TENKİD DAVASI
Düşüncenin doğuşu tenkidin doğuşuyla başlar. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, faydalıyı zararlıdan, önemliyi önemsizden ayırmanın bahis mevzuu edildiği her yerde tenkidî bir çaba söz konusudur. Salih Mirzabeyoğlu’nun çeşitli eserlerinde ısrarla “düşünceye tenkidî şuurla yaklaşmaktan” bahsetmesi boşuna değildir.
Tenkid meselesini sadece kötü, yanlış ve çirkinin eleştirilmesinden ibaret sanmak büyük yanılgıdır. Çünkü “tenkid şuuru, her şeyden önce “malûm-kendinde obje” mihrakından bir şubeyi, onun yönünü temsil eder; bir beliriştir…” (1)
İBDA kurucusu, “tenkid”i tıpkı “kelâm” gibi bir “beliriş” olarak vasıflandırıyor. Bu yönüyle tenkid, dil hikmetine bitişik bir davadır. Hayvan, dış âlemin uyarmalarına içgüdü sınırındaki şuursuz bir tepkiyle cevap verirken, insan, dil sayesinde arar, tarar, seçer, geliştirir, zenginleştirir, toplar, dağıtır ve kendi bünyesine mâleder. Zaten dil, “dış âlemin şuuruna varmak demektir” (2) “Dış âlemin şuuruna varmak”… Seçici, eleyici olmak… Görülmesi gerekeni görmek…
Bir dil bilimcinin, tenkid şuuru ile dilin yakın ilişkisini anlamamızı kolaylaştıracak nefis misâlleri vardır: “Bir fare, deneme yanılma yolu ile labirentte yolunu bulmayı öğrenebilir, ama bir haritayı inceleyerek yolculuk plânlayamaz.” Aynı şekilde “hayvanlar yemek, cinsellik veya tehlike işaret eden sesler çıkarabilir ve algılayabilir. Ama bir hayvan, yemeğin mahiyeti üzerine düşünüp perhiz yapmanın iyi bir fikir olabileceğine karar veremez.” (3)
“Bir haritayı inceleyip yolculuk plânladığımız” anda tenkidi bir çaba üzerindeyiz demektir ve bu durum deneme-yanılma yöntemiyle fikir labirentinde şaşkın şaşkın dolaşanlarla aramızdaki mesafenin ilanıdır. Fikir ve sanatta ise “yemeğin mahiyeti üzerine düşünüp perhiz yapmanın iyi bir fikir olabileceğine” karar verdiğimiz anda tenkid şuurunu misâllendirmiş oluruz ve bu da yobazın meseleye sızdığı gizli geçitlerin kapısına kilit vurmaktır.
Kaba softa- ham yobaz meselelerin mahiyeti üzerinde düşünemez. Din reformcusu ise deneme-yanılma yöntemi ile yolunu bulmaya çalışır; tenkidin “olmazsa olmaz” şartı olan çıkış noktası ve değer ölçülerinden mahrumdur. İBDA Külliyatında altını çizilmiş bir husus: “Hüküm verme, değer biçme, tartma, hep kanunların, ölçülerin, miyarların varlığına işarettir; münekkidin bunlara ihtiyacı vardır, açık ve kesin olarak ifade etmek zorundadır…” (4)
Tam burada, “ölçü” bahsinin bitişiğinde hatırlanması gereken bir başka tespit… Bu ölçüler, “bir fikir ve sanat sistemi vazetmek yerine, bir ruh ve anlayış sisteminin ürünüdür.” (5) Eğer bu durum gözden uzak tutulursa, ölçüler kabuk bağlar ve “şiir standartlarımıza uymuyor” diye koca Fransız Akademisinin onlarca sene Baudelaire’e kayıtsız kalması gibi bugün alay konusu hâline gelen türlü cinayetler işlenebilir.
Bu son tespit anlaşıldığı anda “yerinde doğruları genelleştiren” yobaz meydandan çekilmeye mecbur kalır ve onun yerini, bir çıkış noktasından hareketle değerlendirdiği her meseleyi bütün ihtimallere açık olarak inceleyip mânâlandıran “ruh ve anlayış sistemi” alır. Yobazın meselelerin yerini ve değerini bilmeksizin kuru kuruya reddediş ve karşı duruş tavrı asla “tenkid şuuru” kapsamında değerlendirilemez. “Telkinle alınanı tahkikle bulma” prensibini ortaya koyup, şahsı ve eseriyle misâllendiren bizzat İBDA’nın kendisidir.
Felsefe Sözlüğünden:
“ELEŞTİRİ: (Tenkid, intikad): Yunanca “kritikas” hüküm vermek, yargılamak, karar vermek, ayırd etmek kelimesinden gelir. Genel olarak, bir konuyu, bir eseri, doğru ve yanlış taraflarını tesbit etmek amacıyla inceleme. Felsefi bilginin temellerini, değerini, (doğruluğunu) inceleme. Özellikle Kant’ta aklın, zihnin yani aklî kabiliyetin gücünün ve sınırlarının yargılanması ve eleştirisi.” (6)
Tilki Günlüğü’nden:
“Tenkit sanatı… Tenkit: Temizleme, fenasını atma… Tenkit: Nakşetme, nakışlama, işleme, resim yapma… Tenkid: Bir kimse veya şeyin iyi veya kötü taraflarını bulup meydana çıkarmak.” (7)
Tenkid, olanın olması gerekenle mukayesesidir. Ahlâkın tanımı da buna denk düşer. Aydın ahlâkının aranacağı ilk yer burasıdır. Çünkü aydın eleştirebildiği kadar aydındır.
Gökhan YAMANGÜL
DİPNOTLAR:
1-Salih MİRZABEYOĞLU, İBDA Diyalektiği, 4.Basım, İBDA Yay. S: 202
2-Salih MİRZABEYOĞLU, Bütün Fikrin Gerekliliği, 2.Basım, İBDA Yay. S: 33
3- John C. Condon, Kelimelerin Büyülü Dünyası, Çev: Murat Çiftkaya, İnsan Yay., 2 Basım, Temmuz 1998, S: 18-20
4- Salih Mirzabeyoğlu, Marifetname -Süzgeç ve Şekil, İBDA Yay., İstanbul 1986, S: 163
5-Salih MİRZABEYOĞLU, Şiir ve Sanat Hikemiyatı, İBDA Yay. 2.Basım, S: 8
6- Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay, Felsefî Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Akçağ Yay., 8.Basım, S: 136-137
7- Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü, Cilt: 3, İBDA Yay. S: 389