MÜCADELEDE GÜNÜN ADAMI OLMAMAK İÇİN

Alâaddin Bâki AYTEMİZ

“Hadiseler Türkiye’yi tarihi rolünü gerçekleştirmeye zorluyor!” demişti Kumandan Mirzabeyoğlu onlarca yıl önce…

Ve yaşadığımız her yeni hadisede Kumandan Mirzabeyoğlu’nun bu tesbitinin gerçekliğine yeniden şahit oluyoruz.

“Hadiseler zorluyor” ne demektir?

Kısacası, “birilerinin size liderlik ettiği vehmine kapılmayın, onlar hadiselerin arkasından geliyor!” demektir… Zaten Kumadan Mirzabeyoğlu, başka bir yerde de, trenin içinde, arkaya doğru koşan bir adamın trenin gidişine tesir edemeyeceğini de belirtmişti.

Bize bunları hatırlatan İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen’in, Türkiye’deki diplomatlarını, Türkiye ile olan ilişkileri gözden geçirmek üzere geri çektiğini açıklaması oldu.

Normalde bu hamleyi Türkiye’nin yapması gerekir, İsrail’deki diplomatları çağırıp, Türkiye’deki İsrail diplomatlarına da kapıyı göstermek gerekirdi. Ama ne İsrail’deki diplomatları geri çağırdık ne de İsraillilere kapıyı gösterdik. İsrail’le ilişkiler -olması gerektiği gibi- kopacaksa, bu, işbirlikçi AKP iktidarına, onların trenin içinde ters tarafa koşmalarına rağmen olacak.

İsrail Dışişleri Bakanı Cohen, X üzerinden yaptığı paylaşımda “Türkiye’den gelen sert açıklamalar karşısında, İsrail-Türkiye ilişkilerinin yeniden değerlendirilmesi amacıyla Türkiye’deki diplomatik temsilcilerin geri çağrılması talimatını verdim” diye yazdı.

Bu zillet AKP iktidarına yeter de utanırlar mı?

Bağları biz koparmamız gerekirken, onların koparmasından, Yahudiler kadar olamamaktan uatnırlar mı?

Bir de tersinden gerçekleştiricilik davası var.

AKP, İslâma Muhatap Anlayış sistemini şuurlaştırmadan bu işlerin olmayacağının mütekamil ispatçısı olarak, bir tersinden gerçekleştiricidir. Hani Üstad Necip Fazıl, içinde bulunduğumuz durumu İslâmın hâkim olamayışına bağlayıp, buna da tersinden mucize diyor ya… İslâm aşkı ve vecdi ile dünyaya nizâm verirken, o aşk ve vecdi kaybedince dünyaya boyun eğer olduk… İslâm aşkını kaybetmenin nelere malolacağını gösteren tersinden mucize. Bu hesap, İslâma Muhatap Anlayış olmadan dava gütmeye, kendini pazarlamaya kalkarsan da işte böyle rezil olursun; tersinden gerçekleştirici olursun… Bir davayı gerçekleştirmek için düzünden çalışmak yerine, davanın istediği şartları yerine getirmeden yapmaya kalkarak, o şartlara haiz olmadan olunamayacağının ispatçısı olma lâneti; tersinden gerçekleştiricilik… İslâm’ın gerçekleştiriciliği, fikirde, ahlâkta, imânda ve aksiyonda ancak İslâma Muhatap Anlayış sistemini şuurlaştırmakla mümkün… Sistem şuuru ve sistemin şuuru… Yoksa herkesin kendine göre bir mücadelesi var. Bu esnada da illâki ortaya çıkan doğru denilecek şeyler yok değil… Ama işte bu şuur yoksa, neticede gerisi palavra çıkmaya mahkûm… Mesele şunu iyi yaptı, bunu yaptı meselesi değil ki. Mesele istikâmet meselesi. İstikâmet üzere değilse, yani sistem şuuru ile hareket edilmiyorsa doğrular tesadüfî… İyiden kötüye gidişle, kötüden iyiye geliş meselesi… Yani, ters tarafa koşmuş ama tren-hadiselerden dolayı ters tarafa bir türlü gidememiş ve sonra hadiseler prestiji bu yöne çevirince de, öyle gözükmek işine gelmiş… Mavi Marmara’da olduğu gibi mesela… Mavi Marmara’nın yola çıkışına engel olamadılar. Mavi Marmara ile ortaya çıkan prestiji sahiplendiler. Filistin’in hamisi, İslâm âleminin lideri pozlarını benimsiyor imajı verdiler. Sonra sıkışınca da sattılar. İnsanlar, Mavi Marmara’nın hesabının sorulması gerektiği yönünde bastırınca da, “bize mi sordunuz da gittiniz!” demeye başladılar. Oysa, prestij toplama zamanında, “biz gönderdik” diyorlardı. Bugün, “bizim İsrail’e borcumuz yok, konuşuyoruz” diyorlar. Oysa daha dün İsrail’le normalleşirken, “İsrail’e muhtacız” diye itiraflarda bulundular. Ve konuşmak, iş yapmak demek değil.

Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir hesabı, zikzaklı çizgisi kimi yerde doğru ile kesişti diye, “hiç mi doğrusu yok” diyerek onca yanlışı bir tesadüfî veya zorunlu doğruya feda etmek… Kimin nerden gelip nereye gittiğini tayin edemeyenler, dolayısıyla yanlış istikâmetlerdekilerin tesadüfî doğrularına bakarak bunları arızî değil de esas zannederek yanlış istikamet yolcularının peşine takılarak istikameti kaybedenler, yanlış saflarda yer tutmaya ve günün adamı olmaya mahkûmdurlar.

Hadiseler Türkiye’yi tarihî misyonunu ifaya zorluyor madem, buna uygun kadrolar da gelecektir. Yani kimse birilerini vazgeçilmez, o olmazsa olmaz zannetmesin. Mezarlıkla vazgeçilmez zannedilen kimselerle dolu… Birilerini götüren şartlar, birilerinin gelmesinin de yolunu açar, açıyor da…

“Bizsiz olmaz!” demişti Kumandan Mirzabeyoğlu, olmuyor da… Yapılanlar sadece bizsiz olmayacağı hükmünü vereni tersinden doğrulamaya yarıyor. Bir de bir düşünün: Böyle tersinden doğrulayıcılık yerine, samimiyetle, işleri düzünden ele almış olsalar, işler ne kadar kolaylaşır ve neler başarılmazdı ki… Kumandan’ın bunlara dair şikâyetlerinden biri de buydu: Samimiyetle yolumu açacakları yerde, bencillikleri ile yolu tıkıyorlar… Hani, “bu dava siyaset meselesi değil, birlik olmak lâzım” filân diyorlardı ya… Ta en başından başlayarak söyleyecek olursak, birlik olmak yerine ayrı baş çeken kendileri olmadı mı? Bu işlerin bu ülkede fiilde ve fikirde başlatıcısı burada iken celfin olmalarına bakmadan baba horoz taklidi yapanlar, istiklâllerini ilân ederek, “biz daha iyi anlarız” havalarına girip, kaptıkları koltuklarda ukalalık yapmadılar, yapmıyorlar mı? Hadi geçmiş hakkımızdan vazgeçtik diyelim, bu günün hakkını verseler ya… Dolayısıyla bunların birlik üzerine ettikleri lâflar da samimiyetten uzak ve kendi siyasetlerinin rezaletini gizlemeye matuf ayrı bir siyaset. İdrakler iğdiş olsun istiyorlar ki, rezaletleri anlaşılmasın ve peşlerinden koşulsun ki koltuklarında oturmaya devam edebilsinler…

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d