AHLÂK VE HAYAT TARZINI ÖRNEKLEŞTİRMEK

Selim GÜRSELGİL

Dün bir haber okudum. Bir Türk kadını buz pateninde dünya şampiyonu olmuş. Olduktan sonra da “Yaşasın Atatürk” diye bağırmış. Bizim vaizler bu haberi gördülerse muhtemelen ilk önce kadının etek boyu dikkatlerini çekmiştir ve bunun dine uygun olmadığını vaaz etmişlerdir. Bu vaaz ne kadın için, ne de kanun yapan parlamenterler için hiçbir şey ifade etmez. Ama vaizi dinleyen cemaat, “ne İslâmî bir lâf etti, helâl olsun hocaya” diye kendilerinden geçerler.

Bu bir kısır döngüdür. Bu iş yıllardır böyle devam eder. Daha birkaç yüz yıl devam edebilir. Çünkü tüm taraflar böyle olmasından mutludur. Kadın dincileri gıcık ettiği için, parlamenter din adamına konuşma özgürlüğü tanıdığı için, vaiz ve cemaat de dinî vecibe yerine geldiği için mutludur. Oysa bu mutlulukların tümü yalancı ve mânâsızdır.

Öncelikle Müslümanlar, karşı oldukları şeyin ne olduğunu, Atatürk figürünün bu kadın için ne ifade ettiğini bilmek zorundadırlar. Bu kadın sporcu demek ister ki, “Atatürk bana Batılı hayat tarzını sundu. O olmasaydı bir kadın sporcu ve şampiyon olamaz, evimde oturup kocamdan zılgıt yer, toplum içine bir isim ve kimlikle çıkamazdım.” Bu düşünce geçerlidir. Çünkü hayat tarzı her şeydir. Hayat tarzı insanların düşüncelerini ve kanaatlerini belirler. İnsanlar fikirlere bakarak bir dünya görüşünü benimsemez, ama hayat tarzının cazibesine kapılarak o dünya görüşünün fikirlerini kabûl eder. Atatürk bu kadına Batılı hayat tarzını, o hayat tarzı içinde kendi kimliğini bulma imkânını sunmuştur.

İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Atatürk sadece tarihi bir figür değil. Camileri kapatmıştı, hilâfeti kaldırmıştı denilecek bir konu değil. Atatürk topluma sunulan, diyebilirsiniz ki sunulmaktan çok dayatılan bir hayat tarzı. Buna karşı gelirken İslâmcılar nasıl bir hayat tarzı sunuyor? Kadına, erkeğe, çocuğa ve yaşlıya toplumda kendine nasıl bir kimlik edinme imkânı veriyor?

Bu meseleyi anlamıyorsak esasen hiçbir şeyi anlıyor değiliz. Bir dünya görüşü nedir, o dünya görüşü etrafında insanlara hangi değerler ve hayat tarzı sunulabilir, bu hayat tarzının diğerlerine üstünlüğü, cazibesi, tercih edilirligi nedir? Bunlar olmadan sabah akşam Atatük’e söv, gece gündüz yapılan kötülükleri konuş, bu elbet bir yere kadar işe yarar, ama fazla da bir yere varamazsın. Mücadele eğer Batılı dünya görüşüne karşı İslâmî dünya görüşünün haklılığı ve üstünlüğü şeklinde anlaşılmıyorsa, bu dünya görüşü etrafinda örnek bir ahlâk ve bireyin kendini gerçekleştirme yolları gösterilmiyorsa, savaş en baştan kaybedilmiş demektir.

İlk müslümanları düşünün. Onların getirdiği hayat tarzı ve değerlerin tüm diğerlerine üstünlüğünü… Ve İslâmî dünya görüşü ihtiyacının sade Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoglu tarafından farkedilmesini, diğerlerince hâlâ anlaşılmamasını.

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: