IŞİD Terörü Yok! DECCAL KOMİTESİ’nin TERÖR’ü Var!

IŞİD Terörü Yok! DECCAL KOMİTESİ’nin TERÖR’ü Var!

“IŞİD” baskısı, “Paralel” baskısı, “terör” baskısı…

Hepsi yalan!

İlk önce Ergenekon, şimdilerde ise, “paralel” baş düşmanlığı üzerinde yalana, dolana, hırsızlığa, itibarsızlaşırmaya, arkadan vuruculuğa, soyguna, haramiliğe dayanan bir iktidar ve bu iktidarın paylaşım “baskısı” var…

2002’den beri devam eden “sahte kutuplaşma”, rengini ve şeklini değiştirmiş olarak varlığını bugün de sürdürmektedir.

Bir  dönem “mahalle baskısı” etrafında “Laik-antilaik” sahte kutuplaşması üzerinden “iç politika” şekillendirilirken, dış politika ise BOP Eşbaşkanlığı üzerinden yürütülmüştü. Irak’la başlayan BOP saldırısı, bu “laik-antilaik” sahte kutuplaşmasıyla perdelenmişti.

Bugüne geldiğimizde Irak direnişi, içinde yaşadığımız tüm coğrafyayı içine almış olarak bir “bölge savaşı” niteliğine bürünmüştür; ve bu şavaş, üç yılı aşkın bir süredir sınırlarımız içinden vatan topraklarına girmiştir.

91-2003 saldırılarının ardından tekrar 2003 benzeri bir saldırıyla bölgemiz karşı karşıya. Ve ne hikmetse, iç politikada yine bir sahte kutuplaşma yaşanıyor ve kitlelerin dikkati bu yapay-sahte kutuplaşma üzerine çevrilmek isteniyor. Ekran başı seyircisinin “başdüşman” algısı, hükümetin ilk döneminde Ergenekon operasyonlarıyla şekillendirilirken, şimdi ise “paralel” kavramı etrafında şekillendiriliyor. Ergenekon operasyonlarında hedef, toplumdaki Amerikan düşmanlığını azaltmaya yönelikken, “paralel” söylemi üzerinden yapılan düşmanlaştırmada ise, Amerikan karşıtlığı oyunu oynanmak isteniyor. Her iki hâlde de yürüyen Batı politikalarıdır ve siyaset son tahlilde işgalci düşmanın menfaatlerine göre şekillenmekte. Hükümetin “Batı Karşıtı” bir çizgide durduğu manipülasyonunu daha sonra etraflıca tahlil etmek üzere, burada şu kadarını söyleyelim ki; politika laf kalabalığı içinde yürüyen bir sanat-ilim değil; bilâkis, ahlâkla da ilgili olarak fiîli tutum ve tavır içinde kendini gösteren “manivelâ”dır.

Haliyle bir hakikati olmakla birlikte “söylem”den ibaret olmayıp daha çok “eşya ve hadise” karşısında alınan tavır (ahlâk) olarak pratik içinde değerlendirmek gerekmekte…

“Baş”ıyla birlikte hükümetin “Batı karşıtı” bir tutum sergileyip sergilemediğini anlamak için yukarıdaki kısa izaha nisbetle 2003 Irak ve ardından yaşanan Libya ve Suriye saldırıları hakkındaki tutum ve tavrına bakmak lazım. Hinliğin eseri olarak “el çabukluğu marifet” hesabı, hükümetin dış politikadaki tutumları hiç masaya yatırılmadan, hadiseler sadece “paralel-maralel” üzerinden değerlendirilip, neticede de hükümete “Batı Karşıtı” payesi vermek, hakikatin gizlenmesi mânâsına gelir ki, böyle bir tavır da samimiyet iddiasındaki hiçbir harekete yakışmaz. Fiîliyatı hiç hesap etmeden, sadece söylem üzerinden yapılan değerlendirmeler “kabullenmişliğin” göstergesi olabilir.

