FETULLAHÇILAR ADIMLAR’I HEDEF GÖSTERDİ

Alâaddin Bâki AYTEMİZ

Önceki gün Adımlar’ın Almanya temsilcisi gönüldaşımız haber verdi. Avrupa basınını tararken rast gelmiş; İsveç’te yayın yapan bir sitede, bizi hedef gösteren bir yazı yayınlanmış. Sitenin sahibi bir Fetullahçı, haberi de aynı kişi yazmış: Abdullah Bozkurt. Şimdilerde kaçak olarak İsveç’te yaşıyor ve bu site de oradan yayın yapıyor. Nordicmonitor adlı internet sitesi, Adımlar Platformu Genel Başkanı Ali Osman Zor’la yaptığımız röportajı kendilerince ele aldıkları bir değerlendirme yazısı ile Adımlar’ı Amerika, İsrail ve NATO terörizmine hedef gösteriyor, haberin tercümesi olduğu gibi aşağıda. Tercümeyi DeepL Translate yaptı:



El-Kaide ideolojisini açıkça destekleyen militan bir Türk cihatçı örgütü olan İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi (İBDA-C), yakın zamanda Türkiye’deki Yahudi toplumunu hedef almıştır. Bu rahatsız edici gelişme, Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği ve İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını tırmandırmasına neden olan terör saldırılarının ardından ortaya çıkmıştır.

Grup, Türkiye’de NATO ve ABD askerlerinin bulunduğu tüm askeri üslerin kuşatılması, Yahudilere karşı topyekûn savaş ilan edilmesi, Yahudilere ve İsrail ile ticaret yapan ya da İsrail ekonomisini destekleyenlere ait mal varlıklarına el konulması ve İsrail’in görüşlerini destekleyen ve Hamas’a karşı çıkan Türklerin hapsedilmesi çağrısında bulundu.


İBDA-C’nin önde gelen isimlerinden Ali Osman Zor, “İsrail’e ait olan, İsrail’e para akıtan ve ekonominin can damarını kontrol eden Yahudi sermayesine derhal el konulmalıdır” dedi. Sabıka kaydı bulunan ve daha önce terörist faaliyetlerde bulunmaktan hapis yatmış olan Zor, bu açıklamayı 18 Ekim 2023 tarihinde grubun online platformu adimlardergisi.com’da yayınlanan bir video röportajında yaptı.

Ayrıca, “Ülke içinde İsrail’e destek veren her türlü eylem veya söz, terörizmi desteklemekle eşdeğer sayılmalıdır. Bu tür kişiler hakkında derhal soruşturma başlatılmalı ve derhal tutuklanmaları sağlanmalıdır.”

Zor, Yahudilere, ABD’ye, İngiltere’ye ve Fransa’ya karşı topyekûn savaş çağrısında bulunurken, Türkiye’nin İsrail’e karşı bir koalisyona öncülük etmesi gerektiğinin altını çizdi. Türkiye topraklarındaki tüm NATO üslerinin kuşatılmasını savundu ve bu üslerden çıkmaları için 48 saatlik bir ültimatom verilmesini önerdi. Ayrıca, hükümeti bu ülkelerin donanmalarını Doğu Akdeniz’den hızla ayrılmaya zorlamaya çağırdı.

İBDA-C terör örgütünün üst düzey liderlerinden Ali Osman Zor.

“Türkiye artık bu rolü yerine getirmeyeceği için arabulucu olma iddiasından vazgeçmeliyiz. Bunun yerine Türkiye, İsrail’e karşı bir [savaş] cephesi kuran ve bunun oluşumunda liderlik pozisyonu üstlenen bir ülke olarak ortaya çıkmalıdır” dedi.

“NATO’dan ayrıldığımız resmen duyurulacak ve NATO üslerine 48 saatlik bir ültimatom verilerek [askerlerini] tahliye etmeleri ve Türk topraklarından ayrılmaları istenecektir. Durumun gerektirmesi halinde, bu NATO üslerinin çevresinde ikamet eden yerel halka çağrıda bulunulacak ve 80 milyonluk milletimizin tamamı harekete geçirilecektir. Gazze’ye uygulanan ablukaya benzer şekilde, vatandaşlarımız NATO üslerini kuşatacak ve etkin bir şekilde abluka altına alacaktır. NATO üsleri belirlenen 48 saatlik süre içinde boşaltılıncaya kadar üzerlerindeki baskı artacaktır” diyerek İBDA-C’nin tutumunu dile getirdi.



İBDA-C lideri ayrıca Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 17 Ekim’de Lübnan’da yaptığı bir konuşma sırasında sarf ettiği sözlere de atıfta bulundu. Fidan şöyle demişti: “Yeni tanımlara ihtiyacımız var. Birinin toprağını işgal ettiğinizde, evine el koyup yıktığınızda, sonra da işgalcileri yerlerinden edip yerlerine başkalarını yerleştirdiğinizde onları ‘yerleşimci’ olarak nitelendiriyorsunuz. Gerçekte bu eylem hırsızlık olarak adlandırılmalı ve bunu böyle kabul etmeliyiz.”

