BÜYÜK FREDERİCK GÖZÜYLE RUSYA

Ayhan SÖNMEZ

İnsanlık tarihinin tiyatrosunda, karizmatik Prusya hükümdarı Büyük Frederick bariz bir figürdür. Varlığı, tarihin sayfalarına hayli fazla derc edilmiş olsa da, peşinden koştuğu entelektüel akınlarda ve jeopolitik âleminde bıraktığı silinmez izlenimlerde tezahür ederek, zaman içinde yankılanan bir sese sahiptir. Bu çok çeşitli izlenimler arasında, Kuzeyin korkunç devi Rusya üzerine derin düşünceleri, merak uyandıran bir tefekkür panoramasını çağrıştırıyor.

Büyük Frederick, Rusya’yı ebedi bir uykuda büyük bir canavar olarak algıladı, uyanışı küresel sahneye uzun, kasvetli gölgeler düşürecek kaçınılmaz ama yaklaşan bir felâketti. Tahmini, temelsiz önyargı veya ruhanî hayallerle değil, Rusya’nın donmuş vahşi doğasının uçsuz bucaksız enginliklerinde ve halkının demir iradesinde kilitlenmiş yeni başlayan gücüne ilişkin ileri görüşlü bir anlayışla şekillendi. Bu kavrayış, Sibirya rüzgarları kadar keskindi ve Avrupa siyasetinin alanına Demokles’in uğursuz kılıcı gibi musallat olmuştu.

Frederick’in vizyonuna göre Rusya, uçsuz bucaksız, zar zor evcilleştirilmiş bir çöldü; gizli gücü bir kez tamamen uyandığında, Avrupa meselelerinin merkezine saldırmak ve fırtınalı bir ayaklanma çıkarmak için yükselecek bir ülke. Bu kavramın insanların hayal gücünde uyandırdığı korku, geceleyin yalnız bırakılan bir çocuğu yiyip bitiren karanlığın dehşetine benziyordu. Yine de Frederick, yasak bir metne bakan metanetli bir bilim adamı gibi, yaklaşan bir fırtınanın kalbinde yatan ürkütücü güzelliği yansıtan uyuyan deve duyduğu hayranlıktan vazgeçemedi.

Rusya’nın potansiyeli, sönmüş bir yanardağ gibi, karla kaplı dış görünümünün altında gizlenmiş durumdaydı ve şüphelenmeyen gözleri aldatıyordu. Yine de, bu kudretli imparatorluk, algılanan uyuşukluğuna rağmen, bağrında Eski Dünya’nın dengesini alt üst edebilecek gizli, kaynayan bir güç taşıyordu. Rus topraklarının uçsuz bucaksız genişliği, ulusunun kullanılmayan enerjisinin bir vasiyetinden başka bir şey değildi, uluslararası şöhrete kavuşmak üzere yaklaşan yükselişinin bir kehanetiydi. Bir canavardı ama akılsız değildi; soğuk, hesapçı bir zekaya sahip, sert bir sessizlikle örtülmüş bir varlıktı.

Frederick’in Rusya hakkındaki iç gözlemi yalnızca siyasî keskinliğin bir ürünü değildi; aynı zamanda gönülsüz de olsa derin bir saygıdan doğdu. Rus halkının Asyalı ruhu, acımasız Rus kışlarına karşı gösterdikleri katı direnç, Frederick’in hayretle izlediği bir manzaraydı. Böyle bir metanetin barındırdığı korkutucu gücü kabul etmekten kendini alamadı.

Alacakaranlık yıllarında, Frederick’in Rusya hakkındaki sözleri, bir kıyamet ifşasına tanık olan bir kahinin dehşetini ve huşusunu yansıtan, gaybe dair bir rüya gibi ortaya çıktı. Henüz gelişmemiş, buzlu parmaklarını Avrupa’ya uzatacak, kuzeydeki bir fırtınanın yoğunluğuyla siyasî manzarayı yeniden şekillendirecek, tellürik bir hegemon algıladı. Slav titanının büyüyen gölgesini, sevgilisi Prusya ve Avrupa’nın dengesi üzerindeki etkilerinin keskin bir farkındalığıyla izledi.

Sonuç olarak, Büyük Frederick’in Rusya görüşü, benzersiz bir beklenti ve endişe karışımıydı. Rusya’nın potansiyeline derin bir saygı duyuyordu ve beraberinde getirebileceği değişime karşı doğuştan bir korku duyuyordu. Karanlık, girdaplı bir uçuruma bakan yalnız bir gözlemci gibi Frederick, Rusya’ya, Kuzey’in esrarengiz ve Asya kültürüne gerçekten haklı bir korkuyla baktı.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: