ÖLÜM ODASI -B YEDİ- (296) SALİH MİRZABEYOĞLU

ÖLÜM ODASI -B YEDİ- (296) SALİH MİRZABEYOĞLU

BİR VELİ LÂTİFESİ
(KİM GELDİ? KİM GELDİ?)

DÜŞVARİ: 8 Aralık 2014… Dün akşam, Trabzon’da konferansa gitmiş olan Sadeddin Ustaosmanoğlu’ndan telefon gelmiş; Mahmud Efendi’nin torunu Muhammed Fatih Ustaosmanoğlu, Dedesi’nin ziyaretine gidebileceğimi söylemiş… Ben, feci şekilde Telegram yorgunu, bu yüzden yatarken, haberi aldım; tabiî Telegramcılar da beni gece hiç uyutmadılar… Saat 11’i 25 geçe, Sadeddin Hoca ve Muhammed Fatih, beni aldılar ve düştük yola… Arabada, Efendi Hazretleri’nin rahatsızlığı ve yorgunluğundan, dalgınlığından dem vuruldu; yaşına bağlandı… Ben, yorgunluk, dalgınlık, yaşlılık hepsi tamam, ama bunun ona eksiklik kondurucu kelimelerle konuşulmaması gerektiğini genel bir ifâdeyle söyledim. Bunun üzerine Torunu, “Ruhuna gark olanların bedeni zayıf düşer!” mânâsına gelen bir Farsça beyti Dedesi’ne söyleyince, onun, “Hâlim tamam bu!” dediğini aktardı. İkamet ettiği yere vardığımızda, Cemaatten gençler ve hizmette bulunanlar bizi karşıladı ve hemen Efendi Hazretleri’nin genişçe odasına aldı. Bir koltuk üzerinde, kıbleye dönük oturuyor; elinde tesbih, gözleri kapalı ve neredeyse baygın gibi başı biraz eğik, oturuyor. Sadeddin Hoca ve Muhammed Fatih, benim geldiğimi kulağına eğilerek söylüyorlar; iyi işitmiyormuş, Allah bilir ama, iyi işitmeme değil de istiğrak hâlinden olabilir… Bir ara gözleri açılınca, ben davranıp elini öpmek istiyorum: “KİM geldi?” diyor… Ben ismimi söylüyorum… “KİM geldi, KİM geldi?” diyor ve ben ismimi tekrar söylerken, elini öpüyorum. O tekrar dalıyor, ben önünde eğilmiş, eli elimde yüzüne bakarken, birkaç saniye titreyişini hissediyorum. Bu damar titremesi, benim hemen o ânda aklıma gelen; ben bu yaşıma kadar ne böyle bir tâbir duydum, ne de avuç içinde benim hissettiğim gibi damar oluşunu, titremesini… Sonradan birilerinin ziyaretimizin haberini, “Salih Mirzabeyoğlu Telegram için dua istemek üzere Mahmud Efendi Hazretleri’ni ziyarete gitti!” diye verdiklerini duydum. Bu notu düşmemin sebebi şu: Onun, Telegram maceram içindeki hususi yeri ve kıymeti bellidir. Eğer sıhhati yerinde olsa idi, bir sohbet içinde birkaç şey söylerdim. Ama eli elimde iken birden, ona “Dua ediniz!” genel dileğimi söyleyip söyleyemeyeceğim aklıma geldi ve sanki “Benim yüküm de onun sırtına yıkılıyor!” nefsaniliği gibi göründü. Hani sen ölüyorsun, adam yana yakıla bir dünya telâşesi iş için senden dua istiyor hesabı… Genel bir dilek, büyüğe de hürmet, ondan duada bulunmalarını da söyledim; ama hissim dediğim gibi. Karşısında kurulu sedirlerimize oturduk, o tam dalgın, daha fazla rahatsız etmemizin anlamı yok, bunu söyleyerek ve çay vesair ikramları dışarıda yapılsa daha iyi, duydu duymadı bilmem, müsaade istedim, hep beraber kalktık ve alt katta mescid olarak da kullanılan yere geçtik. Kendisine yardımcı olanlarla beraber öğle namazı kıldık, biraz halleştik, çayımızı içtik, pastamızı yedik, yemeğe davetlerini kabul edemedik, hediye kitablarını aldım ve dönüş yoluna düştük… Arkadaşlara, “Bakalım, tohumu aldım, nasibime ne çıkacak!” dedim; dış yüzden hiçbir yorum yapamayacağım tabiî bir şey; Ama aynı tabiîlikle biliyorum boş yollamazlar. Keramet velinin tabiî hâlidir ve “Arif tek kelimeden anlar muradı” hesabı, bakalım o genel sükûta düşen birkaç kelimeden neler doğacak? Kendi nisbetim üzerindeyim!

*

Arnavutça, “KO  VİJİ?-Kim geldi?: 129: SALİH… Arnavutça, KO VİJİ? KO VİJİ?- Kim geldi? Kim geldi?: 258: Akadça, KANASUM-Pir. Toplamak, yığmak, kısaltmak. (Akad dilinde, Kalaşum-Pîr: 478= 1477: İzzet)… Akad dilinde, “NAKASUM- Sindirmek, kazımak, hakketmek: 258: MİRZA. (Sümerce, Mi-ri-za: Tahta. İlân levhası. Sandal direği… Akadça, Mir: Silâh)… Sözde gizli, PİR SALİH İZZET MİRZA: 864: İBTİŞAR-Müjde almak… KİM: 70: BÜYÜK DOĞU + İBDA.

*

Süryanice, HUFNO MCAS-Avuç içi titremesi: 254:BAYRAM. (Sürûr, sevinme)… MÜDÎR-İdare eden, çeviren, bakan, “fikir”: 254: RAB HAYLO-Süryanice, “Kumandan”… MİHVER-Merkez: 254: BARAN-Koç. Rahmet. (Fürfur: Besili Koç: 566: Seyyid Abdülhakîm Arvasî)

*

Mahmud Efendi Hazretleri’ni ziyaretimin üstünden 1 sene geçtikten sonra, onun cevabı içinde sorusundaki lâtifeyi yazarken hatırıma Üstadım’dan bir Yevmiye geldi: Üstadım’ı her ziyaretine gidişim veya gidişimizde, karşılayanlar ya ona haber verir veya “yukarıda sizi bekliyor!” derler ve biz kendimiz çıkardık. Refakatçi olsun olmasın, Üstadım kapısı çalınıp odaya adım attığımız her seferde, sevildiğinden emin nazlı bir dik sesle “Kim geldi!” diye sorardı… Şimdi mi? Zaman iyice kısaldı, sahiden!

 

NİSAN
(IŞIK PATLAMASI)

LEVHA: 2 Temmuz 2005… Bir câmide, kalabalığın ortasında, ayakta, MAHMUD Efendi Hazretleri vaaz veriyor. Ben, Babam’la (Şerif Muammer) birlikte, oda gibi bir girintide cemaatle birlikteyim. Mahmud Efendi, gördüğüm bir NASREDDİN Hoca resmindeki gibi zayıf, gözlerinin etrafı Üstadım’ın gözleri gibi halka şeklinde, çukur, dudakları da hafif çıkık ve belirgin. Yüzü de, tavır ve duruş hâlinde değil de, —ekşi yüzlü demeyeyim!—ciddi. Konuşmadan sonra çıkışa doğru bizim yanımıza geliyor; ona babamı tanıtıyorum. Babam heyecanlı ve hamasi bir tavırla benim için, “Onu sizin emrinize bırakıyorum!” veya “O sizin emrinizde!” gibi bir şey söylüyor. Mahmud Efendi de bana, “Nisan’da…” diye geçen Nisan’da olan bir şey veya Nisan ayı ile ilgili bir şey söylüyor. Kafasında kavuğu andıran bir sarık, küçük beyaz kavuk gibi, üzerinde beyaz entari var.

*

ŞERİF MUAMMER ERDİŞ. (Babam): 446: MATTE-Vesile, sebeb… ENTE-Sen: 451: SALİH Mirzabeyoğlu… SEYYİD MAHMUD HAYRANÎ: 451: İSTİHFAZ- Bir şeyin muhafazasını, birinden istemek… MÜRTEZA-Beğenilmiş, seçilmiş, ihtiyar olunmuş. (Rüya’da gelen mânâ; Seyyid Mahmud Hayranî Hazretleri’nin yanında yatan amca oğlu Seyyid Mustafa isimli şehid, tabuttan elini çıkararak elimi tutuyor!): 1450= 451: MÜTECEDDİD-Yenilenen, yenilenmiş olan… ME’Tİ-Gelecek yer: 451: MİTA’-Yolların birleştiği yer.

*

NİSAN. (Akad dilinde, Nisannum-Nisan: 1267: Muavvezetan-Kur’ân’ın son iki suresi; Felak ve Nas… Kirzim-Büyük balta. “Faal, kerem, derin kesen, islâma muhatab anlayış”: 267: Berniye-Büyük küb. Küçük horoz… Ebu Süleyman-Halid bin Velid Hazretleri’nin, “Horoz” namı: 200: Re harfi, Allah’ın Musavvir ismi, 5. Sema mertebesi, Kamer menzillerinden “Gafr-Örtmek, setretmek”e işaret eder… Gaffure, Arnavutça “Yengeç-Seretan” demek): 1171: FUS TRİCUTO-Süryanice, “Işık patlaması”. (Akadça, Nurum-Nur, parlaklık, ışık: 302: Kaptan Gusto Müslüman-Takdim yazım. “Noktalı harfler”… Noktasız harflerle, DERVİŞ Muhammed: 302: Mirzabeyoğlu)… İNAN-Atın dizgini. Dizgin. İdare etme. Yürütme. (İnangerdan-Dizgin çevirme: 446: Tebdil-Değiştirmek. Bir şeyi başka bir hale veya şeye döndürmek… Bima İnangerdan-Dizgin Çeviren Kürsî. “Abdülhakîm Koltuğu”: 1499: Eenaprilgrap-Hollanda dilinde, 1 Nisan şakası… Mezh-Şaka, lâtife. Mezc. Katma, katıştırma: 55: ENE-İspanyolca, “Nun” harfinin ismi… Nun-Kalem. Kılıç. Balık: 106: Ko Viji?-Arnavutça, “Kim Geldi?”… Süryanice, Yoldo-Baba: 56= 1055: Necib-Üstadım): 171: SANS NUMERO-Fransızca, “Numarasız” demek. (Süryanice, Sfar-Güzel. “Zirve”: 341: Musavvire-Tasvir edilmiş, suretlenmiş… İnan-Bu kimseler, bunlar. “Tıla-i On İranî-Mehdi’yi Hamil On Suvari”: 1112: SaIih İzzet Erdiş)… İ’NAN-Büyü ile bağlanma: 1171: CAMİNUS-Lâtince, “Maden”. (Sahir: Uykusuz kalan. Uyuyamayan… Sahir: Büyü yapan, sihir yapan… Sahıre: Topraktan yapılmış bir kab… Sahire: Büyücü kadın… Sahire: Yeryüzü, arz. Asla insan ve hayvan basmadık yeryüzü. Sad harfi, Allah’ın “Mümit-ÖIümü Yaratan” ismi, Toprak-Hak mertebesi… Sad: Uyku, rüyâ… Sahr: Masharaya almak, oyun etmek, mekretmek, “Bir” sayısı… Şah-ı Nakşibend Hazretleri: “Mutlak Tevhid mümkün değildir!”… Sahr: Örtmek. “Gafr”… Sahra: Yeryüzü. Çöl. Yazı, alınyazısı. Nefs. Kızıl dişi eşek. “Uzun zaman, lisân”… Zı harfi, Allah’ın Aziz ismi, Madenler mertebesi, Kamer menzillerinden, “Sa’du’z Zabih”e işaret eder; Boğazlayan, kesen, kurban kesen, yakınlaşan… Kumuk Türkçesi Lûgatı’nda, Sizye-Şahıs zamirinin yöneldiği: 1522= 523: Kelime-i Tevhid… Tesniye-Bir şeyi kolaylaştırma: 525: Heme ez ost-Herşey O’ndandır, AIIah’tandır… Süryanice, Hato Hfugyo-Yeni Devir: 1525: Mcisuto-Süryanice, “Cin hastalığı”… Hemze, Allah’ın “Mübdi’ – Güzel Yaratan” ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden “Seretan-Yengeç, Nath-Baş vuran, Başvuran”… İlim nuru Be harfi, Allah’ın Lâtif ismi, “Cinler-Gizliler, gizlilikler” mertebesi, Kamer menzillerinden “Mukaddem min-ed delal”e işaret eder; öne alınmış delile, Takdim’e… Süryanice, “Metalun-Maden. Pir, maden ocağı, maden kuyusu, menba”’: 3525: Şehîd Taha Ciqro + Seyyid Fehim Arvasî + Seyyid Abdülhakîm Arvasî “Üçışık” + Necib Fazıl Kısakürek + Salih Mirzabeyoğlu… Süryanice, Haymonuto-İnanmak: 528: Şuroyo-Takdim. Önsöz… Bima- Kürsî. “Tatar Lûgatı’nda Kürsetme, talimat verme”: 53: Ahmed… Cin-Gizli: 53: “Dünya Çapında Bir Hâdise”-Takdim yazımın alt başlığı… Ma’zer-Arabça’da, hazine aramada kullanılan bir cinin ismi. “Genc, hazine. Anahtarı şâirIerin diline verilen Arş altında mevcut bir hazine”: 1011: Cabito Yosufuto-Süryanice, “Yoğun bakım”… Vakt-i Nakşbend: 1012: Maşlmono More Elfo-Süryanice, “Kaptan Kusto Müslüman”… Takdim yazımın üst başlığı!)

*

RÜYA TABİR ETMEK: 673: RİC’AT-Geriye dönmek… İBARET-Meydana gelmiş, toplanmış. Bir şeyin aslını beyan: 673: BERÂAT-Haşmet. Metanet… Süryanice, “ZALİQO TARZO-Işık Patlaması: 673: MEHDÎ DERVİŞ MUHAMMED. (Muhammes-Beş katlı: 740: Mütefekkir)… TECRİS-Doğru fikirli etmek. (Abdülazîz ed Debbağ Hazretlerinden istifade ile: Levh-i Mahfuz’un bir yüzü Dünya’ya bakar, rengi Beyaz’dır. Bir yüzü Cennet’e bakar, rengi Yeşil’dir. Bir yüzü de Cehennem’e bakar, rengi Siyah’tır. Surelerin her birinde az veya çok, bunlar birlikte bulunur; Beyaz kulların sual eyledikleri, Yeşil Allah’ın buyurdukları, Siyah da Allah’ın gazabıdır… Siyah, ruhun kendisiyle kaim olduğu, nefstir; nefs tezkiye ile, Hakk’ın Hak üzerine kaimliğine dönerek, “Elini küfre değdirse Şeriat doğar!” hikmeti icabı, —Mü’min’in Cehennem’deki Kafiri görüşü böyle!— o Sarı renktedir… Sarı renk, “Lâ ilâhe illallah”ın belirttiği mânâ, nefste bir nefy-i isbat rengidir; Kelb-i Ekber de denilen, Güney yarımküresi’ndeki ve semadaki en parlak yıldız olan Yemen-i Şirani ile alâkalı ve Allah’ın “Hakk” ismi nuruna işaret eder… Davud-Kendisinde Vücudî hikmet ve Kamil Hilâfet hikmeti tecelli eden, demiri yumuşatan ve ilk zırhı yapan Peygamberin ismi: 15: Hud-Kendisinde sükûn ve vakarla “Ehadiyet” hikmeti tecelli eden Peygamber… “İnsanî Hakikatin Perdeleri”nde, Ruh Gaybı: Musa Aleyhisselâm ve Çarşamba günü ile ilgilidir. Latifesi; Lâtife-i Ruhî, perdelerinin rengi güzel bir sarı, nefs nuru zayıflar… Benim 2014’ün 31 Aralık gecesi farkına vardığım “Derviş Muhammed-442” mührüm; yâni Çarşamba gününün gecesinde!): 673: TEDARRU-Cübbe ve zırh giymek. (Udric-Sarı Kaftan: 1014= 15: BD-İBDA)… Süryanice, METRANYONUTO-Fikir: 1170= 171: SAKİN-İbranice, “Bıçak, çakı”… TA’RİFE-Bir şeyi lâzım olduğu şekilde anlatıp bildiren yazı: 5761: FURKAN SURESİ’nin 53. âyeti-“Meâli: O’dur ki, iki denizi birbirine salmış, şu tatlı yürek tazeler, şu tuzlu çorak / Aralarına da bir berzah ve belli bir hicr-ân koymuştur”. (Allah’tan gelen her şey ruhtur; ve Allah insanın bâtınını kendi bilinmez sıfatlarından sureti üzere yaratmıştır. İnsanın Hadd-i Zatı’ndaki eserleri ile bilinen; demek insanın “haddi-hududu”, —ki kendine de meçhul!—, galibine tabi olmak üzere kuşatan karşısında bir mania ve engel. İnsan burada, hep sorabildiğinin cevabını alabilen bir ruhîlik ve metanette; hayrette… Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin, “Tasavvufta en üstün mertebe” dediği… Bütün bunlar kelime… Üstadım’ın bir şiirinde dediği: “İman, ihlâs, vecd ve aşk, bunlar birer kelime / Kelimeyi boğardım, verselerdi elime!”… Ve: “Kelimesiz ve harfsiz, düşünmek Yaradanı!”… Ve Allah Sevgilisi’nin miracı hakkındaki bir âyet meâli: “Gördüklerini kalbi yalanlamadı!”… Söz ve mânâda da, kalbin gördüklerini yalanlamaması; söz ve yazı, mânânın âletleri, öyle aynı, böyle gayrı… Ezel-yaradılış hatırası, herkeste hatırlayabildiği kadar var; ileriye doğru ebed boyu gidiş, ezel’de verilmiş olanla, tekâmülün hakikati de burada… Ezel ve Ebed, İnsan’da birleşti; Yaradan hep Yaradan, Kul da Kul!)… Arabça, VİZRA-Önlük. Ağır yük götürme. Mir. Silah… (Süryanice bir kelime, Sîner: 761: Sinar-İbranice, “Önlük”… Smar-Çınar. Ulu kişi. Kedi: 341: Musavvire-Tasvir edilmiş, suretlenmiş… Süryanice, Mazer: 1011= 12: Mi’zer-Arabça, “Önlük”… İbranice, Miz’ar-Az: 1011= 12: Mazor-İbranice, “Yara. Kelm”… Süryanice bir kelime, Sizgu: 1523: Sizge-Kumuk Lûgatı’nda, “Şahıs zamirinin yöneldiği”… Kelime-i Tevhid: 1523: Ehadis-Hadîsler… Hırka-i Tecrid. “Önlük”: 1523: Çistan-Bilmece… Hadd-i Zad): 612: VÜSUK-Sağlam inanma, itimad etme, güvenme. Muhkemlik, sağlamlık.