Bu konuya şimdilik noktayı koyduktan sonra başlıkta ifâde ettiğimiz hususa tekrar dönebiliriz;

Bazen gerçek zıddıyla görünmezleştirilebileceği gibi, aynı operasyon, hakikatin yarısını alıp, diğer yarısını almayarak da yapılabilir.

AKP iktidarı boyunca en çok duyduğumuz kelime “demokrasi, demokratikleşme” ise, bir diğeri de “baskı”dır.

“Mahalle baskısı”, “Laik baskısı”, “Hükümet Baskısı”, “Gezi Baskısı”, “Faiz lobisi baskısı”…

Şimdi de sıradaki baskı IŞİD!

Bu kelime o kadar sık kullanıldı ki, “baskı”nın ifâde ettiği mânâ bile sulandı; gerçek baskının merkezi ve bu merkezin baskı imkân ve araçları ilk önce gözle daha sonra da his plânında perdelendi. Zaten 99 yılından itibaren de yapılmak istenenin bu olduğu artık aşikâr.

“Bu yollarda beraber yürüyenler” ekran başı seyircisine perde önünde çekişiyor görüntüsünü verirken, perde gerisinde ise sevişiyorlar…

“IŞİD Baskısı” aşağı, “IŞİD Terörü” yukarı…

Hatta çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı daha da ileriye gidip, Amerika’da vatan savunması veren “İslâm Devleti” ve diğer mücahit unsurların “terörist” olmalarıyla birlikte “İŞGALCİ” olduklarını da iddia etti.

Tayyip Erdoğan 2002’de Başbakan olduktan çok kısa bir süre sonra, bunun karşılığı olarak 2003 Irak işgalinde tarihe kara bir leke olarak geçen misyonu üstlendi. Cumhurbaşkanlığının kabulü ise, görünen o ki “küçük 2003” diyebileceğimiz Irak ve Suriye topraklarına karşı yasadışı terör örgütü NATO’nun saldırısına “ön cephede” katılmasına bağlı.

Haçlı Ordusu’nun saflarında İslâm topraklarına yapılacak bu kalleşçe saldırının neyle perdeleneceği ve hükümete hangi rolün verileceği, şu gün için belli: “Amerika’nın kucağında hükümete saldıran vatan haini Cemaat ve bu vatan hainlerine karşı vatan savunması yapan AKP!”

Bu sahte kutuplaşma içinde kitleler ayrıştırılırken -tabii bir de bunun CHP PKK versiyonu var- asıl plan ise, 2003’te olduğu gibi yine İslâm toprakları tarumar edilmesi, İslâm milletinin yiğit evlatlarının boğazlanması olacak.

2003 saldırısına BOP Eşbaşkanı sıfatıyla “Evet” diyen Başbakan Erdoğan ile, bu saldırıya karşı çıkmaya çalışan ve BOP vahşetinin karşısında durmak için gayret gösteren asker-sivil bütün unsurları etkisizleştiren yine aynı Erdoğan…

Gülencilere “Batıcı, CIA ajanı, vatan haini” diyen ve Gülen’i CIA’nın patronu Obama’dan isteyen Erdoğan ile Amerika’nın oluşturduğu Haçlı Ordusu’nun ön saflarında görev almak istediğini söyleyen de aynı Erdoğan…

İnsan zeka’sına yapılan bu saldırıyı gör; ve, çekişmenin senin inandığın hiçbir değer temelinde olmadığını iyi anla! Bunun böyle olmadığını iddia edenlerin iddialarını da, zekâna hakaret kabul ederek suratlarına vur!

Onların “çekişiyor” görüntüleri bir kesimde “baskı-terör” hissi meydana getirirken, diğer kesimde de “baskıya-teröre maruz kalan” hissi meydana getirmekte…

Her iki taraf “baskı” ortak paydasında bastırılmış durumda birbirlerine yeşillenedursun; biri Pensilvanya’da misyonunu ifâ ederken aynı misyonu birileri de Ankara, Diyarbakır, İmralı ve Erbil’de ifâ etmekte.

Bunlar perde önünde çekişir gözüken ve böylece senin enerjini boşa harcaman için uğraşan, fakat perde arkasında ise kalpleriyle, dilleriyle ve beyinleriyle bağlı oldukları istilacı düşmanın politikalarını uygulamakla görevli sahte kutuplaşmanın tarafları…

Bu tarafların misyonu, esas kutuplaşmayı engellemek için sahte kutuplaşma meydana getirmek; ve böylece, esas düşmanın aradan sıyrılarak varlığını devam ettirmesini sağlamaktır. 12 yıl önce de bunu yaptılar, 12 yıldır da bunu yapıyorlar.

Bugün artık buna izin verme!

Onların rekabet ve “şiddet”i seni aldatmasın!

Onlar ekran başı seyircisine oynarlar, sen seyirci değil OYUNCU olmalısın!

Şunu unutma; onlar perde arkasında ortak bir plânın (buna BOP dediler) icrâcısı olarak aslında aynı safta olup aynı gayeye hizmet ederler.

Gizledikleri ve yok saydıkları ise;

Efendilerinin, yani esas düşmanın, yani Amerika’nın oluşturduğu Haçlı Koalisyonu’nun ve bu koalisyonun silahlı gücü yasadışı NATO’nun, İslâm coğrafyasına karabasan gibi çökmesidir;

Ortada sözü edilecek bir terör faaliyeti varsa, o da İslâm Milleti’ne uygulanan DECCAL KOMİTESİ’nin baskı ve terörüdür;

Bu komitenin insanımızı hayvanlaştırmak için dayattığı Batı Hayat Tarzı Terörü’dür;

Hiçbir şeye inanmayan, zevk düşkünü, hedonist insan tipinin çoğalması içim kapitalizmin baskı ve terörüdür;

2 milyondan fazla Müslüman Arabı katlederek, Arap soykırımı uygulayan terörist Amerika’nın terörüdür;

Allahsızlığı, ahlaksızlığı, vurgunculuğu, hırsızlığı, haramiliği, vatan szılığı, hainliği, köleliği insanımıza dayatan kuklaların baskı ve terörüdür;

İsrail yetmiyormuş gibi, Ehli Sünnet Türk ile Ehli Sünnet Arabın arasına sokulmak istenen ikinci İsrail hançeridir.

Din, vatan, millet savunması yapan mücahide “terörist”, onun yaptıkları da “terör”, hareketine de “işgal” diyerek yukarıda saydıklarımızı gizlemeye ve yok saymaya çalışıyorlar.

Gizledikleri ve yok saydıkları, anti-emparyalist kisveli Tahran merkezli “Şii şovenıst” ihanet ve evin kapalarını düşmana içeriden açan arkadan vurucu etnik kürtçülük!..

Fakat;

Artık bu hileli tavırlarla bugüne kadar uydurdukları yalanları daha fazla sürdüremeyecekler. Çünkü SEN, sürece müdahele etmek için oyuncu olmaya karar verdin;

Sonunda ölüm de olsa…

Onların IŞİD dediğine sen mücahidler kendilerini nasıl isimlendiriyorsa öyle de: “İslâm Devleti

Ne olmak istiyorsan, İslâm Milleti’ne mensup yiğit akıncıların ona yol açtıklarını düşün, gör ve kabul et!

Onların herkesin saygı duyduğunu iddia ettiği yüksek değerler için işgalciye, yağmacıya, haramiye, çapulcuya, vurguncuya, işbirlikçiye, vatan hainine, arkadan vurucuya karşı savaşan adalet şövalyeleri olduklarını unutma!

Ve;

Herkese söyle, her yere yaz;

IŞİD terörü yok!

Coğrafyamıza, insanımıza, değerlerimize saldıran ve bize nasıl yaşamamız gerektiğini söyleyen DECCAL KOMİTESİ’nin TERÖR’ü var!

Bu terör, vatanımız başta olmak üzere tüm Büyük Doğu Coğrafyası’nda İslâm Milleti’nin keskin kılıçları; yani, İlahî yolda İstiklal Savaşı veren mücahitler tarafından ilk önce durdurulacak, daha sonra da sahipleriyle birlikte yok edilecektir!

Zafer Allah’ındır!

Ali Osman ZOR

ADIMLAR

Bir Cevap Yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d