Kendi Zenginlerini Üretmeyi Hedefleyen Bir Sistemden Çözüm Beklenemez

Kendi Zenginlerini Üretmeyi Hedefleyen Bir Sistemden Çözüm Beklenemez

Kendinizi tanıtır mısınız?

Adım Seyfullah AŞKAR 1972 yılında Zonguldak’ta doğdum, Türkiye Taşkömürü Kurumu Çatalağzı Lavuarında 21 Yıl çalıştım. Ekonomik koşulların yetersizliğinden kaynaklı olarak aynı kurumun Gelik İşletmesi’nde maden işçisi olarak çalışmaktayım. Ben bu mesleği babamın yeraltında iş kazasında ölmesi sonucu verilen bir hak dolayısıyla elde ettim. 1988 yılında kuruma işbaşı yaptım. Yani çoçuk yaşta başladığım çalışma hayatım devam ediyor. Emekli olmam gerekirken yasa değiştiği için hükümet veya devlet bana 10 yıl daha çalışma zorunluluğu getirdi. O sebeple 16 yaşında başladığım çalışma hayatım ölmez de sağ kalırsak eğer 51 yaşında son bulacak.

Özelleştirmelerin tesiri ne oldu madencilikte; deniyor ki bu maden devlete aitken kaza olmamış. Siz ne dersiniz?

Tevafuk aslında bu soru… Çalıştığım kurum içerisinde bunun sıkıntısını yaşayan ilk benim. Şist döküm sahamız özelleştiğinde özel sektörün çalışma sistemini tanıdım. Özel sektör işçilerinin yaşadığı sıkıntıları tesbit etme imkânına sahip oldum. Mesai 8 saat olmasına rağmen özel sektör işçisi 12 saat çalıştırılıyordu ve bu işe bile torpil yaptırılarak giriliyordu. Maaşları düzensiz, çalışma saatleri düzensiz, insani olmaktan uzak yeme, içme, yaşam alanları… Tasavvur edin, yasak olmasına rağmen kurumun elektriğini kullanan müteahhiti şikâyet etmeme rağmen şiddete maruz kalan ben; “sana mı kaldı devleti düşünüyorsun?” diyen her türlü amirler. Adam düşük fiyat vermiş, rüşvetini vermiş, devletin faturasını ödediği elektriği müteahhitin de kullandığı, ama sözde kâr ettiği, zararı devlete ödettiği bir özelleştirme. Olayları örtbas etmek için yetkililere yemekler, hediyeler; adamlar hiç çekinmeden anlatıyordu. Ve bizi dinlemeyen müdürler, özel sektörle muhatap oluyor, aralarındaki çıkar ilişkileri gün gibi apaçık görülüyordu. Ve bu arada özel sektörde çalıştığı halde alacağını tahsil edemeyen işçiler iş bırakıyor, şikâyet ettikleri halde sigortalarının ödenmediğini öğreniyor, hak talebi yapamaz hale getiriliyorlardı. Ve birçoğu alacaklarından vazgeçip işi bırakıyor, asgarî ücrete bile razı bir çok işsiz işe girmek için Belediye Başkanından, Parti İl Başkanından, milletvekilinden torpil arıyordu.

Denetimler yeterli mi? Deniyor ki, denetimi yapanların maaşını da ilgili firma veriyor, bu durumda denetim sistemi doğru çalışabilir mi?

Denetimlerin nasıl yapıldığı önemli tabii ki… Size bunu bir örnekle izah edeyim. Siz fakirsiniz, bölgenin en zengin işadamıyla tartıştınız,  mahkemelik oldunuz. Mahkeme bilirkişi atadı. Bilirkişi, zengin işadamının lüks aracıyla yanınıza geldi. İşadamı da yanında ama sesi çıkmıyor. Sorular size soruluyor; ne cevap verdiğinizin önemi var mı? Sistem içerisinde haklı olmanızın hiçbir hükmü yok, eğer yüksek kademelerde tanıdığınız yoksa, paranız yoksa, sıradan Anadolu insanı gibi çay kahve söyleyerek ancak kendinizi avutursunuz. Müfettiş Ankara’dan gelir, bölgenin en iyi otelinde konaklar. Yok eğer misafirhanede kalırsa, gecenin belli zamanında misafir eder, ağırlarlar. Özel sektör için geçerli olan budur. Devlette ise ölüm olmuşsa konu kitabına uydurulur, kim sahip çıkacak? Herkes kendinden korkuyor, ifade verilirken değiştirilen ifadelerden mi bahsedeyim, sendika yok zaten. Tiyatro oynanıyor, hep demagoji. Ancak ideolojik fikrin eksikliğinden mütevellit bunlar.

Kazalar ve ölümler RTE’nin söylediği gibi azaltılamaz mı?

Dört kişinin çalışacağı işi iki kişiye yaptırırsanız, asgarî değil insanî geçim şartlarını ortaya koymazsanız; kira, elektrik, su, telefon, çocuklarının yeme-içme, eğitim masraflarını ve maddî imkânsızlıkları düşünen bir insanın kendini işe vermesi mümkün müdür? Esasen mükemmeli yakalamak mümkün diye düşünüyorum. En tepe noktadan insanıyla barışık olunursa, mümkün. Bu liyakat sahibi mühendis, tekniker, işçi, bir inanç etrafında örgütlenmiş insanlar olursa, karşılıklı şura edilerek planlanan iş ortamı başarıya ulaştırır.  İşte sürekli sorgulamanın olmadığı yerde ve “ben ne dersem o olur” mantığıyla hareket eden makam sahibi ama liyakati olmayan, para ve prim sisteminden faydalanmak için çalışanlarını hırpalayan, onları rencide eden insanlar varolduğu sürece iş kazaları artarak devam eder. 27 yıllık bir işçi olarak söylemek zorunda olduğum bir husus da şudur: Yer altı çalışma koşulları yüzeydeki gibi asla olamaz. Bu beklenti içerisinde bulunulması da iş kazası ve ölümlere davetiyedir. Yeraltında işçinin işi bittikten sonra dışarı çıkması, çıkarılması gereklidir. Genel standardı bellidir. Kaliteli malzeme var desinler diye göstermelik olduğunda da can kayıpları artmakta. Buna mukabil taşkömürü üretilirken ortaya çıkan metan gazı ve kömür tozu en büyük riski oluşturmaktadır. Düşünün, ateşlemeyi yapan küçük bir kıvılcım… Sözün özü, ya insan merkezli düşünülecek, yada maddiyat merkezli; ikisinin de sonucu belli.

İşçiler daha önce de başka bir madende trafo patlaması yaşanmış olmasına mukabil tedbir alınmadığını söylüyor, bu gibi benzer hadiseler yaşandığında tedbir almayı gerektirecek bir mekanizma yok mu?

Bu hususta kullanılan malzemenin, ürünün kalitelisi önemlidir. Sorumlu mühendis bakımlarını ne sıklıkta yapmıştır? 24 saat ful çalışma içerisinde makine ne kadar dinlendirilmiştir soğumasına izin verilmiş midir?

Başbakan istatistiklerden bahsetti ama yüzyıl önceki kazaları örnek verdi, günümüzde durum ne?

Bilgi ve tecrübe eksikliğinden kaynaklıydı eskiden, bir de bu arada bu yörede bilinen mükellefiyet döneminin incelemesi gerekli. Genel olarak maden kültürünün neler verdiğini, neleri alıp getirdiğini bilinmesi açısından zaruri.

Sizin konuyla ilgili aktarmak, dikkat çekmek istediğiniz başka bir konu var mı?

Yeraltında iş tertibi yapılması, en büyük yanlışlardan birisidir. Tertib dışarıda yapılır. Zaten Soma’daki ölümlerin yüksek olma sebebi de budur. Devletin acilen kömür işletmelerini tek elde toplaması ve tüm maden şirketlerini kamulaştırması gerekmektedir. Özel sektörün bu şartlarda yapacağı iş değildir. Yasaları en katı şekilde uygulayıp, yeraltı işçi ücretlerini de düzenlemesi gereklidir. Kendi zengin kitlesini oluşturan yapının bunları yapacağına ihtimal vermiyorum ama yine de umut…

Ahmet ÖLÇÜLÜ

ADIMLAR DERGİSİ

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: