsal savaş’ olmak üzere iki kategoriye ayırdı. Evola, “daha büyük kutsal savaş derunî ve ruhî niteliktedir; diğeri maddî savaştır” diyor. Heraklitos ve Niçe gibi Evola için de savaş dönüşüm için bir güçtür. Evola, bir şahsın bir kahraman olarak yaşamayı başardığı ân, bu, dünyevî hayatının son demleri olsa bile, değerler manzumesinde, şehirlerin yozluğu içinde, tekdüze bir şekilde tüketerek harcanan uzun bir varoluştan çok, çok daha ağır basar.
Bu ünlü filozofların üçü de, savaşın hem iç hem de dış sonuçları olan dönüştürücü bir süreç olduğu görüşünde birleştiler. İlâveten savaşın hem ferdî hem de medeniyetin kolektivitesinde mevcut yapıları yıkabileceğine ve yerlerine yenilerini inşa edebileceğine inanıyorlardı. Bu büyük düşünce adamları için savaş, şanlı ve üstün bir şey ortaya koyma mücadelesinin peşinde fertleri ve medeniyetleri arındırmak için bir araç olarak hizmet etti.
Sonuç olarak, bu postmodern çözülme ve parçalanma çağında, mücadelenin dönüştürücü süreci aracılığıyla daha fazlası olmak için gayret göstermeliyiz. Mücadeleyi kucaklamak, değişimi, her şeyi hareket ettiren, Heraklitos’un ifadesiyle ateşi kucaklamak demektir ve hayatın gerçeklerinin bu cesurca kabûlü sayesinde daha kahramanca bir var-olma tarzını benimseyebiliriz. Niçe’nin hem tembel, hem de korkak insanların arasında, onların hüküm sürdüğü mevcut düşüş çağında, yaşanabilir zamanların olması için daha yüksek karakterde insanlara ihtiyaç vardır.