*

Arnavutça, APRİLL-Nisan: 272: BİSER-Başsız, başı kesik. Bağlı olduğu var… AİR-Göz ağrısı. “Üstadım”. (İngilizce, Air: Hava): 272: URA-İlmek yapmak. Dokumak. (İbranice, Ur-Ateş: 1205: Mirza Mahzumoğulları)… ABR-Rüya tâbir etmek, düş yormak: 272: ARAB-Tabirci. (Tazı-Arablar. İz süren avcı kopeği, Ebu Hâlid. Basar, kalb gözü, sezgi: 1417: Necib Fazıl Kısakürek)… MÜKEBBİR-Tekbir getiren: 272: İRANÎ-Tabut. Farisi. Süvari. (Levha: 5 Ocak 1992… Neclâ Yüksel, güleryüzlü ve sevinçli bir şekilde bana müjde veriyor… Bir dergide benimle ilgili bir yazı çıkmış… Benim en yakınım olduğunu söylediğimi hatırlatan biri de o dergiden bahsediyor… Hayret ben nasıl görmedim?.. Eski bir dergi… KARAR dergisi gibi… Yazı Üstadım’ın yazısı… Onu babama gösteriyorum… Yazının baş tarafında —Takdim gibi—, Üstadım’ın Bursa’daki YEŞİL TÜRBE’de yattığı ve İRANÎ olduğu belirtiliyor… Babama, Üstadım’ın YeşiI Türbe’de yatmadığını, bunun mecazî anlamda sözkonusu edildiğini söylüyorum… İRANÎ için de aynı şey… Yazının sonunda beni kastederek, Üstadım’ın bir müridi olduğu işaretleniyor!)… ERENDİZ-Müşteri yıldızı. (Süryanice, Kusto: Yay. Yakınlık: 3166: Rahman Sûresi 19-20. âyetler… Yay Burcu, unsuru Ateş, tabiatı Sıcak-Kuru, türü Birleşik, yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri Uyluk ve Kalçalar, simya’da “İbda’-Yaratma” safhası… Balık Burcu, unsuru Su, türü Soğuk-Nemli, türü Birleşik, yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri Ayaklar, simya’da Yansıtma safhası): 272: NAİKAN-İkizler Burcu’nun iki yıldızı, Utarid; unsuru Hava, tabiatı Sıcak-Nemli, türü BirIeşik, vücutta tesir yeri Akciğer-Kollar, simya’da Sabitleme safhası… ENGAR-Tamamlanmayan, yarım kalan iş. (2000 yılında Metris’te başlayan ve Bolu’da Mahmud Efendi Hazretleri ile ilgili rüyâmdan 3 gün sonra tek kişilik hücreye alınmamdan itibaren ve halen devam eden Telegram işkencesi): 272: RUB’-Korku. Korkudan dolayı iş ve hareketten kesmek. Sihir, büyü, efsun. “Allah’a Hamdolsun, mukabiliyle!”

Kaynak: Baran dergisi

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Adımlar Dergisi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et