AKP ÇATIRDIYOR
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde AKP çatırdamaya başladı.
RTE’nin Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra partinin durumu ne olacak? Hangi isim Başbakan olacak? Başbakanlık makamına gelecek kişi parti içinde kendi kliğiyle birlikte suyun başına tutacak ki, bu da yolsuzluk ve ranttan aslan payını kimin alacağı demek. Menfaat çetesi AKP içindeki güç dengelerinin yeniden yapılanması sürecinde herkes ipleri kendi kliğinin ele geçirmesini istiyor. Bu çerçevede de dedikodu ve gıybet almış başını gitmiş durumda. AKP’lilerin, kendilerine rakip gördüklerinin ayağını kaydırmak için yapamayacağı yok.
Kaynatılan cadı kazanından duyduğu rahatsızlığı ilk dile getiren Bülent Arınç olmuştu. Arınç nasıl olsa politikayı bırakıyor ve giderayak ahlak dersi vermeye kalkıyor. Oysa Hoca’dan ayrılma sürecinde kendileri kaynatmıştı o cadı kazanını.
Arınç, parti içindeki dedikodu, gıybet ve fitne kazanının kaynatılmaya başlanması karşısında, “Çok tecrübesiz buluyorum bunları, çok gıybet yapıyorlar bunlar. Bir elinden tutulup milletvekili yapılmış arkadaşlar da olsa, bu işe çok karışmayın kimsenin ismi üzerinden siyaset üretmeyin kulis yapmayın!” demişti.
Arınç’a cevap, Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan’dan geldi. Akdoğan, “Gıybet ulvi amaç taşıyan bir kişinin karakterinde yer bulamaz. En son üye, ilk günkü üye kadar AKP’lidir” diyerek, Arınç’a adeta, “kes sesini” demiş oldu.
Akdoğan, Star gazetesindeki köşe yazısında, “AKP içinde lobicilik, kulisçilik, ekipçilik yapılmaz” dedi. Akdoğan, yazısında Arınç’a şöyle seslendi:
“Kin, hırs, ayak oyunu, yalan, gıybet ulvi amaç taşıyan bir kişinin karakterinde yer bulamaz. Kardeşlik, muhabbet, samimiyet, gönül alma, tevazu, hoş görme, kendini öne çıkarmama ulvi amaç taşıyan dava adamlarının temel özelliklerindendir. AKP’nin her bir neferi siyaseti ahlakla, erdemle, edep ve nezaketle yapmaya gayret gösterir. AKP içinde lobicilik, kulisçilik, ekipçilik yapılmaz, yapan kendi kaybeder.”
Bülent Arınç’ın, “Bilin ki biz AKP’yi sokakta bulmadık bu parti bir karar verecekse bunu böyle çoluk çocuk işine bırakmayız” sözlerini de cevapsız bırakmayan Akdoğan, “En son üye ilk gün üye olan kadar AKP’lidir. 13 yıldır bu hareketin hangi kademesinde olursa olsun her bir partili, isterse mahalle/sokak temsilcisi olsun bu büyük hareketin geleceğinde söz sahibidir, bu partinin herkes kadar gerçek sahibidir. AKP içinde kast sistemi, ağabeylik sistemi, ağalık sistemi yoktur. En son üye, ilk günkü üye kadar AKP’lidir. En düşük makamdaki kişi, yüksek makamdaki kişi kadar, en genci en yaşlısı kadar değerlidir, saygındır.”
Şimdi bir diğer mesele, RTE Cumhurbaşkanı olursa, “yetkilerin tamamını kullanırım!” ki bu durumda Abdullah gül’ün Başbakan olması düşünülemez. Başbakan olacak kişi RTE’nin kuklası olmayı peşinen kabul edecek demektir. Tabi bir de hadisenin tarihi perspektifi var ki oda RTE’nin kendisine örnek aldığı Özal, tam da böyle bir savaş sürecinde Çankaya’ya çıkmış ve onca pisliğine rağmen böylece hesap vermekten kurtulmuşken, kukla olarak Başbakanlık koltuğuna oturan Akbulut, gün gelmiş Özal’a da posta koymuştu. Zira son tahlilde, Cumhurbaşkanlığı makamının mesuliyetsizliğine rağmen yetki kullanılması, faturanın Başbakana çıkmasına mani değil. O süreçte merkez sağda ANAP’ın alternatifi olarak Demirel’in varlığı, sistem açısında bir emniyet sübabı vazifesini görmüştü adeta. Bizce Batı’nın RTE üzerindeki endişelerinin temelinde RTE’nin emniyet sübabının olmayışı yatıyor. Aslında O’na karşı olduklarından değil de bir emniyet sübabının olmayışından dolayı, RTE’nin ne olursa olsun iktidarda kalma mecburiyetine karşı bir alternatif geliştiremiyorlar. RTE can havliyle iktidara sarılıyor ve bu da hesapları bozuyor. RTE ve yakın çevresi o kadar pisliğe bulaştılar ki, iktidarda kalmaktan başka çareleri yok. İktidarda kalabilmelerinin tek yolu da Cumhurbaşkanlığı’ndan geçiyor. Adam oraya “devlet reisi” koltuğunu layıkıyla doldurmak için değil, kendi pisliklerinin hesabını vermemek için bir sığınak olarak gördüğü için çıkmak istiyor.
Özal, önce Cumhurbaşkanı olup, mesuliyetsiz bir şekilde yetki kullanmaya kalkmış, ülkeyi içine soktuğu savaş sürecinde de her şeyi eline yüzüne bulaştırdıktan sonra ölüp gitmekle bu dünyada hesap vermekten kurtulmuştu. Şimdi yine bir savaş süreci var ve bu defa RTE Çankaya’ya çıkıp hem hesap vermekten kurtulmak hem de davulu başkasının boynuna asıp, tokmağı elinde tutmak istiyor. Tarih bunun imkânsız olduğunu gösterdi ama RTE’nin içine girdiği ihanet sürecinde hesap vermemek adına başka kurtuluş çaresi de yok. O kendini kurtarayım derken, içeride ve dışarıda gelişen hadiselerin tazyiki neticesi bakalım patlama nerde ve ne zaman gerçekleşecek?
İhtilâlin diyalektiği tıkır tıkır işliyor. Hazırlanalım, örgütlenelim.
Ahmet ÖLÇÜLÜ