Zor, Türkiye’nin üst düzey diplomatının İsrail’in faaliyetlerini niteleyen son açıklaması ışığında, Türk hükümetinin bu sözleri somut eyleme dönüştürmekle yükümlü olduğunu söyledi. “Hırsıza [Yahudilere] verilmesi gereken karşılık elini kesmektir, el koymaya karışanlara verilmesi gereken karşılık ise ciğerini delip kalbini sökmektir.”

Zor ayrıca grubunun, İsrail yanlısı ve Hamas karşıtı görüşlerini ifade edenler hapse atıldığı sürece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de diktatör rolünü üstlenmesinde bir sorun görmediğini söyledi. Zor ayrıca, hükümetin harekete geçmemesi halinde toplumsal güçlerin harekete geçebileceği tehdidinde bulunarak, grubunun 8 milyarlık dünya nüfusunun tamamını rehin almakla suçladığı Yahudilere karşı meseleleri kendi ellerine alacaklarını ima etti.

Zor ayrıca İsrail ve Batılı ülkelerle yapılan tüm anlaşmaların feshedilmesi çağrısında bulundu. İsrail’in yok edilmesi sağlanana kadar şiddetin devam edeceğini öngördü. Ayrıca ABD, Birleşik Krallık ve Fransa da dahil olmak üzere İsrail’in destekçilerinin yeryüzünden silineceği öngörüsünde bulundu.

Zor’un geçmişinde hukuki sorunlar ve hapis cezaları var. İlk olarak İBDA-C terör örgütündeki yönetici rolü nedeniyle mahkum edilmiş ve 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. 1994’ten 2002’ye kadar hapis yattıktan sonra Yargıtay tarafından mahkumiyetinin gözden geçirilmesini beklerken serbest bırakıldı. Daha sonra savcılar tarafından kendisine yöneltilen çeşitli suçlamalarla birden fazla yeni yargılamayla karşı karşıya kaldı. 2008 yılında bir kez daha suçlu bulundu ve 12 buçuk yıl hapis cezasına mahkum edildi.

Zor, önceki cezasını çekmekten ve yeni bir cezayla karşılaşmaktan kaçınmak amacıyla 2009 yılında Kırgızistan’a kaçtı. Ancak 2011 yılında Kırgız yetkililer tarafından gözaltına alındı ve ardından Türkiye’ye iade edildi. Nihayetinde Eylül 2013’te cezaevinden tahliye edildi.

Özellikle de 2003 yılında İstanbul’da iki sinagog, bir HSBC banka şubesi ve İngiliz Başkonsolosluğu’nu hedef alan bombalı saldırılara yol açan ve yetkililerin El Kaide ile ortak operasyon olarak nitelendirdiği saldırılar da dahil olmak üzere Türkiye’de bir dizi terör saldırısının sorumluluğunu üstlenen İBDA-C’nin geçmişteki terör eylemleri sicili göz önünde bulundurulduğunda, İBDA-C’nin şiddet ve terör tehditleri son derece ciddiyetle ele alınmalıdır.

Ayrıca 2008 yılında İstanbul’daki ABD Başkonsolosluğu’na düzenlenen saldırıda da yer almışlardır. Bu olaylar grubun terör eylemlerine girişme konusundaki istekliliğini ortaya koymakta ve dikkatli olunması ve terörle etkin bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizmektedir.

Salih İzzet Erdiş, takipçileri tarafından yaygın olarak bilinen adıyla Kumandan Salih Mirzabeyoğlu

Grup, Salih Mirzabeyoğlu olarak da bilinen meşhur merhum lideri Salih İzzet Erdiş tarafından başlatılmıştır. İlk olarak 1970’lerin ortalarında yayıncı olarak başlamış ve daha sonra 1984 yılında hücre temelli bir yaklaşımla İBDA-C’yi örgütlemiştir. Grup, merhum ünlü Türk şair ve yazar Necip Fazıl Kısakürek’in edebiyatına ve öğretilerine radikal bir yorum getirmiş, şiddet ve silahlı mücadele unsurlarını İslamcı ideolojinin meşru araçları olarak tanıtmıştır. Kendisi 1998 yılında tutuklanmış, yargılanmış ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır.

Grup, bir hedefe karşı harekete geçmek için bir hiyerarşi veya merkezi emir gerektirmeyen “kendi kendine tezahür” bireysel inancına sahip birkaç kişiden oluşan bağımsız hücrelere dayalı olarak örgütlenmiştir. İBDA-C üyeleri, Türkiye’de ve dünyada kurulu düzeni bozacak nihai bir kitlesel ayaklanmaya inanmaya yönlendirilmektedir. Her bir üye, kaosu körüklemek, isyan çıkarmak ve kurumları yok etmek için her platformda milis tipi bir savaş yürütmekle görevlendirilir.

İBDA-C, Türkiye’de şiddet içeren saldırılara ve bombalamalara karıştığı için terör örgütü olarak tanımlanmasına rağmen, İBDA-C’ye yeni bir hayat veren Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidarı döneminde yeniden canlandı.

Türkiye Cumhurbaşkanı, müebbet hapis cezasına çarptırılan Mirzabeyoğlu da dahil olmak üzere, bu örgütün hüküm giymiş üyelerinin cezaevinden salıverilmesini de sağladı. İBDA-C lideri Mirzabeyoğlu’nun 2014 yılında Erdoğan hükümeti tarafından serbest bırakılması ve ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın destek telefonuyla karşılanması önemli bir yol işaretidir. Mirzabeyoğlu Mayıs 2018’de vefat etti, ancak ağı hala çok canlı ve hatta genişliyor.


Hamza Yerlikaya, Türkiye Cumhurbaşkanı Başdanışmanı.

Bugün İBDA-C şebekeleri Türkiye’de çok sayıda örgüt kurmayı başarmış durumda. Kolluk kuvvetlerinin baskılarından korunarak ve ceza adalet sisteminde herhangi bir yasal sorunla karşılaşmadan, bir dereceye kadar siyasi bir örtü ile faaliyet gösteriyor gibi görünüyorlar. Dahası, Erdoğan hükümetinin sözleşmeler ve ihaleler yoluyla örgütü aktif olarak finanse ettiğine dair iddialar var ve hatta hüküm giymiş İBDA-C üyelerinin AKP’nin kontrolü altındaki yerel yönetimlerde işe alındığı bile bildirildi.

Hatta Erdoğan’ın İBDA-C ile bağlantılı Hamza Yerlikaya’yı cumhurbaşkanlığı sarayında başdanışman olarak ataması, bu örgütün Türk hükümeti içinde sahip olduğu önemli etkinin altını çizmektedir. Ayrıca, bu ağlar Türk istihbarat teşkilatı MİT ile işbirliği yaparak Türkiye’de ve yurtdışında cihatçıları harekete geçirmek gibi faaliyetlerde bulunmaktadır.

İBDA-C, Erdoğan hükümetinin siyasi gündemini ilerletmek için gerektiğinde sokaklardaki kalabalıkları kışkırtmak için de kullanıldı ve hükümet içindeki bazı unsurlar ile İBDA-C’nin bu aşırılık yanlısı ağları arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koydu.

Grup 2014 yılına kadar, İBDA-C’ye karşı 17 planlı istihbarat çalışması yürüten ve militanlarının cezai kovuşturmaya uğramasıyla sonuçlanan Türk polisinin yakın takibi altındaydı. Ağustos 2009 itibariyle polis toplam 1.186 İBDA-C militanını gözaltına almış, çeşitli kalibrelerde 146 silah, 80 el bombası ve patlayıcı bileşenleri ele geçirmiştir. İBDA-C militanları tarafından gerçekleştirilen toplam 219 terör eylemi aydınlatılmış ve planlama aşamasındaki 28 terör planı polis tarafından engellenmiştir.

Ancak İBDA-C’yi çökertme çabalarına öncülük eden polis şefleri 2014-2017 yılları arasında görevlerinden tasfiye edildi. Boşalan makamlara yeni gelenler, hükümetin İBDA-C konusundaki kırmızı çizgisini gözetiyor ve İBDA-C militanlarını soruşturmaktan kaçınıyor.


Haberde yazılanlar böyle…

Biz fikirlerimizin ve söylediklerimizin arkasındayız da, bunlar hakikatleri açıkça tahrif edip, söylemediklerimizi de söylemişiz gibi aktararak, nihayetinde fikrî yapımızı farklı aksettirip siyasî hedeflerimize ulaşmamızı engellemeye çabalıyorlar. Ki Adımlarda yayınladığımız Sayın Ali Osman Zor’un ilgili röportajın linkini de aşağıya koyacağız ki, okuyucu bizim söylediklerimizle bunların uydurduklarını kıyaslasın…

İlk önce şunu belirtelim:

Ali Osman Zor’un bundan önce kendisiyle yapılmış bir çok röportajının Uluslar arası arenada ses getirmiş olması hasebiyle, mezkur habere konu röportajın da ta İsveç’lerde yayın yapan bir sitede böylesi ses getirmiş olması bizi şaşırtmıyor.

Bilenlerin de bildiği ve bizzat şahit olduğumuz bir hakikattir ki, Japonya’dan Amerika’ya dünyanın dört bir köşesinden gazeteciler dönem dönem Ali Osman Zor ile röportaj yapabilmek için kuyruğa dizilmişlerdir.

Peki, ona karşı bu alâkanın sebebi nedir?

Yine dünya istihbaratı ve bilenlerce malûmdur ki, O, 1991’de Amerika’nın Irak’a saldırması sürecinde Türkiye’nin Amerika’nın yanında Irak’a saldırmasına mani olacak kitle eylemlerinin icracısı olduğundan dolayı, bu eylemlerin plânlayıcısı olan Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ile birlikte CIA emri ile gözaltına alınmış ve işkenceye maruz kalmıştı.

Ve o gün meydan yerinde kendini gösteren bu “genç”, o günden bu güne yine Kumandan’ın plânlamasını yaptığı Kendinden Zuhur Diyalektiği çerçevesinde mücadelesini sürdürmeye devam etmektedir…

Evet, ülkemiz ve bölgemize dair emperyalizmanın plânları olmuştur ama buna karşı İbda’nın, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun da karşı plânları olmuş ve bu plânların icrasında Adımlar liderliği Kumandan Mirzabeyoğlunun kimi zaman doğrudan emir ve direktifleri, kimi zaman da Kumandan’ın muradına uygun olarak gerçekleştirdiği hamlelerle başrollerde yer almış ve emperyalizmanın birçok hesabı bu şekilde bozulmuş, bu topraklarda istedikleri gibi at koşturamayacakları emperyalist çapulculara defaatle gösterilmiştir Allah’ın izniyle… Biz bunları saklıyor veya inkâr ediyor değiliz ki, bilâkis bunlar bizim şeref madalyalarımızdır…

Tabiî olarak bedelleri de gayet ağır ödenmiştir…

İşkenceler, hapisler, suikastler, sürgünler vs… Kardeşi Ünsal Zor, kendisine düzenlenen böylesi bir bombalı suikast saldırısında şehid olurken, kendisi ve birçok gönüldaşımız bu saldırıyı yaralı olarak atlatmıştır ki, o saldırıdan yaralı kurtulmuş olabilmesi de Allah’ın bir lütfudur…

Şimdi, karşınızda birçok defa hesabınızı bozan, tekerinize çomak sokan birisi olursa, siz onun ne düşündüğünün merak etmez misiniz?

İşte, Adımlar liderliğinin dünya medyasında dönem dönem, -özellikle bölgemizde hadiselerin kızıştığı dönemlerde- ne düşündüğü haliyle merak konusu olduğundan, sözde bağımsız özde ise istihbarat servislerinin yönlendirmesindeki medyacılar kapımıza gelmiş, röportaj tekliflerini iletmiş veya haber yapmışlardır. Bu röportajların büyük bölümü de yayınlanmamıştır… Mesela Amerika’da yayın yapan en büyük radyo kanallarından biri, röportaj yaptıktan sonra, röportajı yayınlamama gerekçelerini, “argümanlarınız çok sağlam, karşınıza çıkaracak bir uzman bulamadık, bu röportajı yayınlarsak Amerika’da her şey alt üst olabilir!” diye itiraf etmek zorunda kalmıştır. Ve yine, zamanının popüler TV programcısı müteveffa Savaş Ay da kendisiyle tamamının yayınlanması şartıyla yaptığı röportajı, Amerikalılarınki gibi benzer gerekçelerle yayınlayamadıklarını, kırparak vermek zorunda kaldıklarını, sözünde duramayan adam ezikliği ile özür beyan ederek iletmişti.

Biri Amerika diğeri de Türkiye’den verdiğimiz bu iki örnekten sonra gelelim Fetullahçıların karın ağrısına…

Bilen bilir ki, Türkiye’de Fetullah aleyhine ilk yayını yapan İbdacılardır. Vesikalandırabileceğimiz bu ilk yayın, 1986’da, zamanın “Tavır” dergisinde, “Gülen ve Güldüren Adam” başlığı ile yapılmıştır. İbdacılar Fetullah’ın şaklabanlığını ve İslâm’a olan zararını izâh etmeye çalışadursunlar, neredeyse bütün cemaatler İbdacılara karşı Fetullah’ın yanında saf tutmuş, “müslüman müslümana bunu yapar mı, birlik olmalıyız” diyerek, Fettoş’a sahip çıkma yarışına girişmişlerdi. Birlik olunacaksa, niye bizimle değil de bizi dışlayarak onlarla birlik oldular ayrı mesele ama neticesi de ortada… İbdacı mücadele geleneğinin bunların ihanet çizgilerini keşfederek karşı karşıya gelişi ise 1980 öncesi Yüksek İslâm Enstitüsü boykotlarına kadar uzanır…

Yani Fetullahçıların İbdacılara karşı kuyruk acısı eskidir ve asla bitmemiş, artarak devam edegelmiştir. Fettoş nam Fetullah, 28 Şubat sürecinde ülkeden kaçarken, İbdacıların kendisini öldürmesinden korktuğu için kaçtığını duyurmuştu… Antiemperyalist mücadeleyi sözde değil, kan ve can pahası özde veren bir hareket olarak Amerikan köpeği Fettoş’a haddini bildirmek istememizden daha doğal ne olabilirdi ki? Tabiî o zaman da bu müslüman kardeşlerimiz (!) yine bizim aleyhimize söylemediklerini bırakmadılar… Bu ülke ve dünyanın başına böyle bir belânın musallat olmasında mesûl olan bunlardır… Her zaman olduğu gibi menfaat ilişkilerini hakikatin hatırından üstün tuttular, tutmaya da devam ediyorlar…

Ali Osman Zor mücadele adamı… Mücadele adamının başına da her iş gelir, işin şanındandır. Fetullahçının yazısında da, daha doğrusu geçtikleri Amerika eğitiminin icabı icra ettikleri espiyonaj faaliyetleri içinde karşı tarafı ve üçüncü şahıs-kurumları manipüle etmek de var. Evet, Fetullahçı’nın belirttiği gibi Ali Osman Zor bir dönem Kırgızistan’da misafir olarak kaldı. Yani polis-istihbarat dosylarına ne kadar da hakimler değil mi?.. Dolayısıyla, bu kadar yakından takip eder ve dosyalar ellerinde olduğu için bizim bile unuttuğumuz kimi teferruatlara bizden daha vakıflarken, bazı şeyleri bilmediklerinden dolayı yanlış ifade ediyorlar diyemeyiz. Kasıtlı çarpıtıp, manipüle etmeye çalışıyorlar… Zaten faaliyet sahalarını kendileri açıkça ortaya koymuş:

Nordic Monitor, Stockholm merkezli Nordic Araştırma ve İzleme Ağı tarafından yönetilen bir haber web sitesi ve izleme sitesidir. Türkiye’ye özel olarak odaklanarak dini, ideolojik ve etnik aşırılıkçı hareketleri ve radikal grupları kapsamaktadır.

Abdullah Bozkurt

Adamlar antiemperyalist mücadele veren grupları takip ederek manipüle etmekle vazifeli olduklarını açıkça belirtmişler, bir tek CIA adına çalıştıklarını söylememişler… Artık onu da söylemesinler, değil mi…

Ali Osman Zor Kırgızistan’da kaldığı dönemde gerçek mânâda keşfettik biz bunların ellerinin ne kadar uzun, CIA’nın vazgeçilmez maşaları olduklarını. Kırgız medyasının yarısı ellerindeydi. Bugün de söyledikleri El Kaide iddialarının aynısını o gün de dile getirmeye başladılar. Gaye ve maksat, Ali Osman Zor’un Amerika’ya teslim edilmesi ve oradan da Guantanamo‘ya paketlenmesi… Ali Osman Zor’u yakalattırdıktan sonra, “El Kaide’nin ideoloğu yakalandı!” dye manşet atıp, haber yaptılar… Ama Kırgızistan’daki bağımsız ve Amerika’ya karşı Rusya’yı destekleyen medya da bunlara karşı boş durmadı ve yalanlarını ortaya dökerek, “Ali Osman Zor’un El Kaide ile alâkası yok. Bilâkis, Türkiye merkezli İbda fikir hareketinin mensubu. Burada da herhangi bie suç işlemiş değil!” diyerek yapılan yayınlarla, komplo boşa çıkarıldı… Kırgız devleti de bu kamuoyu baskısı karşısında Ali Osman Zor’u Amerika’ya teslim edemedi… Hevesleri kursaklarında kaldı…

Şunu hemen belirtelim: Biz İbdacıyız ve bizim ideolojimiz bellidir. El Kaide olsun, başka kim ve ne olursa olsun, her kim emperyalizme fiske atacak olsa, ideolojisine ve kimliğine bakmadan onu da alkışlamaktan geri kalmayız. Bu alkıştan dolayı da alkışladığımızın ideolojisine sahip olacağız demek değil. Alkış fiile, ideolojiye değil… Biz anti emperyalist mücadelelerinde komünistleri de alkışladık, dün kavga ettiğimiz Şiiler ve İran Amerika’ya vurdukça onları da alkışlıyoruz; bunu yapmak için Şiî veya Kominist olmaya gerek yok… Bunu anlamayacak kadar öküzler mi? Elbette değiller ama adamlar gazeteci falan değil ki, ajan olunca, gerçekleri çarpıtmak işleri. Gazeteci objektif olur, gerçekleri çarpıtmaz… Yani süzme o… ç… bunlar… Tekrarlayalım, bizim ideolojimiz İbda… Başka bir yere kafa ve gönül nisbetimiz olmaz, olamaz. Ama biz en zıt görüşten de olsa dünya eşkiyası Amerika’ya karşı er meydanında yiğitlik gösterenleri takdir etmesini de biliriz. Bunlar ise kancıklıktan başka bir şey bilmedikleri için anlasalar da kancık ruhlarının gereğini yaptılar ve yapmaya da devam etmekteler.

Ne mi yaptılar?

BOP adlı Haçlı saldırısında Afganistan’ın, Irak’ın, Suriye’nin, Libya’nın talan edilmesinde başı çektiler. Türkiye’nin bu saldırlarda Amerika’ya destek olması için içeride gerekli kamuoyu hazırlığında rol aldılar, hem de din kisvesi altında baş rollerden birini oynadılar, Amerika’ya destek olmak dinî bir icabetmiş gibi yaparak… Milyonlarca müslümanın katledilmesinde elleri var, işbirlikçilikleri var.

İşte, bunlarla bizim temel zıtlığımız bu: Onlar Amerikan köpeği, biz tam bağımsız Türkiyenin savaşçıları…

Bunlar NATO’cular… Batı artığı lokmalarla müslümanların kanı üzerinde ziyafet çeken lânetli zümre… Zaten Aksa Tufanı duyulur duyulmaz hemen İsrail’e destek oldular ve Filistin direnişini hedef almaya başladılar.

İsrail için kendilerini paralamaları da yeni değil… Yakın zamanda Mavi Marmara’da ihanetlerini sergilemişlerdi; öncesinde, 1991’de Saddam İsrail’e Scud füzeleri attığında, tüm müslümanlar, “Scudlar sükût etmesin Ya Rabbi!” diye dua ederken, “şişesi kırık” Fettoş, “Saddam İsrail’e füze attı, benim gözümde Yahudi çocuklar tüllendi!” diyerek Saddam’ın şahsında oluşan sempatiyi ve dolayısıyla bu sempatinin yol açacağı mücadele iklimini kırmaya çalışıyordu. Bahanesi de gayet masum: Çocuklar! Ulan bir kere Filsitin’li çocuklar için böylesi tesirli bir lâf etmediniz Siyonizmin dölleri…

AKP ile aralarındaki çekişmeye gelince…

Şunu bir kere açıklıkla tesbit edelim: Amerikancılık noktasında dış yüzden bakıldığında AKP’den daha ileri ve daha keskinler. Bunlar daha ileri olunca, AKP’nin Amerikancılığını beğenmiyorlar; kendi ileri hâllerine göre Amerikancılıkta geride kalan AKP’yi, ABD karşıtı görüyor ve damgalamaya çalışıyorlar. Böylece yeni bir sahte kutuplaşma tezgâhında yer alıyorlar. Bu durum kendilerinde şu hissi doğuruyor:

Biz Amerika’nın altına yatıyoruz ama AKP karşı çıkıyor. Dolayısıyla iktidar bizim hakkımız. Ama Amerika iktidarı bize değil de onlara veriyor. Ama biz ABD’nin azad kabul etmez şeyleri olduğumuzdan, yine de Amerika’nın altına yatmaya devam…

Oysa AKP’nin Amerika’ya karşı çıktığı filân yok. Bilâkis, bu hâliyle kendilerinden daha kullanışlı bir aparat. Türkiye’de hadisler o noktaya gelmiş, köprünün altından o kadar su akmış ki, Fetullah’ın Komünizmle Mücadele Dernekelrinden kalan Amerikancılığı artık işlemez, demode. O Amerikancılıkla Türkiye idare edilemez. Bilakis, ters teper. Dolayısıyla tam da AKP kıvamında, gerektiğinde Amerika’ya karşı çıkıyor görüntüsü vererek kitleleri sisteme entegre edebilecek bir yapı gerekmekte.

Müslümanlar içinde Amerikanın kullanışlı bir aparatı olarak Fetullahçılık, aleni Amerikancılıkla, sahte anti Amerikancılığa varlık imkânı sağlıyor. İnsanlara, kendilerine bakıp, “Abov, böyle olacağıma, öbürleri ehveni şer, onlardan olurum daha iyi!” dedirtmek üzere, “fil”in kendini ehlileştirmek için tuzağa düşüren avcılardan kara elbiseli olan yerine beyaz elbiseliyi benimsemesi psikolojisinden istifade, kitlelerin beyaz elbiseliye ram olarak uysallaşmasında üzerlerine düşen kara elbiseli avcı rolünü kemâliyle oynamaya devam ediyorlar. Amerika bunları, iktidar etmek için değil, gerçek iktidar partnerini tersinden desteklemeleri, güya karşı oldukları yapının iktidarının devamını sağlamaları için kullanıyor. Anadolu ahalisi bunlardan kaçsın, sistem içinde Amerika adına iş görenlerden birine sığınsın, insanlar bunlara bakıp diğerlerini anti emperyalist, yerli ve millî zannetsin diye…

Dolayısıyla bu tezgâhı deşifre eden gerçek muhalifleri görünce de sarsılıyor, rahatsız oluyorlar. Ezberleri bozuluyor: “Ben şuyum, o da bu!”… “Deği!”… “Ben farklıyım!”… “Neren farklı?”… “Benim tonum daha koyu!”… “Evet, hepiniz aynı sarının farklı tonlularısınız!”… Dolayısıyla bu oyunun işlemesi için tek muhalif olarak gözükmeleri gerekirken, oynanan oyuna, tuzağa düşmeyerek, bunların hepsini de aynı emperyalist odaklar tarafından oynatılan düşman kardeş kuklalar olarak deşifre eden Adımlar çizgisi de bütün hesaplarını bozuyor.

28 Şubat ve sonraki süreçte yaşananlar da, Kemalisti, İslâmcısı, milliyetçisi, solcusu ve daha bilmem necisi, her kesim içindeki Amerikan devşirmeleri kendi aralarında çekişirken, hepsinin de esas hedefi hep gerçek anti-emperyalistler oldu. Dikkat: Kimi zaman kurunun yanında yaş da yandı, istisnalar da kaidedendir…

Bu durumda ne yapmaları lâzım?

Bizi, Adımlar’ı da sahte anti emperyalistlerin yanına itelemek için, İbda-c genellemesi yapıyorlar…

Yani biz bunların bize olan saldırılarından yılacağız ve “Allah belâlarını versin!” diyerek bu sahte kutuplaşma tuzağında beyaz elbiselinin yanında yer alacağız, onun himayesine gireceğiz. İnsan gerçek kutuplaşmada taraf olur. Bu tür sahte kutuplaşmada taraf olacaklar ise, düşünme melekeleri yeterince gelişmemiş ve hadiseler karşısında içgüdü sınırında refleks tepki veren mahlûklardır. Siz ve asimetrik muadilleriniz Pavlov’un köpekleri olduğunuzdan, bizi de kendinizle karıştırıyorsunuz. Gördüğün gibi, saldırman değil, yalanın ve yanlışın kızdırıyor bizi, o kadar…

Yani, geçmişte İbdacı olan ve şimdi de hâlâ İbdacıyım demekten imtina etmeyen kimileri AKP’ye yanaştı ya, bütün İbdacılar da öyleymiş gibi… Oysa Adımlar ve Ali Osman Zor’un öyle olmadığını bilmiyorlar m? Bilmemelerine imkân olmadığına göre? Yapabilirlerse hem bizi AKP üzerinden emperyalizmaya yamamış olacaklar hem de bizim üzerimizden AKP ile olan iç hesaplaşmalarında Amerika’ya derli toplu bir hedef gösterecekler ki, bir taşla iki kuş… Lan kuş beyinli, senin bu düşündüğünü Amerika düşünemiyor mu? Olum Amerika AKP’den vazgeçse bile size mey-let-mez… Siz o kadar salaksınız ki… Ama kendinizi çok akıllı zannediyorsunuz… Siz her halükârda harcanmaya, stepne olarak kalmaya mahkûmsunuz… Sizin istikbâliniz yok koçum. En fazla sırtınızı dayadığınız güç sizi sağa sola höykürtür, siz de bununla kendi kendinizi tatmin etmiş olursunuz paçozlar… Olum sizin zati bir gücünüz yok ki… Hep birilerinin himayesi altında bir yerlere gelip bir şeyler yaptınız. Mücadeleden hep kaçtınız. Sinsilikle -Yahudi tıyniyeti- iş gördünüz. Şişesi kırık olduğu için erkekliğin ne demek olduğunu da bilmez Hocanız size hep kancıklığı öğretti…

Evet, bunlara düşen vazife belli, AKP bunlar üzerinden Batı karşıtı gösterilebilsin ki, Batı nezdinde kullanışlı piyon olmaya devam edebilsin. Ama biz, AKP nezdinde BOP İslâmcılığının gerçek yüzünü, onların da Batı ittifakının bir parçası olduklarını gösterdikçe, Fettoşun plânları suya düşüyor. Yarım ağızla Batı karşıtı görünüp, pratikte Batı ile her işte bir olan… Batı ile her işte bir olabilmek için de Müslüman Anadolunun desteğini alabilmek gerekli ya, bu destek de “Amerika için” diyerek alınmaz, karşıtıyım denmesi gerekir… Şeytan, şeytanlığını “Allah Allah” diyerek icra eder, “şeytan şeytan” dese arkasından kim gider? Dolayısıyla Batı adına esas vazifeyi üstlenecek olan beyaz elbiselinin Batı karşıtı görüntüsüne kitlelerin inandırılması gerekiyor. Bunu da Fetullahçılara, “onlar Batı karşıtı” dedirterek yapıyorlar; böylece bu salaklar da vazifelerini yapmış olarak iktidar hayalleri görmeye devam ediyor. Hem de Batı adına AKP’yi sıkıştırarak çizgide kalmasını sağlamış oluyorlar… Batı karşıtı görüntüsü verilmesi zaruretinden dolayı, ister istemez kimi samimi anti-Batı unsurlar da AKP’ye dahil oluyor. Dolayısıyla her zaman kontrol altında tutmak gerekir… Yani bu unsurlar her yerde var. Hani Kumandan’ın “Adalet Mutlak’a” konferansında, “her partinin bize yüzde on rüşvet payı var!” diye işaret ettiği mevzunun açılımlarından biri de budur. Sadece AKP değil yani, diğer partilerde de samimi unsurlar var… O, bugün iktidar olması hasebiyle daha dikkat çekiyor…

Bir kısım salaklar da, “Bak onlar öyle dediğine göre, demek ki, bunlar böyle” diyor. Oysa Kumandan bizleri, “bırakın o ona onu dedi, bu buna bunu dediyi, dedikoduyu da gerçeklere bakın, fikirle tartın!” mealinde ikâz etmişti. Ortada, biri her şeyiyle Batıcı görünen Fetullah cemaati ile Batı’ya karşıymış gibi görünen Erdoğan Cemaati var. Bize saldırarak, AKP’yi bizimle aynı safta göstererek, bizi AKP’nin himayesine itecekler… Bu ülkeye komünizm gelirse de onlar getirir, Amerika’ya karşı gelinecek, anti-emperyalizmcilik oynanacaksa da onlar oynar, gerekirse şeriat bile ilân edebilirler… Ayasofya’nın açılması kesmezse, topyekûn Türkiye’nin elden gitmesindense, şeriat da ilân eerler yani… Suudî Arabistan şeriat değil mi? Mesele görüntü değil, fonksiyonda… O sebeple Kumandan “fikirle tartın” dedi…

Şimdi bu “muhabbet fedaileri”, bir gün cesarete gelip kapışmaya girdiler. En keskin Amerikancı da kendileri ya… Amerika da kendilerine destek verecek nasıl olsa… Amerika ise bu işlerin kitabını yazmış, “kim ayakta kalırsa ben onunla devam ederim” dedi ve ayakta kalan AKP-Erdoğan cemaati oldu. Aralarında temel politikalar açısından bir ayrılık yok ki Amerika bundan dolayı tecih noktasında olsun. Amerika aralarındaki sıklet farkına baktı, Erdoğan Cemaati ağır bastı, o kadar… Tercih de bundan dolayı oldu; pragmatist Amerika…

Bizi AKP saflarına itmeye çalışıyorlar… Bizle ne alâkası var AKP BOP’çuluğunun? Biz buna karşı durmuş ve bedel de ödemişiz. Şehidlerimiz var, Adımların şehidleri. Kumandan bile öyle vasıflandırmadı mı, “Adımlar şehidi!” demedi mi? Bizim tavrımız belli ve başkaları ile bir değil. Ama bunlara göre AKP Batı karşıtı ya, biz de Batı karşıtı olduğunuzdan aslında AKP ile birlikteyiz… Vah vah şu idrak sefletine ki, vah vah… Senin anan kim için doğurdu da ne hamurunu ne ile yoğurdu evladım?

Şimdi bunlar muhabbet fedaileri ya malûm… Özel bir anımı da aktarmam gerek… Kibar çocuklar… Ağızlarından kem söz, küfür zinhar çıkmaz… Ali Osman Ağabey’in Kırgızistan’da gözaltına alındığı süreçte bunlardan biri, belki de bu haberi yazanın bizzat kendisi, adını unuttum şimdi, tabi o zamanlar iktidardalar da, astıkları astık, kestikleri kestik; işte böyle facede benimle irtibat kurdu. Biz de Türkiye’de Ali Osman Ağabey için kamuoyu oluşturmaya çalışıyoruz, Guantanamo’ya filân gönderilmemesi için… Derken gerçek yüzünü ifşa etti. “Ali Osman’ı şöyle yapacağız, böyle yapacağız”… Haydaa… Ya sen ne biliyorsun, nerden tanıyorsun Ali Osman’ı? Yani bu adamı bilen bilir, ehli bilir, hele ki o zamanlar, o da sayıca gayet azdır. Sen nereden çıktın demeye kalmadı, bu başladı bazı satırlar döktürmeye… İşte internete bağlandığım modemin kablosundan, fişinden, pirizinden, bilmem ne falan… Böyle o kadar detaylı şekilde teknik donanım üzerinden bir sövdü ki… Ben de sabırsızlıkla bekliyorum nereye bağlayacak diye… Meğer sövecekmiş maklubeci muhabbet fedaisi… Neyse, bu sövdü, klavye delikanlısı ve rahatladı. Ne diyebilirim ki? “Ya koçum, sen bu kadar teferruatlı saydığına göre, meseleye çok iyi vakıfsın, senin başından çok işler geçmiş olmalı, çok acı tecrübeler yaşamışsın, sen bir psikoloğa git de çocukluğuna insinler senin, çok ihtiyacın var…” dedim de bu defa gerçekten yelkenleri suya indirip, “ne yapayım” filan demesin mi? Yazık yani, bam teline dokunmuşuz istemeyerek garibanın…

Biz bunları son zamanlarda pek ellemiyorduk aslında. Bizim delikanlılığımıza düşene vurmak sığmaz. Ama bunlar süzme o.ç. ya… Operasyon yedikleri süreçte, biz, “mağdurun dini sorulmaz” diye, düşene bir tekme de biz vurmayalım dememizden de rahatsız odular iyi mi… Bu defa da ihanet tavanlarının kandırdıkları ibadet tabanlarını kaybetme, tabanın kayması korkusu hasıl oldu bunlarda. Kendi kitaplarında delikanlılık yazmaz ya, bir şey yapıyorlarsa illa hesaplı yapıyorlardır. Eh, herkes karşısındakini de kendi gibi bilir… Biz bunlara vurmuyorsak, maksadımız tabanlarını kaydırmak… Yani kim gider, kim gelir bilemeyiz, nasibi olan gelir, olmayan gider. Taban kayacaksa kaymasın da demeyiz ama bunlar gibi hinlik düşünerek bunu yapmış da değiliz yani… Bak bizde düşene vurulmaz. Siz olsanız bile vurmadık. Bak bakalım yayınlarımıza, siz iktidarken size söylediklerimizle kıyasla… Ama siz hâlâ kahpelik yapıyor, İbda-c diye bir genelleme yapmaya devam ediyorsunuz. Biz yine de vurmayacağız… Bizim biriyle bir hesabımız varsa, o hesabı kendimiz görürüz, başkasının himayesine sığınmayız. Hele ki bu sahte kutuplaşmacı bir himayeyse…

Bizi hedef göstermenizde bir mahzur yok da yalan söylemeyin, haramınıza hile katmayın yani… Doğrular üzerinden bir hamle yapmak gelmez mi elinizden? Bizim doğrularımız karşısında öne süreceğiniz doğrularınız yok mu? Mutlaklarınız neler, onları konuşturmayı bir denesenize mesela… Ama yok değil mi… Bu kadar aciz, bu kadar çapsız, bu kadar çıkmazdasınız…

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d