BAĞDAT: MEDÎNETÜSSELÂM
Levent AKINCI
(Evvelce kaleme almış olduğum bu kısa makaleyi, ve sonda yer verdiğim eski bir şiirimi, ‘Biji Serok Obama’cı Barzani Peşmergeleri tarafından ‘Amerikancı Şii Bağdat Hükümetine’ teslim edilmiş olan ve yıllardır esaret zulüm altında olup an itibariyle Şiî işgâlindeki Bağdat’ta Rusafa zindanlarında ölüm orucu tutmak zorunda kalarak dünyaya seslerini duyurmaya çalışan hanımlara ve mağdur edilen çocuklarına; ve Che’ye imrenerek kendilerine gerilla diyen ama hakikatte ‘Amerikan Gorillaları Olan Pkk’nın işgâlindeki kuzey Suriye’de Hol kampında esir tutulan hanımlara ve çocuklara; ve yakın geçmişteki tüm Ebu Gureyb mazlumlarına ithaf ediyorum)
..

Bağdat’ın kapısın Genç Osman açtı.
Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyâr olmaz.
Sora sora Bağdat bile bulunur.
Bağdat’ın Basra’nın telli turnası.
Yanlış hesap Bağdat’tan döner.
Bağdat Caddesi.
Bağdat Yolu.
Aşağı yukarı Bağdat şehri ile aynı yaşlarda ve onunla da çok ilişkili olan İslâmî Türk tarihinde ve kültüründe, destan, atasözü, deyim, şiir, mâni, ağıt, ninni, türkü, şarkı vs bir çok yerde Bağdat’ın adı ve yâdı geçer.
Yani Irak o kadar da ırak değil. Hep içimizde, bizde. Ama biz bize ıraklaştırıldık, Türküyle, Arabıyla, Kürdüyle, Berberisiyle her birimiz öz yurdunda garip öz vatanında parya olduk, kendi topraklarımızda başkalarına ırgat, birbirimize de düşman edildik.
Geçtiğimiz yaz bir çay bahçesinde Irak’tan gelmiş Bağdatlı bir Arap genç ile tanıştım. Ehli Sünnet Müslüman bir kardeşimiz. İstanbul’da üniversite okuyormuş. Gayet samimi temiz bir kardeş idi. Mekâna beraber geldiği bir Türk arkadaşı vardı, Arapçası iyi olan bu kardeşin tercümanlığıyla sohbet ettik.
Bağdatlı olduğunu öğrenince ilkin “Biz Türkler Bağdat’ı çok severiz” dedim, o da “Hakikaten, neden, çok anlamış değilim ama bizim Bağdat’ta da Türkler çok sevilir” gibi bir cevap verdi. Bilhassa eski nesilleri kastederek yani.
“Doğrudur”, dedim. “Neden biliyor musun?” “Hayır” dedi. Tamam, bütün müslümanlar birbirini sever, ama Türkler neden daha fazla seviliyor Bağdat’ta, bunu bilmiyordu açıkçası.
Yukarıda bir kaç örneğini yazdığım sözleri ve ayrı ayrı hikâyelerini anlatmaya başladım; bak dedim, bu bir destan şiiri, bu bir cadde adı, şu bir şarkı, şu atasözü. Ve hazır başlamışken dedim bir hayırlı ders ve ünsiyet hasıl olsun, az çok kronolojiye de riayet ederek kısa bir tarihî malûmat verdim. Şaşkınlıkla dinliyordu. Bir Türk bizim Bağdat hakkında nasıl bu kadar ilgili ve bilgili olur diye şaşırdığını ve çok hoşuna gittiğini ifade etti. Ben anlattıkça her seferinde daha da şaşırıyor ve merakla dinliyordu. Türk kültüründe Bağdat’ın bu kadar çok yer bulduğunu ilk defa duyuyordu.

Ona Irak’ın 2. Raşid Halife olan Hazreti Ömer Radiyallahuanh devrindeki fethinden, yani şimdiki Rafizî İran’ın da vârisi olduğu Mecusî Sasanîler’in yok edilişinden başlayarak, Abbasî Halifesi Mansur ve Harun Reşid devrinden, Emevî Arap Battal Gazi hikâyelerinden ve Abbasî Avasım gazileri ve Halife Mutasım ve onun Türk birlikleri ve Samarra’dan vs bahsedip, bu arada, Bağdat’ın tarih boyunca bir çok âliminin, velisinin olduğuna da değinerek, Rafizî istilası ve fesadından bezmiş olan Abbasî Halifesinin daveti üzere Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in Sünnî Oğuzlar ve Kürtler ile birlikte iki defa gerçekleştirdiği Bağdat seferinden, daha sonra Bağdat’taki Halifeye tabi olaraktan, Anadolu’yu fetheden Türk Sultan Alparslan ve Haçlılara karşı mücadele eden Musul Atabeyi Türk Emir Zengi ve onun görevlendirdiği Kürt Sultan Salahaddin ve mücadele tarihinden anlattım. Ve sonra Bağdat’ın Moğollar tarafından işgâlini, son Abbasî Halifesi, ve Rafizî ihanet ve hilesi sonucu Moğollar tarafından kendisi ve ailesinin şehit edilmesi; Mısır ve Suriye’nin Türk Sultanı ve Moğol’un da Haçlı’nın da Rafizî’nin de panzehiri olan Baybars’ın, Bağdat’taki katliamdan kurtulmuş olan Abbasî hanedanından bir genci Kahire’ye kaçırıp Hilâfeti devam ettirmesi ve sonra Hilâfetin Osmanlı’ya geçmesi ile devam ettim. Türk Halife Selim, Süleyman ve Murad’ın Rafizîler karşısındaki gazâları ve Bağdat’ın da tıpkı Tebriz gibi bir kaç defa yeniden fethedilmesinden bahsettim. Ve son deminde Osmanlı Hilâfeti’nin Bağdat’ı dişiyle tırnağıyla İngilizlere karşı nasıl müdafaa ettiği ile bitirdim. Hatta yanlış hatırlamıyorsam, Halife Sultan dördüncü Murâd’ın Bağdat’ı fethinde götürdüğü ve dönüşte orada bıraktığı barutlu gülleli top ve havanların yaklaşık üç asır sonra İngilizlere karşı Bağdat Kutulamare savaşlarında bile ordumuzun yeniden kullandığını dahi anlattım. Bu toplar, bilhassa da Bağdat halkının “Ebu Hızzâme” adını verdikleri top, Rafizîlere karşı Bağdat’ın hürriyet nişanesi olarak asırlardır kale önünde sergilenir, hâlâ daha da öyledir diye biliyorum.
Kısa sohbette hızlıca böyle bir tarih dersi verince çok hislenen-duygulanan bu genç kardeş bunların çoğunu bilmediğini üzülerek söyledi ve hâlinden de bu cehaletine hayıflandığı belliydi bu muhlis Arap kardeşimizin. Yazık ki anlattıklarımın çoğu meşhur ve basit bazı tarih bilgileri olduğu halde Türk gençleri de bunların çoğundan hatta bazısı tamamından habersiz.
Ruhlara, kalplere, kafalara batıl hudutlar çizilmiş. Ve Ümmet birbirine yabancılaştırılmış. Hatta yer yer düşman edilmiş.
Tabiî ki o gence ne Hilâfetin sonunu getiren 1918 Filistin bozgunundan ve oradaki İttihatçı subaylardan, ne Şerif Hüseyin ve Irak ve Ürdün kralları yapılan oğullarından, ne de bu lâik asırdaki Körfez savaşları ve Ankara’daki Nisan tezkeresinden, Çekiç Güç ve İncirlik hava üssünden ve senelerce Bağdat, Musul, Rakka, Halep üzerinde bombalar bırakan sömürgeci uçakların hikâyesinden bahsetmedim. Bir kısmını biliyordur zaten, tanık olarak. O bahsi ne o ne de ben açmadık.
Yıllarca bir sokakta birlikte oynamış iki çocukluk arkadaşındaki gibi bir aşinâlıkla ve muhabbetle kucaklaşıp vedâlaştık.
Ümmet düşmanı küffarı üzecektir bu kucaklaşmalar. Kemalisti de, Baasçıyı da, Rafizîyi de…
..
Ere düşer ere düşer
Sanma sancak yere düşer
Elden ele bir yarıştır
Yeniden bir ere düşer
Musul Rakka Halep Hama
Şam u Bağdat nere düşer
Bin kez işgâl olur ama
Yine son bir kere düşer
İstanbul’da Topkapı’da
Mülk-i cihân bir tapuda
Mühr-ü Süleyman burada
Genç Osman’lık sere düşer
OSMANLI MÜHİMME DEFTERLERİNDEN BİRİ VE ONDAN BAĞDAT’LA İLGİLİ BİR KARAR:

