GÜNDEM ANAYASA VE BAŞYÜCELİK
Âlâaddin Bâki AYTEMİZ
Anayasa konusunda iktidarın söylediklerinde özde ilkeler vs bağlamında bir samimiyet görmüyoruz. AKP ilkeli davranmak ve tutarlılık adına nihayeti bilinmeyen, olmayan bir noktada bulunan bir yapılanma.
Ortada bir ihtiyaç var ve bu ihtiyacı da ileri sürdüğü ilkeler çerçevesinde gündeme getiren iktidar, aslında bu ileri sürdüklerini bir perde olarak kullanıp başka şeyler yapmaya niyetleniyor demek ki… Buralara girmeyeceğiz, sadece ilkesizliği ve samimiyetsizliği tespit etmekle yetineceğiz şimdilik.
Eskilerin Esas Teşkilat Kanunu dedikleri Anayasa bu vasıflandırmayla ele alındığında karşımıza şu mesele çıkar: Anayasa nihayetinde bir ruha, inanca, fikre dayanmalı. Ortada bir ruh, inanç ve fikir olmalı ki o inancın, ruhun, fikrin hayata geçirilmesinde teşkilâtının esasına dair kanunlar ortaya konabilsin. Böyle bir ruh ve fikirden mi hareket edilecek yoksa Anayasa ortaya konduktan sonra Anayasanın işaret ettiği ve pratik uygulamasına bakarak, demek ki kastedilen şey buymuş mu diyeceğiz?
İşin bu ruh ve fikir kısmını da şimdilik dokunmayacağız. Zira komple bir varoluş meselesinin halledilmesine istinat edebilecek bir dava ki bu dava zaten AKP’nin entelektüel çapını da aşar. Samimiyetsizlik ve ilkesizlikle birleştirilince de geriye konuşacak bir şey kalmaz.
Konuşmak istediğimiz Başyücelik Rejiminin teşkilât yapısına nazaran mevcut durumun garabet hâli.
Erdoğan’ın ortaya attığı Başkanlık sistemini bizim Başyücelik sistemimize izafe ederek eleştirenler var ama ters tarafından. Sanki Erdoğan’ın etrafında şekillenen bu başkanlık sistemi garabeti aslında Başyücelik’in kendisinden kaynaklanan bir şeymiş gibi… Oysa Başyücelik sistemini dikkatle inceleyenler, Erdoğan’ın kendisi için dizayn ettiği sistemin Başyücelik’le yakından uzaktan alâkasının olmaması bir yana, Başyücelik’in ruhuna ihanet etmekte olduğunu da görürler.
Evet Başyücelik de bir başkanlık sistemidir. Ona kalırsa Amerika da başkanlık sistemidir. Türkiye’de başkanlık sistemine dayalı olarak Necip Fazıl Başyücelik adından bir sistem teklif etti ve Erdoğan da Üstad’ın şiirlerini okuyor, hatta arada Büyük Doğu’yu andı diye, Erdoğan’ın başkanlık sisteminin Başyücelik olmasını gerektirmez ki.
Başyücelik sisteminin ruhu adalet ve Hakka itaattir.
Ortada adalet ve Hakka itaate dair bir şey olmadığına göre?
Şekil olarak göz atacak olursak da, Başyüce, ruh ve vicdanı temsil eden Yüceler Kurultayı’nın her an murakabe ve muhasebesine tabidir. Keyfilik yoktur. Hele ki Başyücelik hükümeti, Yüceler Kurultayı’na hesap vermekten kaçamaz. Şimdi siz bugünkü Başkan ve hükümetin, icranın Yüceler Kurultayı’na hesap verdiğini yahut verebileceğini aklınızdan geçirebiliyor musunuz?
Yüceler Kurultayı ruh ve vicdanı temsil eder dedik. İşte esas incelik burada. Yüceler Kurultayı’nın azalarına hiç kimse tesir edemez. Onlar bu günün vekilleri gibi parası olduğu için, kayırmayla veya parti liderinin işaret etmesiyle seçilen kuklalar değil, her biri milleti temsil etme liyakatini en üstün zaviyede temsil etme keyfiyetini haiz kahramanlardır ve Yüceler arasında yer almayı taşıdıkları liyakat dışında kimseye borçlu değillerdir.
Yüceler Kurultayı’nın ruh ve vicdanı temsil ediyor oluşu kulağa hoş gelen bir retorik olmaktan öte, bizzat teşekkül edişindeki esas ve usullerle de bir esasa bağlanmıştır. Demokrasilerin aradığı gerçek meclis keyfiyetini de bu bakımdan Yüceler Kurultayı en ileri derecede ifa eder.
Başyüceliğin diğer bir esas ve temel unsuru da yargının bağımsızlığı ilkesi çerçevesinde ortaya çıkar.
Mevcut Başkanlık sisteminde, Yargı kendisini, Perinçek’e, “yargı, siyasetin köpeğidir!” diye aşağılatabiliyorken, Başyücelik sisteminde yargıç kimsenin dokunamayacağı ve erişemeyeceği bir makamı temsil eder. Sistem onun dokunulmazlığını her şekilde garantiye almıştır. Yok öyle HSYK, torpilli atamalar filân…
Görüldüğü gibi Başyücelik Sistemi, tek bir kişinin şimdiki gibi mutlak otoritesi ne kelime, adeta köleliğine işaret eder. Bu hakka kölelik düzenidir ve hakka köleliğin en üst seviyesindeki Başyüce, hem en üst seviyede icrayı, hürriyet ve otoriteyi temsil ederken, hem de en mahkûm hâldedir. Hakkın gereklerini ifada sınırsızken, hakka aykırılıkta her türlü hesabı verecek mekanizmalardan kaçış yok…
Esas Teşkilât Kanunu’ndan önce hangi inancın, ruhun, fikrin, dünya görüşünün teşkilâtı? AKP iktidara geldiği günden bu yana biraz şuna, biraz buna mavi boncuk dağıtarak bu günlere geldiyse de temelde neo liberal politikaların ruhuna, dolayısıyla da emperyalizm işbirlikçiliğine sımsıkı sadık kaldı, kalmaya da devam ediyor. Samimi oldukları tek nokta kendi koltuklarını kaybetmeme dürtüsü ve bunu da ancak emperyalizmaya verdikleri hizmetle sağlayacak olmalarıydı. Karşılığını da emperyalizmadan maddî destek vs alarak görüyorlar.